D­H­A­ ­Y­U­R­T­ ­B­Ü­L­T­E­N­İ­ ­-­ ­6­ ­-­ ­S­o­n­ ­D­a­k­i­k­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­

D­H­A­ ­Y­U­R­T­ ­B­Ü­L­T­E­N­İ­ ­-­ ­6­ ­-­ ­S­o­n­ ­D­a­k­i­k­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­   Konya'da 6 büyüklüğündeki deprem yıkıma neden olur Türkiye  geneline kıyaslandığında deprem riski düşük olarak bilinen Konya'da, 6 veya 6,5 büyüklüğündeki depremin büyük yıkımlara neden olabileceğini öne süren Konya Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof.

Konya'da 6 büyüklüğündeki deprem yıkıma neden olur

Türkiye geneline kıyaslandığında deprem riski düşük olarak bilinen Konya'da, 6 veya 6,5 büyüklüğündeki depremin büyük yıkımlara neden olabileceğini öne süren Konya Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Fetullah Arık, kent merkezindeki 50 kilometrelik fay zonunun, diri fay hattı olduğunu belirtti. Arık, "Konya fay zonu parçalı kırılmış olarak görünüyor. Eğer 6, 6.5 büyüklüğünde bir kırılma meydana gelirse, ovada bu çok daha şiddetli hissedilecektir. Bu yıkıma doğru gidebilir. 2009 yılındaki 4,7’lik depremde bile binalarımız sallandı, bazı binalarımızda hasar meydana geldi" dedi.
38 bin 257 bin kilometrekare ile Türkiye'nin en büyük yüzölçümüne sahip ili Konya, yurt geneline kıyaslandığında deprem riskinin en düşük olduğu kent olarak biliniyor. Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü'nün yaptığı son inceleme sonucu kent merkezindeki 50 kilometrelik fay zonunun diri fay hattı olduğu belirlendi. Konya ovasının alüvyal bir yapıda olması nedeniyle buradaki yapıların olası bir depremde normalin üstünde etkileneceğine dikkat çekildi.
50 KİLOMETRELİK DİRİ FAY ZONU
Konya Teknik Üniversitesi Jeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Fetullah Arık, Konya'da 6 veya 6.5 büyüklüğünde meydana gelebilecek depremin yıkıma neden olabileceğini belirtti. Arık, şunları söyledi:
"Konya kent merkezinin olduğu bölge, geçmişte 4'üncü ve 5'inci derece deprem bölgesi olarak biliniyordu. 2012 yılında Maden Tetkik Arama'nın (MTA) yapmış olduğu diri fay çalışmaları sonrasında, ana fay hattının diri fay olduğu tescil edildi. Bu ne demek? Deprem üretme potansiyeli var demektir ve halen hareketlidir. Bu fay sistemi Selçuk Üniversitesi kampüsünün biraz batısından Ardıçlı'ya yakın bölgeden başlayıp, oradan güneye doğru, şu anki hastane kompleksinin olduğu bölge, 500 Evler, oradan Meram Tıp Fakültesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi kampüsü, daha güneye doğru Hatıp'a doğru takip eden 50 kilometre uzunluğundaki fay zonu. Adından da anlaşılacağı üzere fay zonu, tek bir kırık değil. Bir kırık sistemi. Bu kırık sistemi, batıdan doğuya doğru birbirine paralel veya ona dik yönüyle gelişmiş olan birçok küçük fayla da kesilir vaziyette. Bu ovanın içine doğru basamak basamak devam ediyor."
6 VEYA 6.5 BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ DEPREM YIKIMA NEDEN OLABİLİR
Arık, Konya fay zonunun 6 veya 6.5 büyüklüğündeki depremle kırılmış olduğunu belirlediklerini ifade ederek, '6 veya 6.5 büyüklüğünde deprem normalde orta büyüklükte bir depremdir. Ancak Konya zeminiyle birlikte değerlendirdiğimizde şiddetli yıkıma neden olabilecek depremdir. Buradaki asıl şansımız tek parça fay olmaması ve hem de kırılma esnasında tamamen birlikte kırılmamasıdır." diye konuştu.
Konya'nın tarihine bakıldığında depremin az yaşandığını belirten Arık, "Konya bölgesinde eskiden beri bakıldığı zaman çok büyük bir deprem yaşanmadığı görülüyor. En azından 1900'lü yıllardan itibaren ölçülen en büyük deprem, 2009 yılında 4.7 büyüklüğünde yaşandı. Ancak Yazır bölgesindeki taş ocaklarının olduğu bölgede yaptığımız araştırmada gördüğümüz kırıklar ve o kırıklardaki dolgular, burada oluşan depremin 6, 6.5 büyüklüğünde olduğunu gösteriyor. Konya fay zonu tek parça olarak kırılmış olarak görülüyor. Eğer 6, 6.5 büyüklüğünde bir kırılma meydana gelirse, ovada bu çok daha şiddetli hissedilecektir. Bu yıkıma doğru gidebilir. Dolayısıyla 2009 yılındaki 4,7’lik depremle bile binalarımız sallandı, bazı binalarımızda hasar meydana geldi. Yapmamız gereken şey bu gerçekliği bilip buna göre binaları yapmamız" dedi.
OVA, ALÜVYAL BİR ZEMİNDEN OLUŞUYOR
Olası bir depremde Konya ovasının alüvyon bir zeminden oluşması nedeniyle riskin büyük olduğunu ifade eden Arık, şöyle konuştu:
"Alüvyal bir zemin, eski Konya gölü dediğimiz doğuda Ereğli'den başlayıp, batıda Takkeli dağa kadar gelen, güneyde Çumra, kuzeyde Tuz Gölü'nü içine alan büyük bir göl. Bu gölün içindeki çökerler, gevşek, tutturulmamış malzemelerdir. Dolayısıyla buradaki gevşek malzeme deprem etkisini büyüten bir malzemedir. Oluşan deprem 4.5 büyüklüğünde olsa bile şiddetini çok daha fazla hissettirecektir. Dağların olduğu bölgede zemin daha sağlam; ancak faya yakın. Ovanın olduğu bölge zemin gevşek; fakat faya biraz daha uzak. Bu ikilem içinde yapılaşmayı belirlememiz gerekiyor."

