O­p­e­r­a­s­y­o­n­a­ ­G­i­t­t­i­l­e­r­ ­H­ü­z­n­e­ ­B­o­ğ­u­l­d­u­l­a­r­

O­p­e­r­a­s­y­o­n­a­ ­G­i­t­t­i­l­e­r­ ­H­ü­z­n­e­ ­B­o­ğ­u­l­d­u­l­a­r­

Terör örgütüne yönelik yapılan bir operasyonda gece yarısı gidilen bir evde karşılaşılan manzara özel harekât timlerini hüzne boğdu.

Annesinin kucağında ağlayan bebek damlayan çatı ve nem kokusundan girilemeyen derme çatma ev bunların hepsi özel harekât timlerini gözyaşına boğdu.

Bunu ise özel harekât timinden biri kaleme aldı.

İşte kaleme alınan duygu dolu anlar…

"AÇ BEBEĞE SÜT"

Bölücü terör örgütüne yönelik bir operasyonel çalışma sırasında, birçok öldürme eylemine katıldığı tespit edilen bombacının evine gidiliyordu. Hava karlı, akşam saat 21.00 sıralarıydı. Operasyon yapılacak evin kapısına kadar yaklaşıldı. Kapının açık olduğu görülünce, görevli; “Kimse var mı?” diye seslendi. İçeriden “Ben varım” diye kısık bir kadın sesi geldi. Her yer karanlıktı, çünkü evde bulunan hiçbir lamba çalışmıyordu. Sadece operasyon timinin elinde bulunan uzun namlulu silahların yaydığı ışıklar etrafı aydınlatıyordu. İçeride ağır bir koku vardı. Gerek rutubet gerekse üst katlardan sızan lavabo pislikleri ile yerler ıslanmıştı. Eve adımını atanları yoksulluğun soğuk yüzü karşılaşıyordu.

Tim görevlileri salonun ortasına geldiğinde onları bir sürpriz karşıladı. Az önce duydukları sesin sahibi, cılız ve yoksulluğu her halinden belli olan bir kadındı. Hayattan hiçbir beklentisi yokmuş gibi donuk gözlerle gelenleri seyrediyordu. Kucağındaki bir buçuk aylık bebeğini soğuktan korumak için yerdeki halıyı üzerlerine çekmiş olan kadın, biraz ürkmüş olacak ki, çocuğunu göstermek istemezmiş gibi iyice bağrına bastı. Herhalde kafasındaki sorulara cevap arıyordu. Bu insanlar kimdi ve onlardan ne istiyorlardı? Peki ya bebeği, acaba ona zarar verirler miydi?

Tim amiri, kadının halini anlamakta gecikmedi. Gerekli emniyet tertibatı alındıktan sonra yumuşak bir ses tonuyla; “Bacım bu bebek neden ağlıyor?” diye sordu.

Kadıncağız, “Kocam iki aydır eve gelmedi,” dedi “Kucağımda taşıdığım bebeği doğurduğumdan dahi haberi yok; açım ve komşuların getirdiği yemeklerle karnımı doyurmaya çalışıyorum. Ancak bebeğim için sütüm yeterli olmuyor, aç bebeğimi susturamıyorum.”

Evet, ev soğuktu ve yiyecek hiçbir şey yoktu. Operasyon amirinin bakışlarından ne demek istediğini anlayan memur dışarı çıktı. Döndüğünde elinde bir koli bisküvi ve süt vardı. Kadınla görüşen operasyon amiri, ihtiyacı olduğunda kendilerini arayabileceği bir telefon numarası bıraktı. Cüzdanından çıkardığı bir miktar parayı, odanın bir köşesinde, usulca kadına uzattı.

Yaşadıklarına inanamayan kadıncağız, çocuğunun hıçkırıklarına eşlik ederek, “Abi, sizin adınız ne?” derken herhalde cevabını hiçbir zaman bulamayacağı soruları zihninden geçiriyordu. Bu insanlar kimdi? Bunlar, yıllardır kendilerine düşman olarak anlatılan kimseler olabilir miydi? Bunlar belki de gerçekten düşmandı? Ama düşman olsalar bebesini beslerler miydi, kendisine böyle davranırlar mıydı? Aslında söylemek istediği şey; “Siz ve insan sevgisi... Aklımdan dahi geçmezdi,” sözleriydi. Böyle düşündüğünü biliyorduk. O bunu asla söylemedi, ama gözleri…

Kadının çocuğu bir buçuk aylıktı ancak nüfusa kayıt yaptırmamış ve henüz ismini bile koymamıştı. Kendi çocuğuna operasyon amirinin ismini vereceğini söyleyen kadın; “Ben devletin hep ismini duyardım, ama şimdi siz bana onun varlığını da hissettirdiniz. Babası eli kanlı bir katil, ama çocuğum kesinlikle öyle olmayacak. Size söz veriyorum,” dedi.

Bu yaklaşımın önünde hangi rüzgâr durabilir ki! Hangi katılaşmış yürek parçalanmaz ve şeytanca fikirleriyle milletimizin yıllardan beri çektiği acılara yenilerini ekleme planları yapmaya devam edebilir ki! Bu durumda kim, et ve tırnak gibi birbirinin ayrılmaz parçası olan insanların aralarına ayrılık tohumları ekmeye devam edebilir!

Kısacası, insanların ülkelerine sevgi ve saygı duyması, ülkeyi idare eden görevlilerin sözlerindeki dürüstlük, samimiyet, davranışlarındaki ciddiyet ve vatandaşı kucaklayıcı bu tavırlarla sağlanabilir.
 

Popular Articles

Latest Articles