B­e­y­i­n­ ­H­a­k­k­ı­n­d­a­ ­Y­ı­l­l­a­r­d­ı­r­ ­Y­a­n­l­ı­ş­ ­B­i­l­i­n­e­n­ ­v­e­ ­Ö­ğ­r­e­n­d­i­ğ­i­n­i­z­ ­A­n­d­a­ ­U­f­k­u­n­u­z­u­ ­A­ç­a­c­a­k­ ­1­0­ ­E­n­t­e­r­e­s­a­n­ ­G­e­r­ç­e­k­

B­e­y­i­n­ ­H­a­k­k­ı­n­d­a­ ­Y­ı­l­l­a­r­d­ı­r­ ­Y­a­n­l­ı­ş­ ­B­i­l­i­n­e­n­ ­v­e­ ­Ö­ğ­r­e­n­d­i­ğ­i­n­i­z­ ­A­n­d­a­ ­U­f­k­u­n­u­z­u­ ­A­ç­a­c­a­k­ ­1­0­ ­E­n­t­e­r­e­s­a­n­ ­G­e­r­ç­e­k­

Beynimizin bilgisayar gibi çalıştığına ya da beynin sadece yüzde 10'unu kullandığımıza dair temeli olmayan birçok bilgi, sanki gerçekmiş gibi uzun zamandır bizlere servis ediliyor. Gelin görün ki aslında bu bilgilerin çoğu efsane! Peki o zaman beyin hakkındaki doğrular neler? İşte beynimizle ilgili en çok karşılaştığınız 10 yanlış bilgiyi sizler için derledik, haydi okumaya! 👇

Beyin hakkında hepiniz birkaç efsane duymuşsunuzdur. Ne yazık ki insan beyninden ya olduğundan fazlası olarak ya da kabiliyetleri küçümsenerek bahsediliyor.

Beyin hakkında hepiniz birkaç efsane duymuşsunuzdur. Ne yazık ki insan beyninden ya olduğundan fazlası olarak ya da kabiliyetleri küçümsenerek bahsediliyor.

Peki beyin hakkındaki gerçekler neler? Gerçekten beynimizin yüzde 10'unu mu kullanıyoruz yoksa bu bir efsaneden mi ibaret? İşte bu sorulara yanıt aradığımız ve insan beyni hakkında yanlış bilinenleri düzelttiğimiz bir içerikle karşınızdayız. Keyifli okumalar!

1. Beynimizin sadece yüzde 10'unu kullandığımız doğru değil; geri kalan bölümlerinin zihinsel güçlere gebe olduğuna inanmak elbette çekici fakat bu sadece bir efsane!

1. Beynimizin sadece yüzde 10'unu kullandığımız doğru değil; geri kalan bölümlerinin zihinsel güçlere gebe olduğuna inanmak elbette çekici fakat bu sadece bir efsane!

Beynin gelişimi, fetüs halden çocukluğa kadar oldukça enerji gerektiren bir süreç; ayrıca bu gelişimi yetişkinken korumak da aynı derecede zor. Evrimsel açıdan da insanlığın ilk zamanlarında işe yaramayan beyin dokuları fazladan ağırlık anlamına geleceğinden bu durum hepten mantıksız.

Vücuttaki fizyolojik süreçleri gösteren PET ve beyin fonksiyonlarını incelemeye yarayan fMRI taramaları ile yapılan deneyler, en basit hareketimizde bile beynin tümünün çalıştığını gösteriyor.

Vücuttaki fizyolojik süreçleri gösteren PET ve beyin fonksiyonlarını incelemeye yarayan fMRI taramaları ile yapılan deneyler, en basit hareketimizde bile beynin tümünün çalıştığını gösteriyor.

Beynimizin küçük bir noktasında da olsa meydana gelen herhangi bir hasar; konuşma, algılama, hareket etme ve duygu durumlarında ciddi etkilere sahip. Şunu da belirtmek gerek ki beynin bazen tam kapasitede kullanılmadığı da doğru. Örneğin yüksek motivasyonda yapılan IQ testlerinin sonuçları daha iyi çıkarken isteksiz yapılanlar düşük sonuç veriyor veya otopsi raporlarında Alzheimer hastalarının beyninde bazı dokuların kullanılamadığı görülüyor.

2. 'Flaş bellek hatıraların' yüzde yüz doğru ve detaylı olduğuna dair söylenenler birer efsane.

