B­a­d­e­ ­T­ü­r­e­ ­Y­a­z­i­o­:­ ­B­i­l­g­e­c­e­ ­M­u­t­l­u­l­u­k­

B­a­d­e­ ­T­ü­r­e­ ­Y­a­z­i­o­:­ ­B­i­l­g­e­c­e­ ­M­u­t­l­u­l­u­k­

İnsanoğlu ülkeler ve coğrafik özeliklerine bağlı kalarak ortalama 70-80 yıl gibi bir hayat yaşar. Bunun yarısına yakın bir bölümünü sadece yaşar… Yani sorgulamaz. Her sabah güneş doğmakta ve batmaktadır. Bu döngü içinde planlar yapar, zengin olma, şöhret olma ya da eğitim almanın peşinde koşar durur. Eğer gönül ilişkilerine vakit bulursa evlenip çoluk çocuğa karışmak ister. Onun dışında iş hayatına gömülü olarak yaşanan hayat bir gün bir şekilde anlamsızlığını belli eder ve o zaman kişi, aynı soruları değişik şekilleriyle kendine sormaya başlayarak hayatın anlamını aramaya başlar.

Ortalama olarak 35’li 40’lı yaşlara gelindiğinde bu uyandırma çağrısı kişiyi bulur. O güne kadar onu mutlu eden şeylerin ona mutluluk getirmediğini, hayatın inişli çıkışlı olduğunu, sürekli grafiğin yukarıya çıkmadığını fark ederek hayatı sorgulaması ile iç hesaplaşma içine girer.

Ortalama olarak 35’li 40’lı yaşlara gelindiğinde bu uyandırma çağrısı kişiyi bulur. O güne kadar onu mutlu eden şeylerin ona mutluluk getirmediğini, hayatın inişli çıkışlı olduğunu, sürekli grafiğin yukarıya çıkmadığını fark ederek hayatı sorgulaması ile iç hesaplaşma içine girer.

Kişi okullarını bitirmiş ‘iş dünyasında belli yere gelmiştir. Evlilik ya da ilişki işlerini de halletmiştir. Hayatı boyunca peşinden koştuğu her şeye ulaşmıştır, her şey tamamdır ama kişi mutsuz ve tatminsizdir. Bazen bir iflas ya da kayıplarla anlaşılan bu anlamsızlık kişiyi önce alaşağı eder. İşte tam burada o güne kadar inandığı tüm değerleri çökmüş, hayatta gidecek yer, ulaşılacak bir başarı kalmamıştır. Kişi kendi içinde şu 3 soruyu sormaya başlar:

Bu hayata niye geldim? 

Bu hayattaki amacım nedir? 

Madem bir gün öleceğiz, o zaman yaşamın anlamı ne? 

Bu soruları soracağı realiteye gelmiş olsa bile kimse bu hayattan çekip gitmez, herkes yine de olanca anlamsızlığına rağmen yaşamaya devam eder ve öyle ya da böyle mutlu olmaya çalışır. 

“İnsanlara bu hayatta en çok neyi isterseniz diye sorduğumuz da alınacak cevaplar kişiden kişiye değişir. İsteğim ne olursa olsun o hedefe ulaştığında gerçek amacının mutlu hissetmek olduğu gerçeğidir. 

Her insan için geçerli bir sebep yapılacak olsa bu herkesin öyle ya da böyle “mutluluğu aradığı”dır. Herkes gündelik hayatta sadece ve sadece mutlu olmaya çalışmaktadır. Mutluluğun kişiye ne anlam ifade ettiği kişiye özeldir, realitesiyle ilgilidir ama öyle ya da böyle herkes mutlu olmak için çalışır. Bu kişiyi öldüren de öldükten sonra mutlu olacağını düşünmesidir.

Bazı insanlar doğaları gereği çok mutsuzlardır, acılarıyla yaşamaya, onları başkalarına anlatmaya, hayatı böyle görmeye meyillidirler; bu insanlar kendileri ya da başkalarının mutsuzluklarıyla bile mutlu olmaya çalışmaktadırlar. Hayatın mutsuzluk kısmında var olarak mutlu olacaklarına inanmaktadır.

Eminin etrafınızda sürekli kendileri ile şikayet eden insanlara denk gelmişsinizdir. Sözleri hep ne kadar şansız olduklarıdır. Her kötü şeyin kendilerini bulduklarını düşünürler ve düşündüklerinin çıkmasıyla mutlu olurlar. Sonuçta onlar için bile mutsuzluk, mutluluklarının kaynağını oluşturduğu için buna meyillidirler. 

