­A­K­ ­P­a­r­t­i­ ­d­e­v­l­e­t­ ­a­d­a­m­ı­ ­y­e­t­i­ş­t­i­r­e­n­ ­b­i­r­ ­f­i­d­a­n­l­ı­k­ ­o­l­d­u­­

­A­K­ ­P­a­r­t­i­ ­d­e­v­l­e­t­ ­a­d­a­m­ı­ ­y­e­t­i­ş­t­i­r­e­n­ ­b­i­r­ ­f­i­d­a­n­l­ı­k­ ­o­l­d­u­­

Başbakan Ahmet Davutoğlu, özel bir televizyon programnda gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Partisinin milletvekili aday listesi hatırlatılarak, "Buna bir öze dönüş listesi diyebilir miyiz? Neden ihtiyaç duyuldu" denilmesi üzerine Başbakan Davutoğlu, siyasi hareketlerin yaşayan varlıklar olduğunu ve belli bir dinamik şart içinde kendini yenilemesi gerektiğini vurguladı.

Çıktığı zamana doğru hitap edebilen ve değişen şartlara en iyi şekilde uyum sağlayan partilerin hayatını sürdürdüğüne dikkati çeken Davutoğlu, "AK Parti hareketi 2001 yılının 14 Ağustos'unda yola çıktığında zamana doğru hitap ettiği için, o anın şartlarını en iyi okuyan parti olduğu için 1,5 yıl sonra iktidara geldi. Daha sonra da her değişimi doğru okuduğu için, bazen iniş çıkışlar yaşandığı anlarda dahi kendini toparlayabildi" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, bunun önemli bir özellik olduğunu belirterek, şunları söyledi:

"7 Haziran seçimleri bize AK Parti'nin tazelenmekle köklü geleneğini sürdürmek arasındaki dengeyi doğru muhafaza etmesi gerektiği dersini verdi tabiri caizse. O açıdan da gerek 7 Haziran akşamı genel merkez balkonunda yaptığım konuşmadan şu ana kadar yaptığım her konuşmamda, '7 Haziran mesajını doğru alacağız, kurucu değerlerimizden sapmayacağız". Bu değerler 14 Ağustos 2001'de Cumhurbaşkanımızın, kurucu genel başkan olarak yaptığı konuşmada olan ortak akıl, tek akıl değil ortak akıl, ortak vicdan, şeffaf yönetim, bunlar hep bu konuşmada yer alan hususlar, tevazu. Bunların derlenip toparlanması lazım. Yani hepimiz insan olarak da karşı karşıya kalırız tarih içinde de siyasi yapılar da karşı karşıya kalmıştır, gücün, güç sahibi olmanın ortaya çıkarabileceği bazı yeni durumlar ve algı problemini de ortaya çıkaran şartlar oluşmuşsa gücün tekrar en iyi şekilde kullanımının önünü açmak lazım."

"Bu aslında tam bir öz eleştiri değil mi" sorusuna Başbakan Davutoğlu, "Tabii. Öz eleştiri yapmazsınız kendinizi yenileyemezsiniz. Biz her zaman şahsi olarak da öz eleştiri yapmak durumundayız" yanıtını verdi.

Başbakan Davutoğlu, siyasi hareketlerin öz eleştiriyi ortak yapmak zorunda olduğunu belirterek, 7 Haziran'dan sonra partisinin milletvekilleriyle, eski ve mevcut MKYK üyeleriyle, bütün yapılarıyla toplantılar yaptığını hatırlattı.

- "O zaman meçhul isimlerdi"