2. 'Flaş bellek hatıraların' yüzde yüz doğru ve detaylı olduğuna dair söylenenler birer efsane.

Bizler için duygusal anlamı olan bazı anıları çok canlı ve detaylı olarak hatırlamamıza psikolojide 'flaş bellek hatıralar' adı veriliyor. Hepimizin her detayıyla hatırladığımızı düşündüğümüz anılarımız var; özellikle 17 Ağustos depremi, ülkemizde yaşanan patlamalar gibi travmatik gelişmeler bu kategoriye giriyor.

Yapılan bir deneyde, katılımcılardan ilk olarak trajik bir olaydan hemen sonra yaşadıklarını anlatmaları isteniyor. Olayın üstünden birkaç ay veya sene geçtikten sonra ise aynı anıyı tekrar aktarmaları rica ediliyor.

Yapılan bir deneyde, katılımcılardan ilk olarak trajik bir olaydan hemen sonra yaşadıklarını anlatmaları isteniyor. Olayın üstünden birkaç ay veya sene geçtikten sonra ise aynı anıyı tekrar aktarmaları rica ediliyor.

Denekler olayları, hatırladıklarının doğruluğundan oldukça emin bir şekilde, özellikle de flaş bellek hatıraları o günkü gibi hissederek aktarıyorlar fakat hikayelerinde tutarsızlıklar olduğu saptanıyor. Yani bu hatıralar ne kadar berrak gibi gelse de diğer tüm anılarımız gibi deforme oluyorlar. İnsanlar zamanla farkında olmadan da olsa kusursuz sandıkları hatıralar yerine başka bulanıklaşmış anlar koyuyorlar.

3. 40 yaşından sonra çoğu hareketimiz yavaşlasa ve öğrenme hızımız düşse de yaş ilerledikçe beynin zayıfladığı doğru değil.

3. 40 yaşından sonra çoğu hareketimiz yavaşlasa ve öğrenme hızımız düşse de yaş ilerledikçe beynin zayıfladığı doğru değil.

Aslında tüm zihinsel yeteneklerimiz zayıflamıyor, hatta aksine gelişiyor. Örneğin yaş ilerledikçe sözel alanda gençlere göre daha üstün hale geliyoruz; kelime haznemiz genişliyor ve kendimizi daha iyi ifade edebiliyoruz. Aynı şekilde yaşlı insanlar daha iyi karakter analizi yaptıkları gibi sorun çözme ve anlaşmazlıkları gidermede de çok daha iyiler.

4. Görme, duyma, koku, tat ve dokunma duyularının öne çıkan 5 duyumuz olduğu su götürmez bir gerçek fakat bunlardan daha fazlasına sahibiz!

4. Görme, duyma, koku, tat ve dokunma duyularının öne çıkan 5 duyumuz olduğu su götürmez bir gerçek fakat bunlardan daha fazlasına sahibiz!

Örneğin vücudumuzu konumlandırmamızı sağlayan 'içalgı' adı verilen duyu, acıyı ve ağrıyı hissetmemizi sağlayan 'nosisepsiyon', zaman algısı, görme ve işitme organlarının birlikte yürüttüğü denge algısı ve daha nicesi...

Ama diğer türlere göre duyularımızın oldukça az ve kör olduğunu belirtmek gerek. Mesela yarasa ve yunuslar sahip oldukları radar sistemi sayesinde avlarının konumunu tespit edebiliyor.

Ama diğer türlere göre duyularımızın oldukça az ve kör olduğunu belirtmek gerek. Mesela yarasa ve yunuslar sahip oldukları radar sistemi sayesinde avlarının konumunu tespit edebiliyor.

Bazı kuşlar ve böcekler ultraviyole ışıkları görebilirken yılanlar sıcakkanlı avlarının ısılarını sezebiliyorlar.  Fare, kedi, fok balığı gibi bıyıklı hayvanlar, bıyıkları aracılığıyla uzaklıkları sezebiliyor ve etraflarındaki hareketliliği hissedebiliyorlar. Köpekbalıkları sudaki elektrik alanlarını tespit edebilirken kuşlar, kaplumbağalar ve bazı bakteriler dünyanın manyetik alan hatlarını algılayabiliyor.