Görüntü Dökümü
----------
- Fay hatlarından detay
- Kırıklardan detay
- Drone ile fay hattından detay
- Fetullah Arık röp.

Haber- Kamera: İsmail AKKAYA- Tolga YANIK KONYA DHA))

===================

60'tan fazla ülkeye lunapark oyuncağı satıyor

Kocaeli'nin Gebze ilçesinde lunapark oyuncağı imalatı yapan bir firma, Avrupa'da 25, dünyada da 60'tan fazla ülkeye lunapark oyuncakları ihraç ediyor. Lunapark oyuncaları firmasının sahibi Özcan Dal, hedeflerinin dünya pazarında hatırı sayılır bir firma haline gelmek olduğunu söyleyerek, "Tereciye tere satmak gibi olacak ama biz Almanlara makine satan bir firmayız. Bu durum hem çalışan arkadaşlarımızın titizliği hem de mühendislerimizin hassasiyetinden kaynaklanıyor" dedi.
Gebze Özcan Dal, babası Baki Dal'ın lunapark oyuncağı imalathanesini yıllar önce fabrika haline getirdi. Kurduğu fabrikada çeşitli lunapark oyuncaklarının imalatını yapan Özcan Dal, 1980 yılında ürettiği oyuncakları ilk kez ihraç etmeye başladı. Yurtdışında her geçen gün pazarını büyüten Özcan Dal, şu anda Gebze'deki fabrikasından, Avrupa'da 25, dünya genelinde ise 60'tan fazla ülkeye lunapark oyuncağı ihraç ediyor. Babasının mesleği olmasından dolayı doğduğundan beri bu işin içerisinde olduğunu belirten Özcan Dal, "6 yaşında rahmetli babamın Erzincan'da hem lunapark oyuncağı atölyesi hem de lunaparkı vardı. Bu işe lunaparkta dondurma kabı yıkayarak başladım. 6 yaşında da atölyeye geçip kaynak yapmaya başladım. Sonrasında hem bizim işlerimiz büyüdü hem de benim eğitim büyüdü. Mühendislik bitirdikten sonra İstanbul'a geldim. İstanbul'da lunaparka bir İtalyan marka oyuncak gelmişti, o oyuncağı ilk gördüğümde 'Ben bunu yapar satarım' dedim. Arkamdan bana ‘yapamaz’ dediler, bu adam deli dediler. Şimdi şükürler olsun ki yaptığımız oyuncakları 60'ın üzerinde ülkeye ihraç ediyoruz. Bu durum da bizi gururlandırıyor tabii ki" dedi.
"TERECİYE TERE SATIYORUZ"
Dünya genelinde lunapark oyuncağı sektöründe öncü kabul edilen ülkelere bile lunapark oyuncakları ihraç ettiklerini belirten Özcan Dal, "Buralara gelmek kolay olmadı, dünyada hiçbir şey kolay değil ama tek bir şey var o da ilim yapmak. Biz 3 üniversiteyle birlikte çalışıyoruz. İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Gebze Teknik Üniversitesi ile çalışma halindeyiz. Sürekli Ar-Ge çalışmalarımız oluyor. Yeni makineler yapıyoruz ve bu yeni makineler de bizi ihracat yapmakta üstün kılıyor. Avrupa'da deyim yerindeyse tereciye tere satıyoruz. Biz Alman'a makine satıyoruz. Hem çalışan arkadaşlarımızın titizliği hem de mühendis kardeşlerimizin hassasiyeti sayesinde başta Almanya olmak üzere İngiltere, Fransa, İrlanda, İsveç gibi dünya ülkelerine mal satıyoruz. Hedefimiz dünya pazarında hatırı sayılır bir marka olmak" diye konuştu.
"60 ÜLKEYE ÜRETİM YAPIYORUZ AMA ÇALIŞTIRACAK ADAM BULAMIYORUZ"
