Gülseren Budayıcıoğlu'nun “Madalyonun İçi” romanından esinlenerek hazırlanan dizi her bölümüyle izleyiciyi daha fazla ekrana bağlamayı başarıyor.
Maddi durumları oldukça yeterli olmasına rağmen, her birinin ayrı bir psikolojik rahatsızlığı bulunan dört kardeş ve babalarının hikayesi bu.
Ailenin en büyük kardeşi Safiye ile başlayalım... Tıp okumak isterken annesinin kendisini eve mahkum etmesi ile başlayan serüveni, uzun yıllardır dışarıya tek bir adım atamamış obsesif kompulsif bozukluk hastası.
Han, Safiye'nin bir küçüğü ve vergi rekortmeni olan başarılı bir iş insanı. Onu izlerken önce Yunan tanrısı gibi olduğunu, bu aileye karşı nasıl bu kadar hassas olabildiğini düşünüyorduk.
Gülben, üzümlü kekimiz... Birkaç bölüm izleyiciyi çıldırtsa da, en fazla üzüldüğümüz ve anlayış gösterdiğimiz karakterlerden biri.
Ve evin en küçük çocuğu Neriman... İçlerinde en normali, en sakini ama onun da bir hastalığı var: mazoşizm.
Kim bu insanların babası derseniz, Hikmet. Belki bu olanlarda onun da suçu var çünkü ilk evliliğindeki eşi ve çocuğunu hiçbir zaman unutmamış, ikinci eşini de hiçbir zaman sevmemiş bir adam.
Ve gelelim İnci'ye... Babasının alkolik ve sorumsuz bir adam oluşu sebebiyle annesini kaybetmiş, bu travmayı da üstünden atamamış bir kadın İnci.
Bu evde yiyecekler dahil her şey dört kez yıkanıyor. Mutfağa Safiye ve Gülben dışında kimse giremiyor, haliyle çoğu zaman babalarına ilaç içmesi için bile yemek veremiyorlar. Dışarıdan herhangi bir şey gelmesi de kesinlikle yasak. Kıyafetleri bile dört aşamada önce elde yıkadıktan sonra makineye atabiliyorlar.