G­ü­n­ü­m­ü­z­d­e­ ­B­e­n­z­e­r­i­ ­G­ö­r­ü­l­m­e­y­e­n­ ­A­ş­k­l­a­r­ı­y­l­a­ ­1­4­ ­Ü­n­l­ü­ ­Ş­a­i­r­

G­ü­n­ü­m­ü­z­d­e­ ­B­e­n­z­e­r­i­ ­G­ö­r­ü­l­m­e­y­e­n­ ­A­ş­k­l­a­r­ı­y­l­a­ ­1­4­ ­Ü­n­l­ü­ ­Ş­a­i­r­

Aşk nedir? Belki de günümüzde yitip giden duygulardan yalnızca biri. Eskiden ne aşklar, ne aşk şiirleri, ne de aşk hikayeleri bitermiş. Şimdilerde bu yoğunlukta olmasa da gelin geçmişe kısa bir yolculuk yapalım ve sanat tarihimizin en önemlilerinden olan şairlerimizin büyük aşklarını öğrenelim. Bilmeyen yoktur diye düşünebilirsiniz ama bu hikayelerle ilgili çokça yanlış var, doğrularını bir de bizden okuyun.

1. Nazım Hikmet ve Piraye

1. Nazım Hikmet ve Piraye

Piraye Hanım'ın oğlu Memet Fuat'ın 'Nazım ile Piraye' ve 'Gölgede Kalan Yıllar' kitaplarında dillendirdiği, bir zamanlar Erenköylülerin tanıklık ettiği, Nazım'ın birçok mektup ve şiir yazdığı büyük bir aşk.

'Yaşım otuz sularında, fakat seni 14 yaşında bir mekteplinin ve 60 yaşında bir felsefe adamının ikiz aşkıyla seviyorum…  ' 

Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni

Ne güzel şey hatırlamak seni:

ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

2. Sezai Karakoç ve Muazzez Akkaya

2. Sezai Karakoç ve Muazzez Akkaya

Sezai Karakoç'un Mülkiye'de öğrenci olduğu yıllarda yaşadığı karşılıksız aşkıdır. Karakoç, Muazzez Akkaya'ya 'Mona Rosa' şiirini yazar ve kıtaların ilk dizelerini birleştirirseniz 'Muazzez Akkayam' diye okunur.

Mona Roza

Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin ellerin ve parmakların;
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat on ikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvelar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller

3. Orhan Veli ve Nahit Gelenbevir

3. Orhan Veli ve Nahit Gelenbevir

Ankara ve İstanbul'da öğrentmenlikler yapan Nahit Hanım'a edebiyat camiasından çokça aşık vardır. Bunlardan biri de Orhan Veli'dir. 1947-1950 yılları arasında yazılan mektuplar daha sonra 'Yalnız Seni Arıyorum' şeklinde kitap haline getirilmiştir.

Yalnız Seni Arıyorum 

Bir de sevgilim vardır, pek muteber,
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun”

' Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar
Sade kadın değil, insan
Ne kibarlık budalası
Ne malda mülkte gözü var
Hür olsak der
Eşit olsak der
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar.

4. Cemal Süreya ve Tomris Uyar

4. Cemal Süreya ve Tomris Uyar

'Daha nen olayım isterdin, onursuzunum senin'

Tomris Uyar şöyle tarif ediyor Cemal Süreya’yı: “Tanıdığı kaç kişi varsa o kadar Cemal Süreya vardır. Hepsi değişik. Belki temel öğeleri aynı kalıyor; politikaya, edebiyata, espriye tutkusu; çalışkanlığı, dürüstlüğü gibi, Ama çok değişken biri. O yüzden ben bir tane Süreya biyografisi düşünmem. 3 tane yazılabilir. 3 tane apayrı”

Cemal Süreya bu şiiri Tomris Uyar için yazmıştır:

Sayım

Ay ışığında oturduk 
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni 

5. Turgut Uyar ve Tomris Uyar

5. Turgut Uyar ve Tomris Uyar

Turgut Uyar en şanslı şair. O güzel şiirleri yazdıran kadın yanındadır hep, yanıbaşında.

İthafen; Herkes seni sen zanneder.

Senin sen olmadığını bile bilmeden,
Sen bile
Seni ben geçerken
Derim ki,
Saati sorduklarında;
Onu ''O'' geçiyordur
Kimse anlam veremez.
Tamir ettirmedin gitti derler şu saati.
Ettirmek istiyor musun demezler.
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.
Zamanı durdururum yüreğimde,
Sensiz geçtiği için,
Akrep yelkovana küskündür.
Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür.
Bil ki akrep yelkovanı geçerse,
Atan bu yüreğim durur.
Bırak bozuk kalsın, hiç değilse
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur. 

6. Edip Cansever ve Tomris Uyar

6. Edip Cansever ve Tomris Uyar

İkili arasında hayranlık ve dostluktan öte bir durum yaşanmamıştır. Tomris Uyar aralarındaki ilişkiyi şu sözlerle anlatıyor: “Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.” ⁣⁣

Edip Cansever ise Tomris ile ilgili şu sözleri söylüyor: “Tomris rakıyı severdi, bense onu.”

Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet'nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Yok bir yanıtın 'nereye' diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler'den Hisar'a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.

7. Yahya Kemal ve Celile Hanım

7. Yahya Kemal ve Celile Hanım

Nazım Hikmet'e evinde özel ders veren Yahya Kemal, Nazım'ın annesi Celile Hanım'a aşık olur. Nazım Hikmet ise bu duyguları anlayınca Yahya Kemal'in cebine 'Öğretmenim olarak geldiğiniz evden babam olarak çıkmanıza müsaade etmem.' diye bir not bırakarak bu aşka karşı çıkar. Tabii bu büyük aşk Nazım Hikmet'in karşı çıkmasından dolayı değil, Yahya Kemal'in kıskanç ve güven problemi yaşayan bir aşık olmasından kaynaklı biter. Sessiz Gemi şiirini de sevgilisine yazan şair, Telakki şiirini de sevgilisine yazmıştır. 

Telakki

Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum,

Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,

Hulyâmı tutan bir büyü var onda diyordum,

Gördüm: Dişi bir parsın elâ gözleri vardı.

 

Sen miydin o âfet ki dedim, bezm-i ezelde

Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde,

Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,

Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı.

8. Abdülhak Hamit Tarhan ve Fatma Hanım

8. Abdülhak Hamit Tarhan ve Fatma Hanım

Eşine oldukça aşık olan Abdülhak Hamit onun için Makber adlı şiirini yazmıştır. Ona öylesine aşıktır ki yolda birlikte yürürken acaba düşecek mi korkusuna kapılarak her zaman onu sarıp sarmalamıştır. 

Ne kadar büyük bir aşk olsa da Abdülhak Hamit Tarhan'ın Fatma Hanım'ın cenazesinde tanıştığı bir kadınla yeniden aşk yaşamaya başladığı da söylentiler arasındadır.

Makber

Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı, 

Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı. 

Şimdi buradaydı, gitti elden, 

Gitti ebede gelip ezelden. 

Ben gittim, o haksar kaldı, 

Bir köşede tarumar kaldı, 

Baki o enis-i dilden, eyvah, 

Beyrut'ta bir mezar kaldı.

9. Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Mari Gerekmezyan

9. Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Mari Gerekmezyan

Aslında yasak bir aşktır onların aşkı. Bedri Rahmi evlidir ancak Mari'yi gördüğü andan beri ona aşıktır. Sigara paketlerine Mari'nin resmini çizer, ağaçlara adını yazar, onun adına şiirler yazar. 

Tanışmalarından 6 yıl sonra yani 1946'da Mari menenijt-tüberküloza yakalanır ancak ilaçlar çok pahalıdır Bedri Rahmi nice resimlerini satsa da ilaç parasını toplayamamış ve Mari'yi kaybetmiştir. 

Karadut

Karadutum, çatal karam, çingenem 

Nar tanem, nur tanem, bir tanem 

Agaç isem dalımsın salkım saçak 

Petek isem balımsın a gülüm 

Günahımsın, vebalimsin. 

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan 

Yoluna bir can koyduğum 

Gökte ararken yerde bulduğum 

Karadutum, çatal karam, çingenem 

Daha nem olacaktın bir tanem 

Gülen ayvam, ağlayan narımsın 

Kadınım, kısrağım, karımsın.

10. Özdemir Asaf ve Mevhibe Beyat

10. Özdemir Asaf ve Mevhibe Beyat

Özdemir Asaf'ın Lavinia'sını eminiz ki duymayan yoktur. İşte Lavinia, işte Mevhibe Beyat... İlhan Selçuk bu aşkı şu sözlerle açıklar: “Lavinia’ya aşıktı Özdemir… Kral Latinus’un kızıydı Lavinia; Vergilus’a göre Roma yakınındaki on üç sunaklı tapınağıyla ünlü Lotuinium kenti Lavinia’nın onuruna kurulmuştu. Özdemir sevdiği kız için uzun yıllar dillerde dolaşan Lavinia şiirini yazdı.” ⁣

Lavinia

sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun, ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.
sana gitme demeyeceğim.
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
incinirsin.
sana gitme demeyeceğim
ama gitme, lavinia
adını gizleyeceğim.
sen de bilme, lavinia.

11. Attila İlhan ve Maria Missakian

11. Attila İlhan ve Maria Missakian

Bilenler bilir Attila İlhan da en duygulu şairlerimizdendir. 1949'da Paris'e gittiğinde Maria ile tanışan Attila İlhan, ona çok aşık olur ve bu aşk karşılıklıdır. Ancak bir gün Türkiye'ye dönmesi gerekir ve haliyle Maria'yı da getirmek ister ama işler planlandığı gitmez. Bir süre mektuplaşsalar da gün geçtikçe mektuplar azalır ve bir gün şair Maria'nın evlendiğini bununla birlikte mutsuzluktan alkolik olduğunu öğrenir. 