"Yüzde 41 az bir oy oranı değil ama buna rağmen biz bu öz eleştiriyi yaptık" diyen Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Devam etmesi gereken şey ne? Bu kurucu ilkeler. Bunların yozlaşmasına, sapmasına izin vermemek lazım. Yine devam etmesi gereken şey ne? İnsan kaynağı kolay oluşmuyor. Bugün aday tanıtım toplantısına giderken bir an geriye doğru döndüm, yani kendi konuşmamın çerçevesini, bundan önceki aday tanıtım toplantıları hangi psikolojide nasıl cereyan etti diye, ilk aday tanıtım toplantısı olması gereken 2002'de Sayın Cumhurbaşkanımızın yasaklı ilan edilmesi dolayısıyla yapılamıyor ama o dönemin kurucular kurulu, kurucu MKYK'sını aldığınızda veya AK Parti kadrolarının isimlerine baktığınızda listeye, şu anda herkesçe çok bilinen isimler o zaman meçhul isimlerdi. Çok başarılı gördüğünüz isimler o zaman yeni, denenmemiş isimlerdi. Ali Babacan'dan, Recep Akdağ'a, Binali Yıldırım'dan Veysel Eroğlu'na. Bugün herkesin hemen hemen bildiği isimler o zaman daha bilinen isimler değildi. O, kamuoyunca meçhul ama çok kıymetli isimler zamanla kendilerini ispat ederek kamuoyunun önünde bir yer edindiler. Yani AK Parti'nin en büyük başarısı çok geniş bir insan kaynakları havuzu oluşturmuş olması. Bu zamanla devlet adamı yetiştiren bir fidanlık oldu tabiri caizse ve bunun getirdiği bir büyük zenginlik var."

"Üç dönemlik"ler dolayısıyla bu zenginliğin bir müddet dinlenmeye alınacağı kanaatinin hakim olduğunu ifade eden Davutoğlu, "7 Haziran seçimleri hem kuralın uygulanması hem de bütün bu zenginliğin tekrar potada değerlendirilmesi imkanı bize sundu. Dolayısıyla kurucu değerler dışında kurucu insan unsuru ve zamanla buraya katılan insan unsurunun değerlendirilmesi anlamında çok geniş bir aday adayı listesiyle muhatap olduk" ifadesini kullandı.

- "Bu dengeyi sağladık"

Aday listelerinin hazırlanmasına yönelik son bir haftada yoğun mesai harcadıklarını vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "Değişmesi gereken şey ne? Şartlar, konjonktür değişmişse yeni politikalarla o konjonktüre hitap etmek gerekir. Onu yapıyoruz, seçim beyannamesinde de bunların işaretleri, 4 Ekim'de daha açık gözükecek. Küresel ekonomik, politik kriz yaşandı birçok şeyler yaşandığı yeni süreçler ve yeni taze unsurlarla da bunun takviye edilmesi lazım. Bu dengeyi sağladık" diye konuştu

Yapılan muhasebenin nasıl yenilenmeye yansıyacağı ve nasıl bir seçim kampanyasının yürütüleceğine ilişkin soruya Başbakan Davutoğlu, "Üç ay içinde bunun gözlenmesi kolay değil. Yani üç aylık bir süreçte bütün bu yeni adımların ve iç muhasebeyi yansıtacak olan uygulamaların hemen fark edilmesini beklemek de çok zor" dedi.

Davutoğlu, AK Parti'nin geçmiş seçimlerdeki oy oranlarını hatırlatarak, şöyle konuştu:

"Bizim şimdi hedefimiz, bütün bu trend içinde tekrar yüzde 50'ye doğru bir yükselişi yakalayabilir miyiz? Bunu sağlamak için halktan gelen mesajı kendi içimizde, teşkilatlarımızdaki dinamizmi... Bugün bütün adaylarla konuşurken bir taraftan da kısaca ayaküstü onlara talimatlar ve görüşlerimi söylüyordum, 'Siz de şuna, buna dikkat edin' diye. Hepsiyle de görüşeceğiz. İl bazında da bütün illeri tek tek ele aldık geçen hafta. Tek tek anketlerde hangi ilde, ne durumdayız ve o ilde ne şikayetler var, adayların durumları ne, geçmişte milletvekili olan arkadaşlarımızın? Hepsini göz önüne alarak bu adımları attık. Yeni olan şey dolayısıyla bu süreklilik içinde tutumlarımızda, üslubumuzda, vizyonumuzda bir tazelenme, öze dönüş evet ama statik bir öze dönüş değil, yenilenerek daha güçlü, dinamik bir şekilde bir canlanma, tazelenme psikolojisi bu hissedilecek, algılanacak."

Eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın milletvekili adaylığıyla ilgili Davutoğlu, üç dönemlik milletvekillerinin hepsinin çok büyük hizmet veren kıymetli kişiler olduğunu belirtti.

