Türk öykücülüğünün gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilen Ömer Seyfettin’in cansız bedeninin başına gelenleri anlatacağız bugün. Sanata, sanatçıya, edebiyata, yazara ne kadar önem(!) verdiğimizin kanıtı adeta…
Milli edebiyat akımının ve çağdaş Türk öykücülüğünün öncülerinden biriydi Ömer Seyfettin…
Genç Kalemler’de çıkan bu ilk yazıdaki görüşleri milli edebiyat akımının başlangıç bildirisi olarak kabul edildi ve küçük hikayeyi tamamen bağımsız bir tür haline getiren Ömer Seyfettin türün gelişmesine 140 hikayeyle katkıda bulundu.
Gerçek yaşamdan aldığı hikayelerinde milli bilinci uyandırmayı amaçladı, Batı hayranlığını eleştirdi.
Ne yazık ki dönemin koşullarında şeker hastası olduğu fark edilemedi ve yıllarca acı içinde romatizma tedavisi gördü.
Ve 23 Şubat 1920 günü durumu ağırlaştı, kaldırıldığı Numune Hastanesi’nde 6 Mart günü hayata veda etti.
Cansız bedeninin başına gelen korkunç olaylar da işte bu andan itibaren başladı: Kadavra olarak değerlendirildi, karnı yarıldı, testereyle kafası kesildi.
Kuşdili’ndeki Mahmud Baba Haziresi’ne gömülen Ömer Seyfettin’in çilesi bitmedi. Hazirenin üzerinden yol geçeceği için mezar kaldırıldı ve 1939 yılında Zincirlikuyu Mezarlığı’na nakledildi.