M­e­r­k­e­l­­i­n­ ­s­i­y­a­s­i­ ­g­e­l­e­c­e­ğ­i­ ­A­B­­y­i­ ­d­e­ ­e­t­k­i­l­e­y­e­c­e­k­

M­e­r­k­e­l­­i­n­ ­s­i­y­a­s­i­ ­g­e­l­e­c­e­ğ­i­ ­A­B­­y­i­ ­d­e­ ­e­t­k­i­l­e­y­e­c­e­k­

Her ne kadar şu an ki Alman hükümeti CDU ve SPD’den (Alman Sosyal Demokrat Partisi) oluşan bir koalisyon olsa da Ekim 2017 yılında yapılacak genel seçimlere kadar iktidarda olacak Angela Merkel ve partisi CDU için durumun gerçekten ciddi ve kritik olduğu söylenebilir. Özellikle 2013 yılında kurulmasına rağmen şu an Almanya’nın beş eyalet meclisinde kırktan fazla temsilcisi bulunan ve genel seçimlerde ise yüzde 4,7 gibi büyük bir başarı elde etmesine rağmen yüzde 5 barajına takılarak Federal Meclis’e giremeyen ‘Almanya için Alternatif’ (Alternative für Deutschland – AfD) Partisi’nin CDU’nun tabanını oluşturan Hristiyan, liberal, muhafazakar ve milliyetçi kesimlerden büyük bir destek görmesi genel olarak CDU ve Angela Merkel’in geleceğiyle ilgili bir çok soruyu da beraberinde getiriyor.

Alman Parlamentosu’nda yeni siyasi dengelerin oluşma ihtimalinin yüksek oluşu aynı zamanda Avrupa Birliği içinde 2005’ten beri oldukça istikrarlı bir görüntü çizen Almanya’nın taşıyıcı rolünü de etkileyebilecek sonuçları da beraberinde getirecektir. Çünkü Avrupa Birliği belki de son 30 senenin en sıkıntılı yıllarını geçirirken Almanya gibi önemli bir aktörün ve taşıyıcı gücün siyasal istikrarsızlık sonucu etkisini kaybetmesi aynı zamanda birliğin de güç kaybetmesi anlamına gelecektir. Özellikle İngiltere ve Fransa’nın Almanya’nın yerini alabilecek durumda olmamaları hatta Almanya’nın uzun zamandır taşıdığı siyasi ve ekonomik yükü dahi paylaşacak durumda olmamaları ise Avrupa Birliği’nin siyasi geleceğinin sorgulanmasına yol açacaktır.

 

Popular Articles

Latest Articles