B­u­r­ç­a­k­ ­Y­ü­c­e­ ­Y­a­z­i­o­:­ ­B­u­ ­Â­l­e­m­l­e­r­ ­Ç­o­k­ ­A­l­e­m­l­e­r­

B­u­r­ç­a­k­ ­Y­ü­c­e­ ­Y­a­z­i­o­:­ ­B­u­ ­Â­l­e­m­l­e­r­ ­Ç­o­k­ ­A­l­e­m­l­e­r­

Mikroskop insana önemini gösterdi; teleskop da önemsizliğini…

-Manly P. Hall

Sözü çok hoşuma gider doğrusu.

Gelişen teknoloji çevremizle ilgili farkındalıklarımızı hayli yükseltti.

Misal mikroskop sayesinde vücutlarımızın derinlerine ve detaylarına daldıkça orada sonu görünmeyen bir evrenin saklı olduğunu gördük. 

Teleskobun keşfiyle de koca evrende zerre bile sayılamayacağımızı idrak ettik.

Mikro boyutun da makro boyutun da henüz sınırlarını belirleyemedik.

Mikro boyutun da makro boyutun da henüz sınırlarını belirleyemedik.

İşin ilginç yanı bu gerçeğe, sınırlarını keşfetmek üzere bulduğumuz teknolojik aletler sayesinde vakıf olduk. Teknoloji geliştikçe ve ürettiğimiz her yeni icatla açılan kapılardan geçtikçe her adım atışımızda ardı ardınca açılacak yeni kapılar tanıdık.

Kısaca içinde yaşadığımız boyutun altına da üstüne de baktıkça her kapının yeni evrenlere açıldığını anladık.

Mikro boyuta yöneldikçe;

Organizmadan sistemlere, sistemlerden organlara, organlardan dokulara ve dokulardan canlılığın en küçük birimi hücreye kadar gittik. 

16. yüzyılın ortalarında Robert Hooke tarafından mikroskop sayesinde keşfedebildiğimiz hücre ile yolculuğumuzu sonlandırdık derken bu keşiflerle başımıza büyük bela aldığımızı fark edemedik.

Bela aldık diyorum çünkü her adımda yolun sonuna geldiğine inanıp, “Tamam artık bulacak bir şey kalmadı.” Dedikçe sanki ucundan biri yolu sürekli uzatıyormuşçasına bir hisse kapılmak zaman zaman bilim insanlarının üzerinde ister istemez sinir bozucu bir etki yarattı. Bu hayret verici manzara kiminin de aksine şevkini, gayretini artırdı. 

Mikroskopun ardından 20. yüzyılın başlarında icat edilen elektron mikroskobu aracılığıyla bu sefer de hücrenin içyapısını, organallerini, bu organallerin ne işe yaradığını, hücrenin çekirdeğini hatta çekirdeğin de içini görebildikçe, evren içinde yeni evrenler keşfettikçe bu yolun sonu olmayabileceğini düşünmeye başladık.

Böylece bilim camiasında bir nevi yarışa girildi. Hızla gelişen teknoloji ve birbiri ardınca ortaya atılan teorilerle bir bilim insanının çalışmasını, bir sonraki yüzyılda diğer bilim insanı yanlışladı.

Atoma bile bölünemez derken günümüzde parçalarına ayırdık.

Bu serüvende kimi önemli isimler belki de yılgınlıktan Newton fiziğinde takılı kaldı; kimiyse Einstein, Max Planck, Schrödinger gibi isimlerin peşinden sürüklenerek kuantum yani atom altı parçacıklar dünyasına daldı.

Dünyamızı, ardından güneşimizi evrenin merkezi sanırken bırakın merkezini bulmayı, teleskop sayesinde henüz sınırlarının bile belirlenemediğini idrak ettik.

Şimdiyse makro âlemi yakından incelemek üzere uzaya yolladığımız uydular, teleskoplar, robotlar sayesinde diğer gök cisimlerinin özelliklerini inceler olduk, bizden çok uzaktaki galaksileri keşfettik ve gözümüzü daha da ileriye diktik.

Orada da mikro âlem gibi âlemler içinde âlemler saklandığını ve bu yolun sonunun nereye varacağını kestirememeye başladık. 

Biz teknolojik ve bilimsel açıdan geliştikçe evren içindeki evrenler de bizlere kapılarını açtı. 

Bu heves, heyecanla ve motivasyonla bu yıl başta Amerika, Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere birçok ülke Mars’a keşif araçları göndermek üzere sıraya girdi.

Hatta Amerika Mars’a uzay aracını indirerek yüzeyinden görüntü almayı başardı.

Ben yeni keşifler için son derece heyecanlıyım. Bilimin son yüzyılda kat ettiği mesafeyi gördükçe heyecanım artmakta. 

Hatta hayatta en çok istediğim şey uzay seyahati.

Umarım ömrüm vefa eder de bu hayalimi gerçekleştirebilirim.  

Bilim insanları size sesleniyorum! 

Elinizi çabuk tutun biraz canım :)

Facebook

Instagram

Popular Articles

Latest Articles