Ü­n­l­ü­ ­Ş­a­i­r­l­e­r­d­e­n­ ­S­o­n­b­a­h­a­r­ ­E­s­i­n­t­i­s­i­n­i­ ­T­e­n­i­n­i­z­d­e­ ­H­i­s­s­e­t­t­i­r­i­p­ ­T­ü­y­l­e­r­i­n­i­z­i­ ­D­i­k­e­n­ ­D­i­k­e­n­ ­Y­a­p­a­c­a­k­ ­T­o­p­r­a­k­ ­K­o­k­u­l­u­ ­E­y­l­ü­l­ ­Ş­i­i­r­l­e­r­i­

Ü­n­l­ü­ ­Ş­a­i­r­l­e­r­d­e­n­ ­S­o­n­b­a­h­a­r­ ­E­s­i­n­t­i­s­i­n­i­ ­T­e­n­i­n­i­z­d­e­ ­H­i­s­s­e­t­t­i­r­i­p­ ­T­ü­y­l­e­r­i­n­i­z­i­ ­D­i­k­e­n­ ­D­i­k­e­n­ ­Y­a­p­a­c­a­k­ ­T­o­p­r­a­k­ ­K­o­k­u­l­u­ ­E­y­l­ü­l­ ­Ş­i­i­r­l­e­r­i­

Sonbahar, şairlerin mevsimidir. İnce bir hüzün kokar her zaman. Ruhumuzun esintilerinden hırkamıza sığınırız sıkı sıkı. 

Düşüncelerimize tercüman olan şairlerin Eylül'e dair şiirlerini derledik;

1. Atilla İlhan, Yağmur Kaçağı

Elimden tut yoksa düşeceğim

Yoksa bir bir yıldızlar düşecek

Eğer şairsem, beni tanırsan

Yağmurdan korktuğumu bilirsen

Gözlerim aklına gelirse

Elimden tut yoksa düşeceğim

Yağmur beni götürecek yoksa beni

Geceleri bir çarpıntı duyarsan

Telâş telâş yağmurdan kaçıyorum

Sarayburnu’ndan geçiyorum

Akşamsa eylülse ıslanmışsam

Beni görsen belki anlayamazsın

İçlenir gizli gizli ağlarsın

Eğer ben yalnızsam, yanılmışsam

Elimden tut, yoksa düşeceğim

Yağmur beni götürecek yoksa beni

2. Cemal Süreya, Eylül’dü

Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylül’dü.

Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü.

İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman..
Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

3. İlhan Berk, Otağ

Sevgilim, işte eylül
Ve işte senin usul usul seğiren yüzün.

Zaman ki sonsuzdur
Bitmemiş şiirler gibidir.

Bazı hüzünleri
Bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir.

Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
(İsteğin bulanık kıyısında).

Bundan değil midir bizim aşkımızda
Sürekli bir akşam hüznü vardır.

4. Ümit Yaşar Oğuzcan, Ben Eylül Sen Haziran

Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım on üçüncü aylara

5. Ataol Behramoğlu, Eylül Sabahının Serinliği

Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Ciğerlerime dolduruyorum
Sessizlik ve serinlik
Birleşiyor
Yıkanmış güvercinler
Ve çok uzakta bir tren sesi
Her zaman yeniden başlamak duygusu
Doğuyor içimde
Her uyanışımda
Düşmanlarımı bağışlıyorum
Daha çok seviyorum dostlarımı
Her uyanışımda
Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Yüreğime dolduruyorum

6. Hasan Basri Ünlü, Eylül Kadınları

Suskun bir Eylül’ün dizelerine kapanmıştım
Sessizce ağlamıştım ağrılarımı tırnaklayıp
Bahtımdan bütün zamanların tozunu kazıyıp
Yıkanmışlık, arınmışlık, arındığımı sanmıştım

Kurtuldum derken yolumu tutan hanginizsiniz
Artık ne kadarınızla benimsiniz, değilsiniz

Gel yarışalım diyorsunuz hoyratça. Hangimiz
Önce unutacağız yorgun bir Eylül’e yaslanıp
Hafızamıza saldırıyorum bu yüzden, size kızıp
Eski ne varsa kazıyıp atıyorum bir kez daha

Ama hanginiz hala kıpırtılar gömüyor tenime
Bu yangınları düşlerime süren hanginizsiniz

Durduk yere göller buharlaşıyor gözlerimden
İçimde nehir yatağını bozuyor… Eylül eylül
Duvarlarım yıkılıyor yılların yoksunluğuyla

Kayıp aşklarım, eski kadınlarım, eyvahlarım
Eskilerinizi bana rehin bırakıp gitmiştiniz
Unutmaya attığım adımlarda sırtıma saplanan
Eylül kokulu ölümlerin sahibi hanginizsiniz

7. Ahmet Altan, Eylül

Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli, bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı, terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
Eski Yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Akşam rüzgarları; tene dokunan bir kamçı kadar şehvetlidir.
Ben her yıl ölümü ve aşkı bu ayda beklerim…