Üç dönemlik vekillerin her birinin gerisinde bir başarı hikayesinin bulunduğunu anlatan Davutoğlu, "Hiç biri diğerini bu anlamda gölgelemez ve hiçbiri de ihmal edilebilecek niteliklere sahip arkadaşlar değil. Bir kaç isim zikrettim. Zikretmediklerim dolayısıyla insan suçluluk hissediyor. Bunların hepsi başarı hikayesi. Üç dönemlik arkadaşların tekrar müracaat etmesi konusunda bir gereklilik olduğu kanaatinde değilim. Bir toplantıda arkadaşlara, üç dönemi doldurmuş arkadaşlar müracaat etmeseler de müracaat etmiş gibi telakki edelim dedim. Öyle değerledirmeye alalım" diye konuştu.

Partinin sembol isimlerinden Eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in de adaylık için müracaat etmediğini anımsatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bazılarının müracaat ettiğini, bazılarının etmediğini, etmemiş olanları müracaat etmiş gibi telakki ederek, 'acaba devlet tecrübesi kazanmış bu kadrodan nasıl istifade ederiz' diye baktık. Müracaat edenler de zaten etmiş oldukları için değerlendirmeye alındı. Dolayısıyla kimse ihmal edilmedi. Sayın Bülent Arınç gibi çok açık bunu kamuoyuna deklare etmiş arkadaşlar, tabii bir müddet bu anlamda siyaseti Meclis dışında sürdüreceğini ama partiye sadakatini ifade etmiş, partimizin önemli kıdemli isimleri bu çerçevede değerlendirildi. Sayın Ali Babacan'ın bu tarz bir ifadesi de olmadığı için aramızdaki görüşmelerde de ona olan ihtiyacı sürekli ihsas ettim. Ona, bir çok arkadaşa... Eğer yeni bir güçlü yapılanma söz konusu olacaksa bütün güçlü şahsiyetlerin orada olması lazım. Yani zayıf ve işte bir takım kaygılarla önemli isimlerin yer almadığı bir ekibin başarılı olacağına da inanmıyorum. Biz bir ekip çalışması içinde davrandık. Dikkat ederseniz son 1 yıl içinde yaptığım bütün basın toplantıları ve açıkladığım projelerde, vizyon projelerde hep bakan arkadaşlarımızı yanıma alarak açıklama yapmaya özen gösterdim.

Çünkü bu ortak aklın üretilmesinde herkesin devreye girmesi gerekir. Sayın Babacan da bana daha önce çok kategorik olarak yer almayacağını hiçbir zaman ifade etmedi ama her türlü katkıyı vereceğini ifade ederek, mutlaka milletvekili olması gerekmediğini söyledi. Son değerlendirmelerimizde, Babacan'ın çok ciddi katkı yapabileceği, küresel ekonomik krizden geçerken tecrübelerinden istifade etmemizin önem taşıdığı kanaatine vardım, kendisine de söyledim. 'Böyle bir dönemde sizin tarafınızdan gelen bir teklife hayır demem söz konusu olmaz' dedi ama diğer arkadaşlar için de aynı yaklaşım geçerli. Hepsinin birikimlerinden istifade edeceğiz."

-"Sayın Cumhurbaşkanımız ile biz şimdi tanışmadık"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile olan ilişkisinin sorulması üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:

"Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkimizi üç boyutta size aktarayım. Birincisi şahsi ilişkimiz. Şahsi ilişkimiz derken sadece iki kişi olarak değil. Ailelerimiz arasındaki ilişki vesaire... Bu bence benim hayat boyu en çok önem verdiğim, herhangi bir şekilde zedelenmemesine en çok özen gösterdiğim ilişkilerden biridir ve çok kıymetlidir. Sayın Cumhurbaşkanımız ile biz şimdi tanışmadık. Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak beraber olmadık. Pınarhisar Cezaevi'nde kendisini ziyaret ettiğimde de ondan önce ve sonra da bir çok zeminde beraber olduğumuzda, o zaman büyükşehir belediye başkanı, ben bir akademisyen olarak saygı duyduk ama bütün o siyasi geçmişi içinde bir dava adamı olarak şahsi dostluğundan istifade ettim ve bu dostluğu hayatımın en önemli dostlukların biri olarak telakki ettiğim bir ilişkidir bu. Bunun zedelenmemesi için ne gerekiyorsa yaptım, yaparım, yapacağım. Herhangi bir şekilde üçüncü bir tarafın bu şahsi ilişki boyutuna girmesine izin vermedim, izin vermeyeceğim."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çocuklarının bazı derslerine girdiğini, onları kendi çocukları gibi gördüğünü, bu anlamda ayrı bir ilişkilerinin bulunduğuna dikkati çeken Davutoğlu, dışarıdan bakanların güç ilişkisi gibi gördüğü ilişkinin bir de insani boyutunun olduğunu kaydetti.

Davutoğlu, Erdoğan'ın torunlarının bir kısmının eşi Sare Hanım'ın eline doğduğunu, ayrı bir muhabbetlerinin olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Bunlar şu bakımda önemli, diyelim ki kurumsal ilişkide ola ki farklı görüşler telakki etsin, hepimizin sığınıp geleceği o özel ilişki boyutudur. Konuşulur, farklı kanaatler sergilenir ama geriye dönüp herkes kendi dünyasına çekildiğinde nihayette kalan o dostluk ilişkisidir. Onun için bu iki dünya ilişkisi olarak gördüğümüz bir ilişki. İkincisi bizim şu 13 yıllık siyasi faaliyet içinde birlikte geliştirdiğimiz ilişki. Yani Sayın Cumhurbaşkanımız genel başkan, başbakan olarak, beni başbakan danışmanı olarak, önce Abdullah Bey başbakandı ama Abdullah Bey'in başbakanlığı döneminde danışmanlık kabul ederken Sayın Cumhurbaşkanı o zaman genel başkan olarak o da davet etmişti. Yani salt bir davet değildi. Birlikte yapılan bir davetti. Burada hem Abdullah Bey'e bu ilişki dolayısıyla takdirlerimi, şükranlarımı ifade edeyim hem de Sayın Cumhurbaşkanımıza. Birlikte konuştuğumuz husular bunlar. Gelirken de o da bilirdi, ben de bilirim. Beni tanıyan ve onu tanıyan herkes de bilir ki önümde siyasi bir perspektif çizerek Ankara'ya gelmiş değilim. 'Şöyle yapayım, şu aşamalardan geçerek şöyle bir noktayı hedefleyeyim' diye zihnimde bir an bile olmadı. Bir akademisyen olarak Irak Savaşı esnasında ortaya çıkan duruma katkıda bulunmak, Avrupa Birliği süreci ve Kıbrıs müzakereleri... 7 yıl başdanışmanlık yaptım. Her an beraber oldum ve meselelere nasıl bir dava ahlakıyla yaklaştığına şahit oldum için de bu ilişki güçlenerek devam etti. O da bütün ailevi çevreleri önceliklerimi vesaireyi terk ederek bu çalışmayı yürüttüğümü kendisi de takip etti."

Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2007'de milletvekilliği teklifinde bulunduğunda da aynı hasbilik içinde olduğunu, parti kapatma davası sonrasındaki çalışmalarda, 2009'da dışarıdan bakan olduğunda hep bu zeminde, şahsi dostluğun birlikte çalışarak bir mesai arkadaşlığına ve karşılıklı güvene oturduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bakan olarak bu sefer siyasi kimliğiyle yanında yer aldığını anımsatan Davutoğlu, "Bu kimliklerin hiçbirini bir diğeriyle karıştırmadan hakkını vermeye çalıştım. Başdanışmanken başdanışman olarak, bakanken bakan olarak hakkını vermeye gayret ettiği için geçen sene ne ben ona herhangi bir talepte bulundum ne o bana zikretti ve teklifte bulundu. Olayların doğal seyri içinde ismimin ilan edildiği toplantıya geldik. Bu çok kıymetli bir ilişkidir. Bir hesapla müzakere ve pazarlıkla gelinmiş bir ilişki değil. Doğal seyri içinde buraya gelindi. Bu doğal seyir o kadar kıymetli ki ben Dışişleri Bakanıyken 'bir gün genel başkanlık meselesinde önüm açılacak teşkilatları dolaşayım, delegelere konuşayım bir yarışa hazırlanayım' diye bir an bile içimden geçmedi ama bütün AK Parti tabanı bana duyduğu muhabbetini her gittiği yerde gösterdi ve Sayın Cumhurbaşkanımız da 30 Mart seçimlerinde 20 ayrı belki 25 vilayete gittim her yerde bu muhabbeti gördüm. Siyasetin o enerji alan boyutunu gördüm. Bu da kıymetli bir ilişkidir ve hafızalarda hep başarılı ve iyi yürümüş bir ilişki olarak kalmıştır. Başbakan, başbakan danışmanı, başbakan dışişleri bakanı ilişkileri bugünün önünü açtı" değerlendirmesinde bulundu.

