Ç­o­c­u­k­l­a­r­ı­n­ı­z­a­ ­Ö­r­n­e­k­ ­O­l­a­r­a­k­ ­G­ö­s­t­e­r­e­b­i­l­e­c­e­ğ­i­n­i­z­ ­T­ü­r­k­l­e­r­d­e­ ­B­u­g­ü­n­:­ ­H­e­y­k­e­l­t­ı­r­a­ş­ ­S­a­b­i­h­a­ ­B­e­n­g­ü­t­a­ş­

Ç­o­c­u­k­l­a­r­ı­n­ı­z­a­ ­Ö­r­n­e­k­ ­O­l­a­r­a­k­ ­G­ö­s­t­e­r­e­b­i­l­e­c­e­ğ­i­n­i­z­ ­T­ü­r­k­l­e­r­d­e­ ­B­u­g­ü­n­:­ ­H­e­y­k­e­l­t­ı­r­a­ş­ ­S­a­b­i­h­a­ ­B­e­n­g­ü­t­a­ş­

Çocuklarınıza örnek olarak gösterebileceğiniz Türkler serisinde her gün bir biyografi ile karşınızda olacağız. Bu biyografilerde nispeten daha az bilinen ama uluslararası üne sahip kişileri içeriğimize konu etmeyi planlıyoruz. Bu konuda sizlerin de önerileri olursa bekleriz. İçeriğimizin bugünkü dünyaca ünlü konuğu ise: Sabiha Bengütaş

1904'te İstanbul'da dünyaya gelen Sabiha Bengütaş'ın babası Kaymakam Ziya Bey, annesi Asime Hanım'dır. Bir şeyhülislam torunu olan Sabiha Hanım, ilköğrenimine İstanbul'da başlar. 4 yıl sonra babasının Şam'a tayini üzerine 1 yıl Fransız okuluna gider.

Ailesi liseyi bitirmesi konusunda ısrar etse de sanata eğilimi vardır ve 1919 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'ne girer. Resim bölümünde Feyhaman Duran'ın öğrencisi olsa da İhsan Özsoy tarafından heykel bölümüne alınır.

Ailesi liseyi bitirmesi konusunda ısrar etse de sanata eğilimi vardır ve 1919 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'ne girer.  Resim bölümünde Feyhaman Duran'ın öğrencisi olsa da İhsan Özsoy tarafından heykel bölümüne alınır.

Ve bölümden mezun ilk kadın heykeltıraş olarak 1925'te katıldığı üç yarışmada birinci olur. Kadın olmanın zorlukları ile uğraşan sanatçı, hak ettikten ancak 2 sene sonra Bakan Mustafa Necati'nin desteği ile 1927'de Pietro Canonica'nın yanına İtalya'ya gönderilir.

Ve bölümden mezun ilk kadın heykeltıraş olarak 1925'te katıldığı üç yarışmada birinci olur. Kadın olmanın zorlukları ile uğraşan sanatçı, hak ettikten ancak 2 sene sonra Bakan Mustafa Necati'nin desteği ile 1927'de Pietro Canonica'nın yanına İtalya'ya gönderilir.

İtalya'ya gönderilmesinin sebebi ise Taksim Cumhuriyet Anıtı'nın yapılmasıdır. Bir süre Canonica'ya yardımcı olur ve sonrasında Ermenegildo Luppi'nin atölyesine devam eder. 1930'da ise yurda döner ve 3 sene boyunca yurtiçi sergilere katılır.

İtalya'ya gönderilmesinin sebebi ise Taksim Cumhuriyet Anıtı'nın yapılmasıdır. Bir süre Canonica'ya yardımcı olur ve sonrasında Ermenegildo Luppi'nin atölyesine devam eder. 1930'da ise yurda döner ve 3 sene boyunca yurtiçi sergilere katılır.

1933'te evlenir ve eşinin işinden dolayı sık sık yurtdışında bulunur. Özellikle İtalya'da ve Moskova'da uzun süre kalır ve 1938'de Moskova'da bir sergiye katılır. Aynı yıl Atatürk ve İnönü için açılan anıt heykel yarışmasına katılır ve kazanır.

1933'te evlenir ve eşinin işinden dolayı sık sık yurtdışında bulunur. Özellikle İtalya'da ve Moskova'da uzun süre kalır ve 1938'de Moskova'da bir sergiye katılır. Aynı yıl Atatürk ve İnönü için açılan anıt heykel yarışmasına katılır ve kazanır.
1933'te evlenir ve eşinin işinden dolayı sık sık yurtdışında bulunur. Özellikle İtalya'da ve Moskova'da uzun süre kalır ve 1938'de Moskova'da bir sergiye katılır. Aynı yıl Atatürk ve İnönü için açılan anıt heykel yarışmasına katılır ve kazanır.

Bengütaş'ın Roma'da tamamladığı bu anıt heykellerden Atatürk şu an Çankaya Köşkü'nün bahçesinde, İnönü ise Mudanya'dadır.

Böylece "anıt heykel" yapan ilk Türk kadın unvanı da kendisinin olur. 1926, 1965 arası yurt içi ve dışı sergilere katılan ve kişisel sergi açan Bengütaş ailesi, akrabaları, arkadaşları dahil Cumhuriyet tarihine geçmiş çok kişinin heykel ve büstünü yapar. Mesela:

Böylece "anıt heykel" yapan ilk Türk kadın unvanı da kendisinin olur. 1926, 1965 arası yurt içi ve dışı sergilere katılan ve kişisel sergi açan Bengütaş ailesi, akrabaları, arkadaşları dahil Cumhuriyet tarihine geçmiş çok kişinin heykel ve büstünü yapar. Mesela:
  • Abdülhak Hâmid

  • Ahmet Hâşim

  • Nâmık İsmail

  • Bedia Muvahhit

  • Prof. Dr. Âkil Muhtar Özden

  • Hakkı Şinasi Paşa

  • Ressam Hikmet Bey

  • Ali Fuat Paşa

  • Mevhibe İnönü

  • Hasan Âli Yücel

  • Aysel Öymen

1992'de hayata gözlerini yumduğunda ise arkasında şu iki düsturu bırakır: Çok tetkik etmek, fakat taklit etmemek taraftarıyım; sanat, her şeyden evvel, şahsi olmalıdır. Tabiatten, lüzumuna kani olduğum kısımları alır, diğerlerini atarım, her eser bence bir kompozisyondur ve tabiatle kendi zevklerimi telif etmiye çalışırım.

1992'de hayata gözlerini yumduğunda ise arkasında şu iki düsturu bırakır: Çok tetkik etmek, fakat taklit etmemek taraftarıyım; sanat, her şeyden evvel, şahsi olmalıdır. Tabiatten, lüzumuna kani olduğum kısımları alır, diğerlerini atarım, her eser bence bir kompozisyondur ve tabiatle kendi zevklerimi telif etmiye çalışırım.

Ne mutlu topraklarımıza ki bize ki böyle bir sanat değerine sahip olmuşuz! Yarın görüşmek üzere dostlar!

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Popular Articles

Latest Articles