Bugün hala bizleri büyüleyen eserleri geride bırakmış olan Antik Roma'da günlük hayat nasıldı, hiç merak ettiniz mi? İnsanların mutluluk, huzur ve barış içinde yaşadığı bir dönemi kapsayan Altın Çağ Antik Roma'sında hayat nasılmış, gelin birlikte öğrenelim! 👇
M.Ö. 27 yılı Roma'sında hiçbir anlaşmazlık ya da savaşa yer yoktu: Filozofların "mükemmel dünya ideali" olarak adlandırdığı barış dolu bir dönem yaşanıyordu.
İlk Roma imparatoru Augustus, şehri baştan aşağı değiştirerek tekrar oluşturmaya karar verdiğini açıklarken çok gururluydu! İlk defa bir savaş tehlikesi yoktu ve bunu şehrin geliştirilmesine odaklanmak için bir fırsat olarak gördü. Ve şehri bugün hala görüp ziyaret edebilmeyi istediğimiz mimari yapıtlar ve anıtlar ile donattı.
Bugün halen nefesimizi kesen mimarisi ile bizi etkileyen Kolezyum ve Pantheon bu zamanda yapıldı.
Bu yapılar yalnızca mimariyi değil, gelişmekte olan şehri, teknikleri ve bilimi de temsil ediyordu. Yine bu zamanda inşa edilen Segovia Su Kemeri, dağlardan gelen suyu insanlara taşıyordu. Bugün hala şehrin en önemli simgelerinden biri olarak biliyoruz.
Bu yapılar yalnızca estetik amaçlarla inşa edilmedi; Roma halkına hizmet için yapıldı. Antik Roma'nın limanlarından biri olan Portus, Mısır, Afrika ve Hindistan gibi yerlerden ithal edilen yiyecekleri Roma halkına ulaşmasını sağlıyordu.
Augustus'un saltanatı boyunca Roma nüfusu 800 bini geçmeye başladı ve MS 2. yüzyıla kadar bu sayı 2 milyona ulaştı.
Bu artış barınma seçeneklerinin kısıtlı hale gelmeye başladığı ve şehrin gitgide kalabalık bir hal alarak çöküşe uğrama tehlikesi taşıdığı anlamına geliyordu.
Roma'nın zengin kesimi 'Domus' ismini verdikleri özel yapılar inşa etti: Roma sokakların kalabalık, gürültüsünden uzak yerlerde kurulmuş büyük evler. Yine de sosyo-ekonomik sınıflar için de büyük gelişmeler yine bu dönemde yaşandı. Romalılar bugün her yerde olan apartmanları ilk kez o zamanlarda inşa etti.
Mimaride bu kadar etkili olan Antik Roma, tuğla üretiminde de büyük bir endüstri haline geldi.
Üreticiler tuğlalara kendi isimlerini dahi damgaladı; bu da bugün halen var olan ve kaç bin yıl öncesine dayanan tuğladan yapıları keşfetmemizi sağladı.
Bu dönemde Romalılara dair şaşkınlık yaratan ilginç gerçeklerden biri de tuhaf eğlence anlayışlarıydı.
Kitlesel eğlencelere ev sahipliği yapan Circus Maximus'da iki tekerlekli araba yarışları gerçekleştirirlerdi. Ünlü gladyatör muharebeleri olurdu: Bizim için ne kadar tehlikeli ve şiddetli görünse de, onların eğlence anlayışı buydu...
Kolezyum, tek seferde 50 bin insana ev sahipliği yapıyordu ve buranın sahnesinde çeşitli müzikal ve teatral işler sergileniyordu.
Bu gelişmeler edebiyata da yansıdı: Aeneis epik destanı veya Dante'nin İlahi Komedya'sındaki Cehennem'in taşa yazılması gibi... Aynı zamanda Romalılar kutu oyunları da geliştirmişti ve bu da bir diğer eğlenceli aktiviteleriydi. Ayrıca 'top sahası' adını verdikleri bölgelerde top oyunları oynar, at sürer, güreşir ve yüzerlerdi.
Bu aktivitelerin birçoğu yalnızca erkeklere özeldi ancak kadınlar da katılım sağlayabiliyordu.
Kadınlar mülk sahibi olabiliyor, belirli endüstrilerde iş imkanı bulabiliyor ya da aile tanrıçası Vesta'nın kutsal bakire rahibeleri olan Vesta bakiresi olabiliyorlardı. Ayrıca Vesta Tapınağı'ndaki yanan ateşin sönmemesinden sorumluydular; her zaman ateşin yanması gerekiyordu çünkü bu ateş aile ve medeniyetin sembolüydü.
Roma dışındakiler çeşitli savaş ve anlaşmazlıklar ile uğraşırken, onlar felsefe ve baştan bir şehir kurmakla meşguldü.
Kıyafetlerini idrar ile yıkayan ve hayvanların yenilmedik bir parçasını bırakmayan insanlarla aynı kişiler olduğunu düşünmek yine de şaşırtıcı ve bir o kadar komik. 😅
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yorumlara buyurun!