Her insan mutluluğu kendi realitesi gereği değişik alanlarda arar. Örneğin bir çok insan para denilen değiş tokuş aracına endekslenmiştir. Yani sahip olduğu para kadar mutlu olacağına inanmaktadır. Kimisi mutluluğu fiziksel güzellik ve güçlülük olarak algılar. Ne kadar güzelse ya da ne kadar güçlü ise o kadar mutlu olacağına düşünür. Kimisi içinse başarılar kazanmak ya da diğer insanlar tarafından alkışlanmak mutlu eder. Başkaları tarafından takdir görmezlerse mutsuz olurlar bazılar ise bilerek, bilgilenerek mutlu olacaklarına inanırlar. Kendilerini okumaya, öğrenmeye adamışlardır; bir konuda eksik kalırlarsa mutsuz olurlar . 

İşte bu tarz mutluluklar şartlı mutluklardır yani bir şeye ulaşırlar, elde ederlerse mutlu olurlar. Şartlar gerçekleşmediği anda mutsuz olurlar ve şartlarına ulaşana kadar her türlü adımı atar ve hedefine ulaşır, bir süre bunun tatminkarlığı ile yaşar sonra başka hedefleri planlar. İşte bu şekilde kısır döngüye giren, yani hedefe odaklanan, onu elde edinceye kadar peşinden koşan, ulaşınca sıkılan tarz mutluluk gelip geçicidir.

Halk arasında doyumsuz olarak adlandırılan kişinin paraya, başarıya  ya da şöhrete ulaşmasıyla tatmin olmayışı ve hâlâ içindeki mutluluk arayışını sürdürmesi bundandır. 

“Dilerim bir gün herkes zengin ve ünlü olur, hayalini kurduğu her şeye kavuşur. Böylece aranılan esas cevap bu olmadığını anlar.”

-Jim Carrey

Realitesi biraz daha yüksek kişiler, sahip olmakla değil, sahip olduklarını paylaşarak mutluluğu yaşarlar. Bu da şartlı bir mutluktur.

Realitesi biraz daha yüksek kişiler, sahip olmakla değil, sahip olduklarını paylaşarak mutluluğu yaşarlar. Bu da şartlı bir mutluktur.

Kişi karşısında vereceği kişiyi bulamazsa mutsuzlardır. Hayır derneklerine koşturur ve insanlara iyilik yaparak mutluluğu yakalamaya çalışır. İçlerinde başkalarına yardım etme ihtiyacı hiç bitmez. Kısaca vererek mutlu olanlar bile sınırlı mutluluk yaşarlar. 

Bazıları severek ve sevilerek mutluluğu yaşarlar ki karşılığı da kendilerini sevecek kişiye duydukları bağımlılıktandır. Bir gün gelip o kişi kendilerini sevmedi mi ya da kendi sevdikleri kişi kendi değer yargılarına göre aykırı bir şey yaptı mı örneğin aldatıldı mı mutluluk biter. 

Kısaca toplumca bilinen mutluluk hissedişlerinin hepsi süreklilik içermeyen mutluluklardır. Tüm bu şartlı mutluluklar sürekli olarak değil süreli mutluluk getirecektir. Sürekli elde edip sonra bir başka deneyimin peşinden giderek şartlı mutluluğun peşinden gider. 

Oysa insan varlığının nihai olarak aradığı asıl mutluluk, şartlara bağlı geçici bir heves değil kalıcı ve sonsuz bir mutluluktur kimse gelip geçici mutluluğu istemez. İnsanın şartlardan bağımsız olarak hatta hangi negatif şartlarda olursa olsun yaşayacağı süresiz mutluluk “HAL”dir. Bu hal hali bir şeylerle mutlu olmak ya da mutlu edilmek, mutluluğu yakalamak yerine kendiliğinden mutluluğu yaşatmaktır.

İşte asıl kalıcı mutluluk budur. Kişi hayatı boyunca mutluğun peşinden koşarken asıl mutluluğun içinde ve o anda olduğunu fark edemez ancak kişi özüne ulaşınca her talebin sonucunun aslında ne kadar boş olduğunu anladığı anda HAL haline dönüşmeye başlar. Olaylar, durumlar, kişiler ve hisleri ne olursa olsun o an için sadece kendi özüne odaklanan kişiler, sürekli mutluğu yaşamaya başlarlar. Mutluluk ne geçmiş ne de gelecektedir; mutluluk sadece anadadır. O zaman kişi her neyi yapıyorsa sadece ona odaklandığı zaman sürdürülebilir mutluluğunda adımını atmış olur. 

Kişi hayatının büyük bir kısmını  geçmişteki negatif anıları ve gelecekte gelmesini umut ettiği mutlulukları düşünerek, koşullu mutluklarla gerçek bilge mutluluğa ulaşımını zorlaştırır. Öz ile bir arada olarak ruhun eşsiz birliği ile anın akışına uyan kişi mutlak ve sonsuz mutluğu yaşar, bu öyle bir mutluluktur ki kişi artık bu duyguyu sadece yaşar. Düşünceden ve histen öte artık o mutluluk hal olmuştur. 

Instagram

Popular Articles

Latest Articles