-"Son 30 yılın en etkili operasyonlarının yapıldı"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, terör örgütü PKK'yla mücadelede son 30 yılın en etkili operasyonlarının yapıldığını bildirdi.

Dün gerçekleştirilen mitingdeki konuşmasında, "HDP'nin baraj altında kalması gerektiği"ne ilişkin bir ifadesinin olduğunun dile getirilerek, "Yani Kürtler, 'terör ortamını istemiyorsanız, demokratik siyasetin, bütün bu karmaşanın, kaosun ve kanın çözümü olduğunun farkındaysanız, barış ve sulh istiyorsanız HDP'nin baraj altında kalması gerekiyor' cümlesine nasıl ikna edilecek özellikle Doğu ve Güneydoğu ahalisi" yönündeki soru üzerine Davutoğlu, herşeyden önce "baraj" meselesine izahat getirmek gerektiğini söyledi.

"Biz herhangi bir şekilde siyasi mücadele yürütürken barajı bir kalkan gibi görmedik, görmeyiz" ifadesini kullanan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Tek başına iktidar olmamız için barajın altında HDP'nin kalması ve barajın muhafaza edilmesi gibi bir anlayışla davranmadık. Hatta koalisyon görüşmeleri sürürken CHP ile barajın kaldırılması konusunda mutabık da kalmıştık. 'Dış politika ve belli alanlarda 180 derece değişmesi gerekir politikanın' dendiği için o koalisyon olmadı. Yani bizim arzumuza rağmen. Bu da tabi CHP'nin politikasıdır, ben buna karışmam ama istikşafi görüşmelerde ifadeler, bu şekilde keskin, katı ifadeler olduğu için önümüzü göremedik. Ama seçim hükümeti kuralım, birlikte seçime reform yaparak gidelim dediğimizde anlaştığımız maddelerden biri barajın kaldırılmasıydı ya da indirilmesiydi.

Yani eğer biz barajı savunuyor olsaydık, böyle bir mutabakata varmazdık. Gerek Sayın Kılıçdaroğlu gerek ben biraraya gediğimizde, 'şu konularda reform yapabiliriz' dediğimiz maddelerden biri barajın indirilmesiydi. Yüzde 5 mi, yüzde 7 mi olur, bunlar konuşulurdu ama indirilecekti. Dolayısıyla baraja sığınma diye bir husus yok."

-"Bu sizin vereceğiniz bir karar demek için söylediğim bir söz"

Başbakan Davutoğlu, dünkü ifadesinin basında yer almasının dikkatini çektiğini belirtti. Aslında konuşmanın akışında barajın olmadığını, bunun televizyonlarda farkedilmediğini anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Orada, ben HDP'nin yanlış politikalarından bahsettiğimde kitle, 'HDP'nin Meclis'ten çıkarılmasını' talep eden bir slogan attı. Ben de bu bizim işimiz değil, yani seçilmiş biri Meclis dışına çıkarılmaz, 90'lı yıllarda olduğu gibi, bu sizin işiniz, eğer istemiyorsanız vatandaşlar oy vermez, barajın altında kalır, bu sizin meseleniz... Hatta orda da mitingin akışı içinde o diyalog orada görülmedi ama onu da benim öyle kapsamlı izahat getirmem mümkün değil. Dün bu sizin işiniz, bu sizin vereceğiniz bir karar demek için söylediğim bir söz. Yoksa mutlak anlamda barajın kalması gibi bir ifadeyle yani şurada söylesem bu makuliyet. Sandığı öne çıkarmak için. Bizden beklemeyin. Eğer istemiyorsa halk oy vermez barajın altında kalır, istiyorsa da çıkar. Bu sizin işiniz, oy vereceksiniz barajın altında kalacak o zaman anlamında söylenen bir söz."

