2­5­ ­Y­ı­l­l­ı­k­ ­B­i­r­ ­F­o­t­o­ğ­r­a­f­l­a­ ­S­a­v­a­ş­,­ ­Ç­o­c­u­k­l­a­r­ ­v­e­ ­İ­n­a­n­ı­l­m­a­z­ ­B­i­r­ ­B­a­ş­a­r­ı­ ­H­i­k­a­y­e­s­i­

2­5­ ­Y­ı­l­l­ı­k­ ­B­i­r­ ­F­o­t­o­ğ­r­a­f­l­a­ ­S­a­v­a­ş­,­ ­Ç­o­c­u­k­l­a­r­ ­v­e­ ­İ­n­a­n­ı­l­m­a­z­ ­B­i­r­ ­B­a­ş­a­r­ı­ ­H­i­k­a­y­e­s­i­

Bu fotoğrafa iyi bakın..

Bu fotoğrafa iyi bakın..

Bu fotoğraf geçen günlerde New York Times gazetesinde yayınlandı. Fotoğrafın çekildiği yıl 1990. Bir tenis kortu. Normal bir tenis kortu değil elbette. Fark etmişsinizdir duvardaki mermi izlerini.

Dönem ise Bosna Savaşı'nın en kanlı olduğu, herkesin birbirini öldürmeye ant içtiği zamanlar..

Dönem ise Bosna Savaşı'nın en kanlı olduğu, herkesin birbirini öldürmeye ant içtiği zamanlar..

Savaşın yaşandığı yer, dönemin adıyla, Yugoslavya. Müslümanlar ile Hristiyanlar birbirlerine girmiş. Her yerde savaş, her yerde ölüm, her yerde katliam.. Gece gündüz bombardıman, gece gündüz kan..

Yıl: 1993. Savaş her yere yayılmış. Tenis kortlarına bile..

Yıl: 1993. Savaş her yere yayılmış. Tenis kortlarına bile..

O da ne? Tüm bu hengamenin içinde ufak bir çocuk. Tenis kortunda. Sanki savaş onun için yok. Almamış dünyasına bu kötülüğü. Kendi işine bakıyor, bırakmıyor sevdiği şeyi. Yalnız değil elbette. Ailesi de yanında, hocaları da. 

Tenis kortuna geceleri bomba, mermi yağıyor; sabahsa bu çocuk topları salıyor bu korta..

‘‘İnsanlar burada canının derdinde, bunlar kalkmış tenis oynuyorlar, hiç mi umrunuzda değil ülkenin hali..’’

‘‘İnsanlar burada canının derdinde, bunlar kalkmış tenis oynuyorlar, hiç mi umrunuzda değil ülkenin hali..’’

ya da ‘’Ne kadar vurdumduymaz insanlarsınız siz be. Ülke savaşta, sizin derdiniz tenis olmuş..’’ 

Tanıdık geldi mi bunlar? Geldi, geldi. Kabul edin. Son dönemlerin favori cümlelerinden ülkemizde. Ve yine en kolaylarından, en basitlerinden. Çünkü vazgeçmek kolaydır, mücadele etmek ise zordur. Dik durabilmek, yılmamak, pes etmemek. 

İşte o gün, o çocuk vazgeçmedi. Hocaları bırakıp, gitmedi. Direndi.

Savaş devam ediyor, her gün onlarca insan öyle ya da böyle ölüyor; teröre ve insafsızlığına kurban gidiyordu.

Savaş devam ediyor, her gün onlarca insan öyle ya da böyle ölüyor; teröre ve insafsızlığına kurban gidiyordu.

Çocuk ise her geceyi ailesiyle birlikte sığınaklarda geçiriyor, sabah olduğunda ise kafasını sığınaktan çıkarıp, tenis kortuna koşuyordu. Barut kokusuna aldanmıyor, ölümün kasvetinde yitip gitmiyordu.

Savaş yıllarında 6 yaşında olan bu çocuk, 8 sene sonra profesyonel tenise adım attı. Artık çektiği cefanın yerini yıllar boyu yaşayacağı başarılarla dolu yıllar alacaktı.

Peki, kim bu çocuk?

Peki, kim bu çocuk?

Bu çocuk, şu an dünyanın 1 numaralı tenisçisi. Novak Djokovic. Şu an 28 yaşında olmasına rağmen tam 52 kupanın sahibi. 

En bilinen özelliği ise en stresli anlarda bile eğlenebilmesini bilmesi, gülmesi, her şeyi aşabileceğine en içten şekilde inanması. Ve elbette tüm rakiplerini dize getirebilmesi.

Tıpkı 6 yaşında bir çocuk gibi.

Tıpkı mermilere, bombalara aldırmadan sevdiği işi en zor şartlarda bile yapabilen bir çocuk gibi..

Terör bitiyor, savaşlar da bitiyor. Geriye ise tek şey kalıyor, insan. Hayatın içerisinde yetişen bir tutam sevgi, mutluluk, huzur, aşk..

Terör bitiyor, savaşlar da bitiyor. Geriye ise tek şey kalıyor, insan. Hayatın içerisinde yetişen bir tutam sevgi, mutluluk, huzur, aşk..

Peki, hayat devam etmezse; bizler, birbirimizi sevmeye devam etmezsek, her şeye rağmen dimdik ayakta kalmaya devam etmezsek, ne kalır geriye? Ülke mi, bizler mi, barış dolu günler mi?

Silkinelim artık! Bir şeyler yapalım!

Silkinelim artık! Bir şeyler yapalım!

Hatta şu ana kadar yapamadığımız kadar iyi yapalım! Daha önce birbirimize sarılmadığımız kadar sıkı sarılalım! Barış ve huzur dolu günlerimizi beraber inşa edelim, beraber çıkalım sevgi merdivenini. El ele.

Bilgiyle, eğitimle, sevgiyle..

6 yaşındaki bir çocuk gibi..

Tertemiz.

Aldırmadan.

Vazgeçmeden.

Not: Kesinlikle Bosna Savaşının taraflarına ya da haklılık paylarına girmiyorum. Bu çok ayrı bir başlığın konusudur.

Popular Articles

Latest Articles