Fabrikalarında yaptıkları üretimle dünya genelinde 60'tan fazla ülkeye ihracat yaptıklarını, 50 çalışanlarının olduğunu fakat fabrikada kalifiye elaman bulmakta güçlük çektiklerini ifade eden Özcan Dal, şöyle konuştu:
"Avrupa'da 25, dünyada 60'tan fazla ülkeye ihracat yapıyoruz. Biz 63 yıldır bu işin içindeyiz, yanımızda çalışan insanlar emekli oluyor. Emekli olan arkadaşlarımızın yerine mutlaka yeni elemanlar katmalıyız ki fabrika çalışmaya devam etsin ama çalışacak eleman bulamıyoruz. Geçenlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi 13 kişilik iş ilanı vermiş 6 bin kişi başvurmuş, fakat biz burada fabrikamızda kaynakçı ilanı verdik bir hafta boyunca yalnız 2 kişi başvurdu onlar da emekli insanlardı. Korkunç bir yetişmiş eleman açığımız var bunu bir türlü tamamlayamıyoruz" dedi

Görüntü Dökümü
----------
-Fabrika genelinden görüntü
-Üretim aşamalarından detaylar
-Firma sahibi Özcan Dal ile röportaj
-Muhabir anonsu
-Detaylar

Haber: Mesut IŞIK-Büşra KAYA Kamera: Alişan KOYUNCU/GEBZE(Kocaeli),(DHA)

==================

Nupelda ve Ayaz'ın ölümlerine neden olan patlayıcının türü belirlendi

Tunceli'nin Ovacık ilçesinde, 4 yaşındaki Nupelda ile 8 yaşındaki Ayaz Güloğlu'nün ölümlerine neden olan patlayıcı türü belirlendi. Yapılan kriminal incelemede patlayıcı türünün terör örgütü PKK'nın bombalı saldırılarda kullandığı TNT, RDX karışımı, 40 milimlik bomba atar mühimmatı ve amonyum nitratla güçlendirilmiş el yapımı patlayıcı olduğu belirlendi.
Ovacık ilçesine bağlı Bilgeç köyünün Çakılyayla mezrasında 15 Temmuz günü yaşadıkları çadırın yakınında el yapımı patlayıcının infilak etmesiyle yaşamlarını yitiren Nupelda ve Ayaz Güloğlu kardeşlerin ölümüyle ilgili Ovacık Cumhuriyet Başsavcılığı'nca başlatılan soruşturma sürüyor.
Soruşturma kapsamında patlayıcı türünün belirlenmesi için olay yerinde alınan Nupelda ve Ayaz kardeşlerin kıyafetlerini incelemeye götürüldü. Alınan kıyafet örneği Van Jandarma İl Komutanlığı Kriminal Dairesi'ne gönderildi. Van'da yapılan incelemelerin sonuçları da Jandarma Genel Komutanlığı'na gönderildi. Elde edilen bulgularda, patlayıcı türü belirlendi. Jandarma Genel Komutanlığı'nca hazırlanan raporda, Nupelda ve Ayaz kardeşlerin ölümüne yol açan patlayıcı türünün terör örgütü PKK'nın saldırılara kullandığı TNT, RDX karışımı, 40 milimlik bombaatar mühimmatı ve amonyum nitratla güçlendirilmiş el yapımı patlayıcı olduğu belirlendi.
Güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre, Nupelda ve Ayaz'ın kardeşlerin ölümüne neden olan patlayıcı da yer alan 40 millilik bomba atarın mühimmatının menşeinin belirlenemediği, yapılan detayla çalışmada, bu bombaatarın Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinde bulunan bombaatarlar mühimmatları ile uyuşmadığı bildirildi.

