A­y­h­a­n­ ­S­a­r­ı­k­a­y­a­’­N­I­N­ ­K­A­L­E­M­İ­N­D­E­N­ ­A­L­A­M­A­N­Y­A­ ­T­R­E­N­İ­

A­y­h­a­n­ ­S­a­r­ı­k­a­y­a­’­N­I­N­ ­K­A­L­E­M­İ­N­D­E­N­ ­A­L­A­M­A­N­Y­A­ ­T­R­E­N­İ­

ALAMANYA TRENİ
Umuda yolculuk…Haydarpaşa’dan kalkan tren. Cuff, Cuff,Cuff…Gökyüzünün maviliğini siyaha kaplayan bulutlar ve ardından korkunç bir veda ıslığı. Sanki İsrafil’in düdüğü. Birazdan kıyamet kopacak… Geride sallanan mendiller, yaralı yürekler, yağmur dolu gözler, hüzünlü bakışlar. Tekrar kavuşmak üzere yapılan yeminler, ayrı düşen aileler, sevgililer; babaya hasret çocuklar…
Nasıl bir dünya bekliyordu seni yaban ellerde. Kafan hangi hayallerle meşguldü. Kõyüne tekrar döndüğünde ilk işin traktõr alıp sarı öküzlerden kurtulacak, üç dört katlı apartman dikecek, altına da Alaman vosvosu alınca değme keyfine. Düşmanlar çatlasın. Kafanda tavuk tüyü fotörün, boynunda Ferdi’ nin “Bilsen Uzaklarda Kimler Ağlıyor” türküsünü çığıran teyp.
Hayaller dünyası. Nasıl bir yaşam bekliyordu seni gurbet ellerde. Umduğunu bulabildin mi. Güneşi görmeden işbaşı yaptığın sabahlarda kimbilir hangi düşlerin bölük pôrçük kaldılar. Sevgilin, karın, çocukların, kekik kokan köyünün yaylaları.Kaçta kaçı gerçekleşti hayallerinin. Tek parça halinde kavuşabildin mi hasret kaldığın memleketine. En önemlisi de sıla özlemiydi, değil mi. Bir yıldan fazla sürmedi ayrılık acısı. Hepsi silinmeye başladı gözlerinin önünden. Mektuplarla Alaman parası yolladın, ne kadar sevda yüklü kelamlar varsa sordun soruşturdun başkasına yazdırdın, kısa zamanda geleceğinin müjdesini verdin. Yollara düştün.Uyumadın, direksiyon salladın. Sınırları geçerken polislere çorba parası verdin. Kimbilir hangi düşlerle doluydun. Sevgilin, karın, çocukların. Bir an evvel kavuşabilmek…Yolda uykusuzluktan telef olan gurbetçileri gördün. İçin parçalandı. Sonra gönlünün sarışın Helga’lara kayıp yavuklun Ayşa’ nın bile yüreğinden silinmesini engelleyemedin. Oysa ne yeminler etmiştin. ” İki gözüm önüme aksın ki Alaman sarışınlarına bakmayacağım,” diye.
Alamancılar gelmiş diye tepende üşüşenleri gördükçe hindi gibi kabardıkça kabardın, sen özbenlíğinden uzaklaşıp arada bir alamanca konuştukça Hasanlığından sıyrılıp Hans’a büründün.
Sen gittikçe acayip yaratık oldun. Kâh yitip gittin yaban ellerde kâh köyünde çok katlı apartıman sahibi patron oldun ama köyündeki eski Hasan bir türlü olamadın.
Senden sonra dört kuşak daha gitti geldi yaban ellere. Bir garip telaşedir ki hep aynı umutlar devam ederken ne hayaller yıkıldı, ne hayaller kuruldu…
Not: Şimdi kara tren mazide kaldı. Atlıyorum uçağa üç saat sonra Almanya’dayım.
Bu kısa yazıyı, Almanya’da işçi olarak çalışıp da izin dönüşü trafik kazasında oğlunu yitiren kayınpederimin trajik öyküsünden esinlenerek yazdım.

Popular Articles

Latest Articles