Ve eylülün çıplak ayaklarına bir yazı bırakırım.
Eylül sabahları; kılıçlar kadar keskin ışıltılarıyla
Tenimi kanatarak uyandırır beni.
Ben eylüle akarım.
Bir hüzün gibi akarım ben eylüle kanayan bir aşk gibi,
Siyah şallara bürünmüş, genç bir ölüm gibi akarım.
Sevişerek, ağlayarak ve ölerek akarım ben eylüle.
Her yıl, hep aynı vakitte, geniş bir ırmak gibi
Bütün hayatı berrak sularında yıkayarak gelir,
Beni ve her şeyi koynuna alarak,
Bir meçhule hüznüyle emzirerek götürür hep.
Kadınları ve hüznü eylülde severim…

Keman konçertolarını,
Akşam saatlerinde bir bir ışık yangını ile kıpkızıl tüten
Yalnız ağaçları, ürkek tebessümleri ve edepsiz kahkahaları severim.
Lacivert bir deniz benim ellerimde oynaşır.
Sahiller, yaşlı bir kadın gibi kendine terkedilir
Şarkılar, incecik bürümcükten acılar vaad eder her dinleyene
Bitenin başlayana dokunduğu yerdir eylül…

Onun için yanık yanık tütsü kokar,
Onun için değdiği yeri kanatır.
Eylülde aşk, eylülde acı, eylülde yalnızlık zordur,
Eylülde her şey zordur, ben eylülü onun için severim.
Eylül ışıklarında çırılçıplak ruhlar yıkanır
Herkes her şeye kapısını aralar ‘bir aşk oluverir aşinalık’.
Ölüm kıvırcık saçlarını hayatın göğsüne dokundurur.
Aşkı ve ölümü ben hep bu ayda beklerim.
Nasıl da mahzun ve nasıl da tehditkârdır.
Ben eylülde bütün aşklardan ve kadınlardan korkarım…

Ben her yıl eylülün çıplak ayaklarına bir yazı adarım.
Ve ben eylüle akarım
Bir hüzün gibi akarım ben eylüle,
Kanayan bir aşk gibi akarım,
Siyah şallara bürünmüş bir genç ölüm gibi akarım…

8. Turgut Uyar / Acıyor

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar

9. Haydar Ergülen, Eylül

Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir

Kadın gider ve bir şair doğar bundan

(Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)

Yazın bittiği her yerde söylenirse

Kadının gittiği de her yerde söylenir

Kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:

Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde

Yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,

Yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu…

Şehir her semtiyle yazın peşine düşse

Yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,

Yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir

Eylülün semtine kadar böyle gidilir

Bir gecede gittimdi hazirandan eylüle

Eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda

Kadın tarafından terkedildi o söylenceye:

Bütün oğullar anneyi bir şiire terk eder!

O kadın beni terk ederse şair olurum

Oğul olduğum kadın sakın beni terk etme,

Şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider

Bütün kadınlar şiiri bir kadına terk eder!

10. Nazım Hikmet Ran, Piraye İçin Yazılmış Saat 21 Şiirleri - 23 Eylül 1945

O şimdi ne yapıyor
şu anda şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir,
- hey gülüm,
beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!...-

O şimdi ne yapıyor,
şu anda, şimdi, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
- her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
sevgili, canımın içi ayaklar!...-
Ve ne düşünüyor
beni mi?
Yoksa
ne bileyim
fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun
neden böyle bedbaht olduğunu mu?

O şimdi ne düşünüyor,
şu anda, şimdi, şimdi?...

11. Yahya Kemal BEYATLI, Eylül Sonu

Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları

Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...

Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...

İçtik bu nâdir içki'yi yıllarca kanmadık...

Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;

Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor.

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile,

Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.

12. Ahmet Telli, Eylül

Eylül, gülleri soldurarak

duyurdu bu yıl kendini
Böyle olacağını bile bile
şaşırttı bizi yinede

Daha bir demet kır çiçeği
alıp koymadık vazoya
Güller mi unutturdu bize sevinci
yoksa aşındırdık mı kimi duyguları

Şöyle bir akşam
şöyleşemedik dostlarla
erkenden kapandı perdeler
yorgun muydu çocuklar da

Her gün yağmalanan
talan edilen sevincimiz
kurudu galiba büsbütün
su yürümüyor dallara

Ama kırpıntı, bir küçük
uç uç böceğinin her nasılsa
konuvermesi balkona
uyarıyor bizi irkilterek

Bu kahrolası tarraka
bitecek gibi değil sokaklarda
Çekip kapıyı çıkmak en iyisi
dalmak caddelere, varoşlara

Belki o zaman eylül
şaşırtmayacak bizi
bulup çıkaracağız çünkü
evrenin öteki yüzünü

Hangisini beğendiniz? Yorumlara yazın.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir;

Popular Articles

Latest Articles