Görüntü Dökümü
------------
-Olaya ait ARŞİV görüntüler
-Çocukların sağ görüntüleri

HABER: TUNCELİ,(DHA)

====================

'Dünyanın en büyüğü Van Gölü'nde görüntülendi'

Van'da bulunan dalış eğitmenleri ve dalgıçlar, Van Gölü'nde, biri 50 bin yaşında, diğeri ise yaklaşık 70 bin yıllık olduğu tahmin edilen, dünyanın en büyük mikrobiyalitlerini tespit etti. Sualtı Görüntüleme Yönetmeni Tahsin Ceylan tarafından görüntülenen mikrobiyalitler 23,4 metre boyunda. Dalış Eğitmeni Serkan Ök, bunun Van'da dalış turizmine büyük katkı sunacağını belirterek, "Şu ana kadar bizim yaptığımız çalışmalarda en büyük mikrobiyalit 18 metre civarındaydı ve 50 bin yaşında olduğunu tahmin ediyoruz. Dünyanın en büyük mikrobiyalitlerini barındıran Van Gölü içerisinde, 23,4 metre boyunda yine en büyük mikrobiyaliti bulmuş olduk. Bu çok heyecan verici bir şey" dedi.
Dünyanın en büyük sodalı gölü, 3 bin 712 kilometrekarelik yüzey alanıyla da Türkiye'nin en büyük gölü olma özelliği taşıyan Van Gölü'nde, her geçen gün bilim insanlarını heyecanlandıran ve yeni araştırmalara sevk eden keşifler yapılıyor. Bir süre önce 18 metre civarında ve 50 bin yaşında olduğunu tahmin edilen dünyanın en büyük mikrobiyalitinin tespit edildiği Van Gölü'nde yeni bir rekora ve keşfe imza atıldı. Su altı Görüntü Yönetmeni Tahsin Ceylan ve Dalış Eğitmeni Serkan Ök tarafından son günlerde yapılan dalışlarda 23,4 metre boyunda, 68-70 bin yaşında olduğu tahmin edilen yeni bir mikrobiyalit tespit edilerek görüntülendi.
DÜNYANIN EN BÜYÜK MİKROBİYALİTİNİ GÖRÜNTÜLEDİK
Mikrobiyaliti görüntüleyen Su altı Görüntü Yönetmeni Tahsin Ceylan, bunun heyecan verici olduğunu söyledi. Van Gölü'nün sırlarını aralamaya devam edeceklerini belirten Ceylan, "Van Gölü ile ilgili hikayem Van Gölü canavarını aramakla başladı. Daha sonra Van Gölü ile ilgili birçok çalışma yaptık. Van Gölü'nün sırları konulu bir kitap çıkardık. Van Gölü'nde sadece bir dalış okulu var. Bu konuya üzüldüğümüzü belirtmek isteriz, çünkü Avrupa'da küçücük yerlerde göllerin kıyılarında bile birçok dalış okulu var. Koca Van Gölü'nde sadece bir dalış okulu var. Bizlerde buradaki ekiple birlikte dünyanın en büyük mikrobiyalitini görüntüledik. Mikrobiyalitin kendisi bile tek başına bir eko sistem, yaşayan bir organizma. Dallanmış budaklanmış ve yüzeye yakın bir noktaya gelmiş" dedi.
YÜZEYDEN GÖRÜLDÜ
Yeni keşfettikleri mikrobiyalitin yüzeye yakınlığının bir metre olduğunu belirten dalış eğitmeni Serkan Ök, mikrobiyalitin büyüklüğünün heyecan verici olduğunu ve bu mikrobiyalitlerin Moskova'daki yapıları andırdığını söyledi. Ök, "Van Gölü 1650 metre yükseklikte bir irtifa dalış noktası. Biz burada dalış okulumuzu açtıktan sonra farklı bölgelerde dalışlar yaparak dalış noktaları belirlemeye çalışıyoruz. Yine yakın çevremizden aldığımız duyumla yüzeyden görülebilen bir mikrobiyalite gittik. Hazırlıklarımızı tamamlayıp dalış yaptık. Şu ana kadar bizim Van Gölü'nde yaptığımız çalışmalarda en büyük mikrobiyalit 18 metre civarındaydı ve 50 bin yaşında olduğunu tahmin ediyoruz. Bunun ise en derin noktası 24,5 metre ve yüzeye olan seviyesi 1 metre. Yani yaklaşık 23,4 metre boyunda bir mikrobiyalit. Dolayısıyla dünyanın en büyük mikrobiyalitlerini barındıran Van Gölü içerisinde de yine en büyük mikrobiyaliti bulmuş olduk. Bu çok heyecan verici bir şey. Ve tahminimize göre 68-70 bin yaşında. Mikrobiyalitin büyüklüğü heyecan verici. Yapısı Moskova'da ki yapıları andırıyor. İnanılmaz güzel bir oluşumu var. Ekip olarak çok mutluyuz. Dünyaya bir katkı sağladığımıza inanıyorum. Van Gölü'nde dünyanın en büyük mikrobiyalitleri var. Sadece bunu görmek için bile çoğu insan buraya gelecektir" diye konuştu
DÜNYADAKİ BÜTÜN DALGIÇLARIN İLGİSİNİ ÇEKECEK BİR YER
Su altı fotoğrafçısı Mehtap Akbaş Çiftçi ise son yıllarda Van'da çok fazla dalış gerçekleştirdiklerini bunların hepsinin görüntüleme amaçlı olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Mikrobiyalitler dünyanın enlerinden bir tanesi ama onun haricinde Van'ın su altı turizmine katkı sunacak arkeolojik açıdan da çokça eserler var. Batıklar, kaleler, Selçuklu döneminde kalma mezar anıtlar var. Dolayısıyla bu anlamda sadece Türk dalgıçların değil dünyadaki bütün dalgıçların ilgilisini çekecek bir yer."

