K­A­M­U­R­A­N­ ­Ö­Z­D­E­M­İ­R­’­İ­N­ ­K­A­L­E­M­İ­N­D­E­N­

K­A­M­U­R­A­N­ ­Ö­Z­D­E­M­İ­R­’­İ­N­ ­K­A­L­E­M­İ­N­D­E­N­

Gökyüzünden okyanuslara damlamak misali kitap yazarak size, evinize misafirim şimdi…

YABAN GÜLLER

Yaban güller yoncalar arasında bahçeler.

Elma, erik, armut, şeftali dalında tazeler.

Siyah önlüklü, beyaz çoraplı,

İki belik belik örgülü,

Gür saçları, beyaz kurdeleli dantel yakalı.

Kırmızı rugan pabuçlu talebe olan küçük kızın yaşamı.

Boynunda asılı ipli silgisi.

Elinde defterler, kalemler, kitaplar, dergiler.

Gider gelir okulunda öğrenirken bilgiler.

Okuryazar olur hayale dalar merak eder.

Her çocuk gibi sokak köpeğiyle gezer.

İp atlar, tiyatro yapar.

Köşe kapmaca ağaç kapmaca, mendil kapmaca, saklambaç oynar.

Yağ satar, bal satar, kutularda pense arar.

Sek sek, birdirbir oynar halkalar yapar.

Topaç atar, salıncak kurar, ağaca çıkar ceviz çırpar.

Irmak kumundan kale yapar.

Renkli taşlar toplar.

Koşar, düşer, dizini yaralar.

İnce küçük tüplü Arko kremiyle tedavi yapar.

Yara bandıyla çiziklerini saklar.

Dereye girer kurbağa yakalar.

Top oynar, top çarpsa, canı yanar.

Dört yapraklı yonca arar dilek tutar.

Arkadaşlarıyla resim yapar.

Bir arada ders yapar, soru sorar, cevap arar.

Onun yaşında masum yıllar.

Elinde de ev salçalı bir dilim ekmeği.

Her canı istediğinde bulamaz lezzetli yemeği.

Yeşillikler arar içinde; pancar, cüce, ebegümeci, tekesakalı ve nicelerini.

Gülhatmilerle süsler kendini.

Seçeneği olmayan, çeşidi bulunmayan, yokluk döneminin çiçeği.

Gözler öyle sessizce akşamın kızıllığında otlanıp yaylalardan, kırlardan dönüp gelen,

İnek, dana, boğa, öküz, kömüş, keçi, koyun, oğlak, kuzu sürüsüne, çanlara ses veren.

Her akşam köye dönüşünü bekleyen.

Yazın tarlada çalışıp eve gelen köylü büyük ağabey, abla, teyze, yenge, amca, dede, nineden.

Sade, sıradan, mütevazı doğal yaşamı idame eden.

Taze süt, yoğurt, peynir, tereyağı, çökelek, yumurta, ev ekmeği, üzüm pekmezi.

O güzel meyvelerin; vişne, şeftali, erik, incir, çilek reçelleri.

Köyün çapkın horozu öter erken saatte kümesinden.

Tavuklarına yön verir, gıt gıt gezerek yemini ara emrinden.

Ezan her beş vakit o köye, kasabaya huzur salar.

İmecesi, saygısı, sevgisi.

Kızlı, erkekli çocuklar da eğlenceli günleri.

Tek katlı ilkokulu, ortaokulu yeşil bahçeli.

Mis kokulu çıtır simidi yarıdan fazla alma şanssızlığıyla sıraya dizilir öğrencileri.

Her şeyi eksik az olan, bunu da çok umursamayan.

Yerli Malı Haftası’nı, Kızılay’ın puluyla, simli simli biriktirdiği kartpostal koleksiyonuyla.

Kokulu, şekerli aldığı sakızının geçici ıslattığı dövme şekilli koluna yaptığı baskısıyla.

Haftada bir izleyebildiği çizgi film kahramanıyla.

Okuduğu kitapları, yazdığı ev ödevlerinin sorumluluğuyla.

Nasıl geçti, gitti günler, haftlar, aylar ardından geçip giden yıllar sonra.

Geride kalan acı tatlı giden ömrünün geri kalanından.

Şimdi artık yazdığı kitaplarıyla hayatının yolunda bir Kamuran…!

 

 

Kendime ithafen yazdığım şiirimde kısa bir özetle anlatmaya çalıştım.