-"Türkiye bölünmez. Kimse Türkiye'yi bölemez"

"Öyle yansıyınca sizin kabinenizden HDP'li AB Bakanı bile 'HDP'nin baraj altına itilmesi Türkiye'nin bölünmesine gider' gibi bir reaksiyonla cevap veriyor" sözleri üzerine Davutoğlu, "O da yanlış bir şey tabii. Bunu açık yüreklilikle ifade edeyim, onun yanlışlığı şu; Türkiye'nin bölünmesi barajla alakalı değil, Türkiye bölünmez. Kimse Türkiye'yi bölemez" dedi.

"Son gelişmeler de gösterdi ki, hesapları şuydu; 80 milletvekili, büyük bir demokratik güç, dağlarda silahlı militanlarımız, şehirlerde de milislerimiz var, Kuzey Irak'ta da kamplarımız var... İşte tam vakit bu vakittir. Ve zannettiler ki halk onlarla birlikte hareket edecek. Peki Kuzey Irak'taki kampları vurduk. 30 yılın en etkin operasyonları yapıldı" diyen Davutoğlu, dün Irak Meclis Başkanı'na ayrıca Irak Başbakanı İbadi'ye, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Barzani'yle görüştüğünde de söylediğini aktardı.

Davutoğlu, şu değerlendirmede bulundu:

"Türkiye'yi tehdit eden ne varsa, onlar susana kadar biz mücadeleyi sürdürürüz. Çünkü biz bunu hissettik. Arkalarını Kuzey Irak'a verecekler, dağlarda hakimiyet kuracaklar, şehirlerin etrafında mahkemeler, haraç yerleri kuracaklar. Şehirlerde bir takım şeyler, sonra da 80 milletvekiliyle efendim Meclis'te bir tavır sergileyecekler. Doğu ve Batı'da bazı güç odakları oluşturacaklar ve bir yere Türkiye'yi sürüklemeye çalışacaklar. Çözüm Süreci'nden kastedilen şey bu değildi. Burada, ayaklanma, silahlanma çağrılarıyla bu halkaları birleştirmeye çalıştılar. Biz de birer birer o halkaları, bağlantılarını kırıyoruz, kıracağız."

-"Bildiğimizi düşünmedikleri yerleri de vurduk"

Davutoğlu, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

"Kuzey Irak'a yönelik operasyonlar...İşte geçen Karayılan'ın bir telsiz konuşması yansıdı. Doğru. Bildiğimizi düşünmedikleri yerleri de vurduk. Çünkü biz her ihtimale hazır yürüdük. Çözüm Süreci istediğimiz istikamette ve iyi niyetle sürdürülmüş olsaydı, hiç bunlara ihtiyaç kalmayacak şekilde devam edecekti. Son şansı, martta kaçırdılar, silahları bırakacaklarını deklare etselerdi, farklı seyrederdi. Ama baskıyla oy alıp demokratik görünecekler, diğer taraftan silahlı yöntemlerle ülkeyi bölecekler. Bu olmaz."

Terör örgütünün şehirdeki güçlerine dönük operasyonlara değinen Davutoğlu, "Zannettiler ki Doğu'daki Kürt kökenli vatandaşlarımız, kardeşlerimiz bunlar oluyor diye sokaklara inecekler ve büyük kitlelerle büyük protestolar yapacaklar. Bu vatandaş PKK'nın, bölücü terör örgütünün bu faaliyetlerinden bizar. O vatandaşlar bizden talep etti. 'Ya devlet olarak varlığınızı gösterin, ya ne olduğunu bilelim' dedi ve biz varlığımızı gösterdik, göstereceğiz de..." dedi.