Görüntü Dökümü
------------
-Dalgıçların dalmaları
-Van Gölü detaylarI
-Su altı görüntüleri
-Mikrobiyalitlerin görüntüsü
-Tahsin Ceylan, Serkan Öz ve Mehtap Akbaş Çiftçi ile röportaj
-Detay görüntüler

HABER: Gülay KUYUCU-Orhan AŞAN/VAN,(DHA)

================

İflasın eşiğindeki eşine destek çıktı, mermer ustası oldu

Trabzon'un Akçaabat ilçesinde, ekonomik sıkıntılar nedeniyle işlettiği mermer atölyesinde borçlanıp, iflasın eşiğine gelen eşi Nazmi Ak'a (39), destek olan Güllü Ak (35), kısa sürede öğrendiği mermer işinde usta oldu. Atölyede, mezar taşı, mermer döküm ve kesimi gibi pek çok işi maharetle yapmayı başaran Güllü Ak, bir yandan iflasın eşiğinden kurtardığı eşine destek oluyor, diğer yandan da 4 çocuğuna annelik yapıyor.
İlçede mermer atölyesi işleten Nazmi Ak, 6 yıl önce yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle, çalıştırdığı işçilerinin maaşını ödemekte zorluk yaşadı. Alacaklarını piyasadan temin edememesi üzerine iflasın eşiğine gelen Nazmi Ak, atölyede maaşını alamayan işçileri de işi bırakmak durumunda kaldı. İşçilerinin ayrılmasıyla atölyede tek başına çalışmak zorunda kalan Nazmi Ak'ın yardımına eşi Güllü Ak yetişti. Daha önce atölyedeki işçilere yemek getiren Güllü Ak, zor günler yaşayan eşi için kolları sıvayarak işe koyuldu. Eşinin işlerinde kendisine yardım eden Ak, kısa sürede öğrendiği mermer işçiliğinde ustalaştı. Atölyede zamanla mezar yapımı, mermer dökümü gibi birçok işin üstesinden başarıyla gelen 4 çocuk annesi kadın, hem iflasın eşiğinden kurtardığı eşine destek oluyor, hem de ev işlerini aksatmıyor. Mermer ustalığının yanı sıra, yöreye özgü el sanatı olan Trabzon hasır bileziği örücülüğü de yapan Güllü Ak, 1 ve 5 yaşındaki çocuklarını da mermer dükkânında bakıyor. Atölyeye sipariş vermek için gelen müşteriler ise, ekmeğini taştan çıkaran Güllü Ak'ın çalışkanlığına hayran kalıyor.
'EŞİME DESTEK VERDİM, İŞTE USTALAŞTIM'
İflasın eşiğine gelen eşine destek verip, atölyenin kapanmasına engel olan Güllü Ak, “Her şey güzeldi. 2013 yılında eşim iflasın eşiğine geldi. Ekonomik durumumuz kötü oldu. İşçilerin parasını vermeyince işçilerimiz işi bıraktı. Eşime yardım etmek için makineleri öğrenmek zorunda kaldım. 4 çocuğum var. 2 çocuğum burada büyüdü. Çocuklarım için bu mermer atölyesinde oyun alanları oluşturdum. Burada uyuttum çocuklarımı. Zamanla mermer ustası oldum. İşimi seviyorum. Burada şimdi eşimin babası ve kardeşi ile çalışıyoruz. Aile şirketi gibi oldu burası. Herkes bazen inşaata gidiyor ben tek başıma gelip dükkânı burada açıyorum ve tek çalışıyorum. Onların yemeklerini yapıyorum. Çocukların okulu da buraya yakın zaten. Derslerini de çocukların burada yaptırıyorum. Mermer işinden arta kalan zamanlarda hasır da örüyorum. 12 yaşında hasır bilezik dokumaya başladım. Kendime ek harçlığım oluyor. Boş durmayı hiç sevmiyorum” diye konuştu.
