Pek çok akıl hastanesi hikayesi duymuş olsak da Byberry Akıl Hastanesi, hastalara yapılan muamele ve işkenceler nedeniyle kötü bir üne sahip. İşte korku filmlerine konu olacak korkunçluktaki Byberry Akıl Hastanesi...
2. Dünya Savaşı'nda dini nedenlerle savaşmayan 3.000'e yakın vicdani retçi, ülke genelindeki akıl hastanelerinde çalışmaya gönderildi.
Byberry akıl hastanesindeki bazı özverili, özenli ve çalışkan personel hastalarla gerçekten ilgilense de, bazı kötü çalışanlar bugüne kadar rahatsız edici olmaya devam eden suistimaller gerçekleştirdi.
Yetersiz personel nedeniyle, Byberry akıl hastanesindeki hastalara yeterli hizmette bulunulmuyordu.
Bu nedenle, hastalar genellikle yıkanmamış ve çıplak bırakıldı. Kat hizmetleri yapılmaz, yataklar temizlenmez ve zeminler idrardan yapış yapıştı. Personel, hastalara bakmak yerine, onları bazen aylarca küçük hücrelerde hapis tutuyordu.
1980'lerin sonlarında, 27 yaşındaki William Kirsch, 14 aydan fazla ve muhtemelen üç yıl boyunca burada kötü muameleye maruz bırakıldı.
ABD Doğu Pennsylvania Bölge Mahkemesi, Byberry'nin Kirsch'ün insan haklarını ihlal ettiğini tespit etti ve hastaneden serbest bırakılmasını talep etti.
1970'e gelindiğinde, Kirch'ün vakasından on yıldan fazla bir süre önce, Byberry akıl hastanesinde yalnızca hasta ihmalinden dolayı 57'den fazla ölüm gerçekleşti.
Öte yandan, Byberry'nin hastalarına yönelik açık kapı politikası, bazı kişilerin kaçmasını kolaylaştırdı. Bölgedeki ev sahipleri bazen çimenlerinde uyuyan hastalar buldu. Ancak, bazı hastalar hastaneden çok uzakta olmayan bir yerde intihar etti.
Soğuk bir Şubat gününde bir hasta kaçtı. Ancak kararını tekrar gözden geçirdiğinde, onu tekrar içeri alacak bir personel bulamadı ve soğuktan öldü.
Byberry'de hastalara yapılan istismarlar çoğunlukla fark edilmeyecek şeylerdi.
Bunlardan birinin ismi de 'su kürü'ydü.
Bir görevli büyük bir havluyu suya batırırdı. Sıktıktan sonra havluyu hastanın boynuna dolardı. Bu şekilde havluyu sıkardı ve hastanın gözleri ve dili şişer, nefesi zorlanırdı.
Byberry akıl hastanesindeki personel tarafından yapılan diğer çeşitli suistimaller muhtemelen fark edilmedi.
Byberry akıl hastanesindeki en dayanılmaz suistimallerden bazıları “tedavi” sırasında yaşandı. Doktorlar hastayı uyuşturmadan diş çektiler ve ağrı kesici kullanmadan diğer tıbbi işlemleri yaptılar.
Ağrı kesicilerin yetersiz kullanımının tam tersine, diğer ilaçlar da aynı derecede tehlikeli şekillerde aşırı kullanıldı.
Farmasötik şirketi Smith Kline-French, Byberry'de bir laboratuvar bile açtı ve orada ilaç testleri yapıldı. Pek çok hasta bu ilaç deneylerinde hayatını kaybetti.
1919'da, Byberry akıl hastanesindeki iki hemşire, bir hastayı gözleri çıkana kadar boğduğunu itiraf etti.
Hemşireler kovulmadığı gibi daha yüksek bir maaşla terfi etti.
Personelin hastaları öldürme vakalarına ek olarak, diğer hastaları öldüren hasta vakaları da arttı.
Zihinsel olarak dengesiz olanların yanı sıra, Byberry hapishane yerine 'psikiyatrik testlere' tabi tutulmak üzere oraya gönderilen birçok suçluyu da barındırıyordu.
1987 yılında bir kadın hasta, diğer bir hasta tarafından tecavüze uğradı, öldürüldü.
Byberry'nin on yıllardır ülke çapında dolaşan ve korku uyandıran raporlarına rağmen, neredeyse 1990'a kadar faaliyette kaldı.
1946'da Life dergisi, Charles Lord'un çektiği ve içindeki korkunç koşulları gösteren şok edici fotoğrafları yayınladı. First Lady Eleanor Roosevelt'in gördükleri karşısında dehşete düştüğü bildirildi.
Sonunda, 21 Haziran 1990'da, onlarca yıllık tartışmanın ardından, Byberry akıl hastanesi kapılarını kapattı.