E­r­d­a­l­ ­E­r­e­n­ ­ö­l­ü­m­ü­n­ü­n­ ­3­4­.­ ­y­ı­l­ı­n­d­a­ ­d­a­ ­u­n­u­t­u­l­m­a­d­ı­ ­-­ ­S­o­n­ ­D­a­k­i­k­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­

E­r­d­a­l­ ­E­r­e­n­ ­ö­l­ü­m­ü­n­ü­n­ ­3­4­.­ ­y­ı­l­ı­n­d­a­ ­d­a­ ­u­n­u­t­u­l­m­a­d­ı­ ­-­ ­S­o­n­ ­D­a­k­i­k­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­ 12 Eylül döneminde er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü gerekçesiyle 17 yaşında idam edilen Erdal Eren ölümünün 34. yılında da unutulmadı. Erdal Eren için anma programları düzenlendi.

Cunta yönetimi tarafından idam edilen Erdal Eren, ölümünün 34. yılında da unutulmadı. 12 Eylül darbesi döneminde er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü gerekçesiyle 17 yaşında asılarak idam edilen Erdal Eren için çeşitli illerde anma etkinlikleri düzenlendi. Erdal Eren için düzenlenen ekinlikler 14 Aralık'a kadar devam etti.

Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği Üyesi ve Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi olan Erdal Eren, kendisi gibi Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği Üyesi olan ve ODTÜ'de öğrenci olan Sinan Suner'in 30 Ocak 1980 tarihinde dönemin MHP'li bakanı Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980 tarihinde düzenlenen gösteriye katıldı. Bu gösteride gözaltına alınan 24 kişiden biri olan Erdal Eren, gösteride çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı ve 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkum edildi. Erdal Eren'in idam kararı Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylandı ve infazı 13 Aralık 1980 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde gerçekleştirildi.

Erdal Eren idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden Savaş Ay ve Emin Çölaşan'la görüştü. Erdal Eren bu görüşmede gazetecilere, "avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını" söyledi. Bu görüşmenin ardından henüz 17 yaşında olan Erdal Eren'in yaşı bir günde 18 olarak büyütüldü ve sonrasında da idam edildi.

Erdal Eren'in ağabeyi Erkan Eren, kardeşinin Mamak Askeri Cezaevi'nde tutuklu kaldığı dönemde ağır işkenceler gördüğünü, kendisinin de bu işkencelerden kalan izlere tanık olduğunu ifade etti. Erdal Eren idam edildiğinde 18 yaşından küçük olduğunu söyleyen ağabeyi Erkan Eren, infazı radyodan öğrendiklerini ve Erdal Eren'in kimsesizler mezarlığına gömülmek istendiğini söyledi.

Erdal Eren'in ölümünün ardından anısına bir çok şarkı bestelendi. CNN Türk'te Ahmet Hakan'ın programına konuk olan Teoman, Erdal Eren'in akrabası olduğunu söyledi. Teoman 'İki Çocuk' ve 'On Yedi' adlı şarkılarını Erdal Eren'in anısına besteledi. Ayrıca Sezen Aksu'nun 'Son Bakış', Duman'ın 'Kolay Değildir', Mor ve Ötesi'nin 'Darbe', Grup Yorum, Selda Bağcan ve Edip Akbayram'ın seslendirdiği 'Büyü', Gına'nın 'Kırmızı Halı', Saian Sakulta Salkım'ın 'Suç', Ali Ekber Eren'in 'Ankara Adı Kara', Ali Asker'in 'Şu Metrisin Önü' ve Ümmü Şen'in 'Nenni' adlı şarkıları da Erdal Eren'in anısına bestelenmiştir.

Ayrıca 'Hatırla Sevgili' adlı dizide Erdal Eren'in hikayesi anlatılmıştır ve 6 Haziran 2008 tarihinde yayınlanan dizinin finalinde Erdal Eren'in idamı konu edilmiştir. Bunun yanı sıra 'Zincirbozan' adlı sinema filminde Erdal Eren'in idam sahnesi canlandırılmıştır. 'Oğlunuz Erdal' adlı belgesel film ise Sinan Suner, Zekeriya Önge, Erdal Eren ve Ercan Koca'nın öyküsü üzerinden Türkiye’nin 1977-1984 arasındaki dönemini anlatmaktadır.

ERDAL EREN'İN AİLESİNE MEKTUBU

"Sevgili annem, babam ve kardeşlerim

Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemiz de olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık. (Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim) bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var. Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam, halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.

Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım ya da meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar, başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur. Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.

Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar. Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz. Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim.

Devrimci selamlar, oğlunuz Erdal."


Popular Articles

Latest Articles