‘AŞILMAYACAK BİR ZORLUK YOK'
Dükkana gelen müşterilerin şaşırdıklarını anlatan Güllü Ak, “Zorlukları tabi ki var. Mermer ustası olmak bir kadın için ilk zamanlarda ağır bir iş olarak gelebilir ama eşimi ve çocuklarımı çok sevdiğim için bu ağır yükün de altından kalktım. Mermer atölyesinde 'ustayım' dediğim zaman insanlar çok şaşırıyor. Kaldıramayacak olduğum yükleri de eşimle beraber kaldırıyoruz. Aşılmayacak bir zorluk yok. Gelen müşteriler, arkam dönükken bana selam veriyor, sonra ‘abla sen kadın mısın, usta nerede?’ diyor. ‘Usta benim’ dediğimde ise onlar da çok şaşırıyor. Şimdi ise alıştılar. Kadınlar artık her yerde var. Kadınlar, evde oturup eş parası beklemesinler. Her işi yapabiliriz. Yeter ki kendinize güvenin. Kadın-erkek eşit, kadınlar da mücadeleyi asla bırakmasınlar” dedi.
‘EŞİM ARKAMDA DAĞ GİBİ’
Eşinin fedakârlıklarını ve çalışkanlığını anlatan Nazmi Ak, eşinin arkasında dağ gibi durduğunu, zor günleri birlikte atlattıklarını söyledi. Nazmi Ak, "İşlerim bozulduktan sonra eşim bana maddi manevi her konuda destek oldu. Elinden geleni yaptı. Gece gündüz burada benimle çalıştı. Çocuklarımızı burada büyüttü. Geleceğimiz için, çocuklarımız için, borçlarımızı ödemek için canla başla mücadele etti benimle. Halen daha bu mücadeleye devam ediyoruz. Eşim burada yemeklerimizi, çayımızı yapıyor. Mermer işlerini de tek başına halledebiliyor. Eve gittiğimizde hiç 'yoruldum' diyerek bir kenara oturmuyor. Evin işlerini de yapıyor. Zaten 'iyi günde, kötü günde' diye birbirimize söz verdik evlenirken. Eşim bu sözünü tuttu. O benim arkamda dağ gibi. Bize güç veriyor. En zor günlerimde bizi ayağa kaldırıp mücadeleye devam etmemizi sağlayan oydu” diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------
-Nazmiye Ak'ın çocuğunu okuldan alıp mermer atölyesine getirmesi
-Mermer atölyisinden detaylar
-Nazmiye Ak'ın mermer kalıplarını kesip çalışma görüntüleri
-Nazmiye Ak'ın mermer atölyesinde Trabzon Hasır bileziği dokuma detayı
-Nazmiye Ak'ın eşiyle birlikte atölyede çalışma detayları
-Mermer atölyesinde çocuklarıyla yemek yerken detaylar
-Röportajlar
-Genel detaylar