5. Beynin bilgisayarlara benzediği söylenir fakat hiç de öyle değil!

5. Beynin bilgisayarlara benzediği söylenir fakat hiç de öyle değil!

İşleme hızı, hafıza kapasitesi, paralel devreler, girdiler ve çıktılar... Bütün bu bilgisayarlara özgü terimlerin insan beynini açıklarken de kullanıldığına şahit olmuşsunuzdur. Ne yazık ki bu benzetmelerin neresinden tutsak elimizde kalıyor.

Beynimizin doldurulmayı bekleyen bir hafıza kapasitesi yok veya bir bilgisayar gibi hesaplamalar yapamıyor. Ayrıca görsel algılarımız da gördüğümüz şeyleri birden fazla unsura dikkat ederek aktif olarak yorumluyor.

Beynimizin doldurulmayı bekleyen bir hafıza kapasitesi yok veya bir bilgisayar gibi hesaplamalar yapamıyor. Ayrıca görsel algılarımız da gördüğümüz şeyleri birden fazla unsura dikkat ederek aktif olarak yorumluyor.

Aslında beynin teknoloji alanındaki buluşlar ile özdeşleştirilmesi günümüze özgü değil; Descartes beyni hidrolik makinesine, Freud ise duyguları buhar makinesinde biriken basınca benzetmişti. Yakın zamanda da beyin önce telefon santrallerine, sonra elektrik devrelerine ve şimdilerde ise internete benzetiliyor. Eminiz ki bu durum ilerleyen çağlarlarda da pek değişmeyecek!

6. Beynin değiştirilemez sabit bir sistem olduğu doğru değil.

6. Beynin değiştirilemez sabit bir sistem olduğu doğru değil.

Bu varsayım beynin elektrik devrelerine benzediği efsanesinden dolayı doğmuş olabilir fakat ne yazık ki beyin sert kablolarla birbirine bağlı parçalardan oluşan bir makine değil. Aksine son birkaç on yılda yapılan araştırmaların gösterdiği kadarıyla da aşırı derecede esnek bir yapıya sahip.

Bu esneklik sayesinde kör bir insanın beyninin görme işlevini yerine getiren bölümleri, zamanla duyma işlevine katılıp yeniden şekillenebiliyor.

Bu esneklik sayesinde kör bir insanın beyninin görme işlevini yerine getiren bölümleri, zamanla duyma işlevine katılıp yeniden şekillenebiliyor.

Aynı şekilde keman öğrenmek gibi yeni bir şey için egzersiz yapmaya başladığınızda beyninizin ince motor kontrol sistemi kendini tekrar işleyerek bu yeni uğraşınıza uyum sağlıyor. Beyin hasarı olan insanların beyinleri, yitirilen dokuların görevlerini yerine getirmesi için başka beyin dokularını harekete geçirebiliyor. Dolayısıyla beynimiz sert kablolarla döşenmiş bir makine değil, aksine esnek ve yoğurulabilir dokulardan oluşan bir organ.

7. Merak etmeyin, başınıza aldığınız sert bir darbe hafıza kaybına yol açmayacak...

Pembe dizilerin vazgeçilmezi olan başrolün tam sevdiğine kavuşacakken kafasına aldığı bir darbe sonucu hafızasını kaybetmesi elbette ki abartıdan başka bir şey değil. Hele de kafasını tekrar vurunca her şeyi hatırlaması sadece bir saçmalıktan ibaret. 

Peki gerçek hayatta hafıza kaybı nasıl gerçekleşiyor?

Hafıza kaybı (amnezi) tıpta iki kola ayrılıyor; yeni anıları şekillendirme yeteneğinin zayıflamasıyla ortaya çıkan ileriye dönük hafıza kaybı ve geçmiş olayları unutmaya sebep olan geriye dönük hafıza kaybı.

Hafıza kaybı (amnezi) tıpta iki kola ayrılıyor; yeni anıları şekillendirme yeteneğinin zayıflamasıyla ortaya çıkan ileriye dönük hafıza kaybı ve geçmiş olayları unutmaya sebep olan geriye dönük hafıza kaybı.

Geriye dönük amnezi Alzheimer hastalarında, travmatik beyin yaralanmalarında, tiamin eksikliği gibi beyni etkileyen hasarlarda görülebiliyor fakat herhangi bir beyin hasarı özellikle gidip kim olduğunuza dair anılara zarar vermediği gibi geri gelmelerini de sağlamıyor.