Daha sonra Yağmur Kaçağı kitabında yer alan Maria Missakian şiirini imzalayarak ona gönderir, artık hiçbir iletişimleri kalmaz.

Maria Missakian ⁣

yüksekkaldırım’da bir akşam⁣
maria missakian’i düşündüm⁣
eğer kendimi bıraksam⁣
yağmur olabilirdim yağardım⁣

kasım’da bir çınar olurdum⁣
yaprak yaprak dökülürdüm⁣
kalbimi sıkı tutmasam⁣

döküp saçıp boşaltsam⁣
içimde yükselen şiiri⁣
kaldırımlara döküp harcasam⁣
gözleri balıkçıl gözleri⁣
dudaklarında tutup rüzgarı⁣
maria missakian adında biri⁣
gelse göğsüne kapansam⁣

gece gölgesine sokulsam⁣
gökyüzünde bulutlar büyüseler⁣
yağmuru dinlesem anlatsam⁣
şimşekler kırılıp dökülseler⁣
bizi sokaklarda bıraksalar⁣
leylekler üşüyüp gitseler⁣
dönüp arkalarına bakmadan⁣

yine akşam oldu attilâ ilhan⁣
üstelik yalnızsın sonbaharın yabancısı⁣
belki paris’te maria missakian⁣
avuçlarında bir çarmıh acısı⁣
gizlice bir sefalet gecesi⁣
çocuğunu boğarmış gibi boğup paris’i⁣
sana kaçmayı tasarlar her akşam⁣

12. Ahmet Muhip Dıranas ve Fahriye Hanım

12. Ahmet Muhip Dıranas ve Fahriye Hanım

Aslında Fahriye Abla olarak bilinen hanımefendi, şairin annesinin arkadaşı ve aynı zamanda komşularıdır. Kendinden ve Ahmet Muhip Dıranas'ın eşinden yaşça büyük olan Fahriye Hanım'ı şairin eşi hiçbir zaman ciddiye almamıştır. Nedendir ya da ne değişti bilinmez şair son nefesini verirken bu konuyla ilgili şu sözleri söylemiştir: ’Münire sakın Fahriye’yi gündeme getirme! Elim kırılsaydı da bu şiiri yazmasaydım. Sen bu konuyu kimseye açma, bu konuyu film yapmak isterler, sakın yaptırma, mani ol.’

Fahriye Abla

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,

Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!

13. Ahmed Arif ve Leyla Erbil

13. Ahmed Arif ve Leyla Erbil

Leyla Erbil'le bir toplantıda tanışan Ahmed Arif Leyla'ya 60'ın üzerinde mektup yazmıştır. Ancak Leyla için ikili yalnızca dostturlar. Hasretinden Prangalar Eskittim adlı şiirini de onun için yazmıştır. 

Hasretinden Prangalar Eskittim

Seni, anlatabilmek seni.

İyi çocuklara, kahramanlara.

Seni anlatabilmek seni,

Namussuza, halden bilmeze,

Kahpe yalana.

 

Ard- arda kaç zemheri,

Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.

Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…

Bir ben uyumadım,

Kaç leylim bahar,

Hasretinden prangalar eskittim.

Saçlarına kan gülleri takayım,

Bir o yana

Bir bu yana…

 

Seni bağırabilsem seni,

Dipsiz kuyulara,

Akan yıldıza,

Bir kibrit çöpüne varana,

Okyanusun en ıssız dalgasına

Düşmüş bir kibrit çöpüne.

 

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

Yitirmiş öpücükleri,

Payı yok, apansız inen akşamlardan,

Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,

Seni anlatabilsem seni…

Yokluğun, cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini…

14. Cahit Sıtkı Tarancı ve Mihrimah Hanım

14. Cahit Sıtkı Tarancı ve Mihrimah Hanım

Hem memlekette hem de devamında yakın dostlukları süren Vedat Günyol'un kız kardeşi Mihrimah'a aşık olmuştur Cahit Sıtkı Tarancı. Belki arkadaşından çekindiğinden belki de başka sebeplerden aşkını uzun yıllar itiraf edememiştir. Bir gün arkadaşı Vedat'a durumları anlatmıştır ancak Mihrimah artık evlenmiştir. Arkadaşı Vedat da bu durumla ilgili 'Keşke söyleseydin Cahit, mutlaka seninle evlenmesini isterdim.' demiştir.

Kara Sevda

Bir kere sevdaya tutulmaya gör;

Ateşlerde yandığının resmidir.

Aşık dediğin, Mecnun misali kör;

Ne bilsin alemde ne mevsimidir.

 

Dünya bir yana, o hayal bir yana;

Bir meşaledir pervaneyim ona.

Altında bir ömür döne dolana

Ağladığım yer penceresi midir?

 

Bir köşeye mahzun çekilen için,

Yemekten içmekten kesilen için,

Sensiz uykuyu haram bilen için,

Ayrılık ölümün diğer ismidir.

Bir sanatseverseniz bu içeriklerimiz de ilginizi çekebilir.

Popular Articles

Latest Articles