Haber: Aleyna KESKİN - Kamera: Selçuk BAŞAR/DHA-TRABZON

==================

Babasından miras kalan 1949 model cipe gözü gibi bakıyor

Zonguldak'ta şoför Muzaffer Kılınç (62), babasından kalan 1949 model Willys marka cipi ilk günkü gibi koruyarak bugünlere getirdi. Otomobilde babasının, annesinin ve hayatının mutlu ve üzüntülü günlerinin hatırası bulunduğunu anlatan Muzaffer Kılınç, "Bu aracı görünce annem, babam, kardeşlerim aklıma geliyor. Eski günler aklıma geliyor. Her şeyimizi bu araçla yaptık. Bir ara 100 bin lira veren oldu. Satmayı düşünmedimö dedi.
Zonguldak Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü'nde şoför olarak görev yapan Muzaffer Kılınç, babasının uzun yıllar dolmuş taksi olarak kullandıktan sonra garajda sakladığı 1949 Willys marka cipi kullanmaya karar verdi. Muzaffer Kılınç, Bursa'ya götürdüğü aracına 35 bin lira harcadı. Çürüyen ve paslanan yerleri tamir edilen, motoru bakımdan geçirilen cip, ilk günkü görüntüsüne kavuştu. Cipi günlük aracı olarak kullanan Muzaffer Kılınç, her gün bakımını yaptığı aracına özenle bakıyor. Aracı görenler ise fotoğraf çektirerek araç hakkında bilgiler alıyor. Muzaffer Kılınç, hatıralarıyla dolu olduğu için cipi satmaya kıyamadığını söyledi. Aracında babasının, annesinin ve gençliğinin izlerini gördüğünü anlatan Muzaffer Kılınç, şöyle dedi:
"Ben 62 yaşındayım. Araç benden daha yaşlı durumda. Sıfıra yakın satın almıştı. Çocukken babam şofördü ben muavinlik yapardım. Köylere bu araçla müşteri getirirdik. Babam ölünce vicdanım el vermedi ve yaptırmaya karar verdim. 35 bin liraya yakın para harcadım. Araç çalışır durumda Bursa'ya götürdüm ve orada yaptırdım. Şu anda günlük kullandığım bir araç. Görenler parmakla gösteriyor. Çok beğeniliyor. Arkadaşlarımın düğünlerinde gelin arabası oluyor. Çok mutlu oluyorlar. Bende duygulanıyorum, mutlu oluyorum. Onların mutlu günlerine bir hatıra olarak kalıyor bu araç. Bu aracı görünce annem, babam kardeşlerim aklıma geliyor. Hep eski günler aklıma geliyor. Her şeyimizi bu araçla yaptık. Duygulanıyorum, eski anılarım aklıma geliyor.ö
'100 BİN LİRA TEKLİF ETTİLER SATMADIM'
Aracı gören birçok kişinin çalıştığı kuruma gelerek fotoğraf çektirdiğini ve satın almak istediğini anlatan Muzaffer Kılınç, "İnternette 100 bin Euro olarak bahsediliyor. Fiyatlar yüksek. Ben değer biçmiyorum. Satmakta aklıma gelmedi. İsteyen çok. Telefon numaramı istiyorlar, adresimi alıyorlar. Bu şekilde gittiği yere kadar gidecek. Bir ara 100 bin lira veren oldu. Satmayı düşünmedimö dedi.

Görüntü Dökümü
------------
-Otomobilden detaylar
-Otomobili sürmesi
-Otomobili temizlemesi
-Muzaffer Kılınç ile röp.-
-Drone ile otomobilin görüntüsü

Haber-Kamera: Gürkay GÜNDOĞAN-Cüneyt ÖZFİDAN/ZONGULDAK,(DHA)

=====================


Popular Articles

Latest Articles