Küçük kızdan bu güne…

1977-1978 Eğitim Öğretim Yılı…

Yıllar önceydi. Rahmetli babam Cafer Özdemir’in memur olarak yeni kasabaya atandığı dönem. Eskide kalan masum yıllar… Hayatta henüz acemiyken, çok erken yaşta ilkokula yazdırmasıyla öğrenim ve yaşam kavgasına katılan ben. Kamuran Özdemir…

Dört buçuk yaşımda başladım okuluma, ilk okumaya geçen talebelere kırmızı kurdele takılarak ödül verilen yıllardaydım. Cin Ali serisiyle okumaya adım attığım için kendimi iyi hissetmiyorum nedense. Keşke diyorum sadece Cin Ali serisi olmasaydı. Başka alternatifler oluşturulsaydı. Milli Eğitim Bakanlığı keşke başka kitaplar yayınlatsaydı. Yani çocukların zekâlarının en açık döneminde okutulan bu kitap serisi, bana göre çok basit geliyor. Şimdi düşündüğümde o yıllardaki eğitim sisteminin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Şimdiyle kıyaslama asla yapmam. Milenyum çocukları bana ve akranlarıma göre aşırı şanslılar. Kimse bu güzel ülkemdeki bu ileri gidişi, değişimi, her yönüyle standart üstüne ulaşan seviyesi ileri olan yaşamı, basit görmesin. Keşke dediğim çok konu var ama artık yapacak bir şeyim yok kendim için. Artık ben de yazarım. Okurlarıma özenli kitaplar yazarak okyanusta bir damla olmak için gece gündüz çalışıyorum inanın. Geçmişten günümüze gelişen Türkiye’min kaliteli, güçlü, olumlu, örnek bir ülke oluşunu takdir ediyorum her zaman. İşte bu yüzden kıyaslamam 70’li yılların dönemleriyle. Güzel ülkemin her dönemi takdire şayan benim gözümde, gönlümde. Ben kitaplar üzerinden örneklediğim için beni ilgilendiren kısmına, minik bir parantez açmak istedim. Kendi eğitim hayatımda böyle çeşitler, renkli imkânlar yoktu, olmadı yıllarca. Teknoloji de ileri olamadığı için sade sıradandı, doğaldı, insan gücü ağırlıktaydı. Artık çok ileri teknoloji cihazlarımız var. Her şey gibi, zaman içinde Türkiye’mde de zenginleşti gelişti. Üstlendiği misyonuyla kendine değer kattı. Her konuda aştı kendini. Statü sahibi oldu, sükse yaptı, vizyona ulaştı. Zirvede olan bir ülke haline geldi. Benim güzel ülkem Türkiye’m, nerden nereye hep ileriye yoğunlaştı, iyileşti, büyüdü, gelişti. Elif gibi dimdik ayakta durdu asil milletim de.1973 doğumlu, o dönemin çocuğu olunca ne kadar kısıtlı imkânların içinde okula gittiğimi çok belirgin yazmayacağım. Yaşam sürdüğüm o küçük kasabada boş oyun alanı bulunması tek oyun avantajımdı. Her şeyden habersiz tek derdim okulum ve derslerimdi benim için o yıllarda. Her yeni günüm benim için tatlı sevimli bir serüvendi sadece. Okul çıkışı oyun telaşı sarardı beni, arkadaşlarımı da. Dalardık yem yeşil, bol bol yoncalı, şeftali bahçeleri arasında oyuna. Temiz, naif doğası olan, küçük kuytularda saklanmışçasına mütevazı bir kasabada ilkokula gittim. Ne yazık ki ilk okuduğum kitaplarım Cin Ali serisi olunca, aklım erdikçe büyüdükçe ne kadar şanssızım, dedim her zaman kendime. Cin Ali serisi bittikten sonra o çok sevdiğim Ayşegül serisi kitaplarımla okumamı ilerletmeyi sürdürmüştüm. Yaz tatili kitapları da alırdı annem Müzeyyen Özdemir Hanım. Bir gün bana kolay okunaklı bir kitap aldı. Tek üzüldüğüm tarafı, yıllar sonra bu okuduğum kitabımın adını unutmuş olmamdı. Onu o kadar çok sevmiştim ki sayfalarının çoğunu defalarca okuyup ezberledim de birkaç sayfasını bir türlü birleştiremedim yıllarca. Şiir, tekerleme gibi bir kitaptı ne çok severdim onu da Ayşegül serisi gibi. Yıllarca sakladıktan sonra bu kitaplarımı başkasına okusun diye vermek bana zaman geçtikçe çok dokundu. Önce anlamadım farkında olmadım. Aklımda onlardan bana kalan ne özel kelimeler, mısralar. Hiç unutmadım, hep aklımda durdu beni terk edip gitmedi neyse ki. Unuttuğum kitabımın o tılsımlı sözlerini bu kitabım Matruşka 7 Şiirlerim Milattır’da  yer vermeyi uygun gördüm. Hatırası var diye…

 

Popular Articles

Latest Articles