8. Bizi neyin mutlu edeceğini bildiğimizi sanıyoruz ama aslında bunları ya abartıyoruz ya da küçümsüyoruz.

8. Bizi neyin mutlu edeceğini bildiğimizi sanıyoruz ama aslında bunları ya abartıyoruz ya da küçümsüyoruz.

Mesela paranın insanları daha mutlu ettiği doğru fakat bir yere kadar; yoksul insanlar orta sınıftan daha mutsuz olabilir ama orta sınıf zenginler kadar mutlu olabiliyor. Ayrıca yaşadığımız mutluluk verici olaylar veya tam tersi kederlendiğimiz şeyler de sandığımız kadar uzun sürmüyor; insanlar düşünülenden çok daha dirençli varlıklar.

9. Dünyayı olduğu gibi gördüğümüze inanıyoruz fakat bu doğru değil.

9. Dünyayı olduğu gibi gördüğümüze inanıyoruz fakat bu doğru değil.

Beynimiz gördüklerimizi aktif olarak alan, yorumlayan ve şekillendiren bir organ; yani dışarıdan aldığımız bilgileri pasif olarak edinip yorumlamayı daha sonraya bırakmıyor. Bu bağlamda, gördüğümüz şeylerde belli benzerlikler ve tekrarlamalar arıyoruz veya ne olduğu muğlak olan görüntülerde kendimize uygun olanı seçiyoruz.

Ünlü bir psikolojik deneyde deneklerden, birbirine basketbol topu atan bir grup insanın kaç kez pas attıklarını saymaları isteniyor. Ancak deneklerin yarısı, top atan grubun içinde dolaşan goril kostümlü adamı fark edemiyor!

Ünlü bir psikolojik deneyde deneklerden, birbirine basketbol topu atan bir grup insanın kaç kez pas attıklarını saymaları isteniyor. Ancak deneklerin yarısı, top atan grubun içinde dolaşan goril kostümlü adamı fark edemiyor!

Anlayacağınız beyin her şeyi olduğu gibi görmüyor; bizim neye odaklandığımız ve algılarımız bu konuda oldukça etkili. Aslında tam da bu yüzden araba kullanırken cep telefonu ile oynamak tehlikeli çünkü dikkat kesilmek konusunda insanlar hiç de yetenekli değiller. Bu bakımdan dünyaya bakış açımız da tarafsız olamıyor çünkü bunu şekillendiren beklentilerimiz ve yorumlamalarımız var.

10. Kadın ve erkek beyinlerinin çok farklı olduğu da yanlış.

10. Kadın ve erkek beyinlerinin çok farklı olduğu da yanlış.

Erkekler ve kadınlar arasındaki biyolojik farklılıklar hakkında onlarca yıldır yazılıp çiziliyor; dolayısıyla bilgi kirliliği de had safhada. Mesela beyin sapı yapısı ve omurilik sinirleri kadın ve erkekte farklı olduğu için kadınların tıp alanında başarısız oldukları ve seçimlerde akılcı bir şekilde oy kullanamadıkları iddia edilmişti. Tabii ki kadın ve erkek beyninde farklılıklar var fakat bunlar abartıldığı kadar etkili ve büyük değişiklikler değiller.

Genelde kadınlar empati testlerinde erkeklerden daha iyi performans sergiliyorlar fakat asıl ilginç olan, teste katılan kadınlara 'Erkekler genelde bu testte daha iyi' denildiğinde kadınların kötü sonuçlar elde etmesi!

Genelde kadınlar empati testlerinde erkeklerden daha iyi performans sergiliyorlar fakat asıl ilginç olan, teste katılan kadınlara 'Erkekler genelde bu testte daha iyi' denildiğinde kadınların kötü sonuçlar elde etmesi!

Tam tersi durumlarda da aynı şey yaşanıyor ve bu da kalıplaşmış fikirlerin cinsiyet farklılıklarını beslediği anlamına geliyor. Kadın üniversite öğrencilerine kadınların normalde zayıf oldukları belirtilerek bir test uygulandığında kötü sonuçlar alırlarken; erkek öğrencilere 'erkekler bu testte başarısız oluyor' denildiğinde onların da kötü sonuç aldığı görülüyor. Yani cinsiyetleri kalıplara sokarak aslında bireylerin kapasitelerini de kısıtlamış oluyoruz. 

Peki siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Bizimle paylaşmayı unutmayın, haydi yorumlara! 👇

Bu içerikler de hoşunuza gidebilir:

Popular Articles

Latest Articles