-"Geçen sene Kurban Bayramı'nı bize nasıl zehir ettiklerini unuttuk mu zannediyorlar?"

"Geçen sene Kobani bahane edilerek yapılan olaylarda, Kurban Bayramı'nı bize nasıl zehir ettiklerini unuttuk mu zannediyorlar?" diye soran Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Şimdi de şehrin etrafındaki yerleri temizleyeceğiz. Talimatımız çok açık ve net ve bundan geri dönüş yok. Halka baskı uygulayan ne kadar yer varsa, işte bazı yerlerde böyle yapılanmalar, şehir etrafında hepsi tasviye edilecek. Hiçbir yerde kurtarılmış bölge gibi, Cizre'de, Silopi'de, Nusaybin'de başka yerlerde, bir takım planlar, özyönetim ilan etme olmaz. Eğer siz anayasaya bağlılık yemini etmişseniz önce buna saygı göstereceksiniz. Türkiye, Suriye değil. Ne geleneği itibarıyla Suriye. Suriye'de Kürtlerin kimliği yoktu. Türkiye'deki Kürtler, bütün diğer unsurlar gibi asli kurucu unsur. Hiçbir şekilde ikincil görülemez, hiçbir şekilde ötekileştirilemez. 12 Eylül'ün en vahim hatası, ya da tek parti dönemindeki Dersim olaylarındaki en vahim hata, bir takım tabanları, Kürtleri, Alevileri devleti tehdit eden odaklar olarak göstermesi...AK Parti'nin yaptığı fark bu. Biz ne Kürtlerin, ne Alevilerin, ne Sünni grupların, toplum kesimlerinin belli unsurlarını devlete tehdit görmüyoruz. O sebeple de demokratikleşmeyi gerçekleştiriyoruz. Ama kamu düzeninden taviz vermedik."

-"Bu mücadele sürecek. Yol açık"

Konuşmasında Cudi Dağı'na yürüyüş yapan milletvekillerine değinen Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Şimdi bakınız, bugün Cudi Dağı'na yürüyorlar. Cudi Dağı'nda ne arıyor onlar? Önce onu sormak lazım. Bu milletvekillerinin Cudi Dağı'na yürüyüş gerekçeleri ne? Kime canlı kalkan oluyorlar? Eğer milletvekilleriyse dilleriyle konuşsunlar, silahlarıyla değil. Yani birilerinin silahları üzerinden konuşmasınlar. Bunun demokratik mücadele bağlamında bir karşılığı var mı? Canlı kalkan olarak gittikleri o katiller, 12 yaşındaki Fırat'ı Silvan'da katleden ya da 22 yaşındaki çorbacıda çalışan Şeyhmus'u...Makbule hanım yolda öldü. Bunlar insani hikayeler değil, bunlar insani gerçeklikler...Hem askerimize, polisimize tuzak kurup, pusu kurup şehit edeceksiniz, hem sivil halkı katledeceksiniz sonra da katledenlere bir takım şeyler, işte canlı kalkan olacaksınız. Hepsi cezalandırılacak.

İşte Tunceli'de önemli bir operasyonda, bu bölücü terör örgütünün üst düzey yetkililerinden, görevlilerinden birisi etkisiz hale getirildi. Bu mücadele sürecek. Yol açık. İki yolun önünde HDP. Ya barış içinde demokrasi yolunu tercih edecek, 1 Kasım'a doğru bütün bu terörü lanetleyerek, 'silahları bırakın' diyerek seçime gidecek ya da Cudi Dağı'na yürüyecek. Cudi Dağı'na yürüyenler, teröristlerle aynı işi yapmış olurlar. Cudi Dağı Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bir parçasıdır ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarının her santimetrekaresinde de sadece ve sadece meşru güvenlik birimleri rol oynar. Meşru güvenlik birimlerini şu anda biz idare ediyoruz. Seçimler ve bugünkü aldığımız anayasal görev bu. Eğer o meşru güvenlik güçlerini şöyle veya böyle hareket etmeleri yönünde bir iradeleri varsa gidecekler seçime, hükümet olacaklar ve talimatları onlar verecek. Bu açıdan tablonun önümüzde çok net olduğu kanaatindeyim."

AA

Popular Articles

Latest Articles