İ­r­a­n­ ­y­ö­n­e­t­i­m­i­ ­­h­a­b­e­r­d­e­n­ ­k­o­r­k­u­y­o­r­­ ­-­ ­D­ü­n­y­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­i­

İ­r­a­n­ ­y­ö­n­e­t­i­m­i­ ­­h­a­b­e­r­d­e­n­ ­k­o­r­k­u­y­o­r­­ ­-­ ­D­ü­n­y­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­i­ İranlı gazeteci Maziar Bahari, 2009 yılında 118 gün süreyle hapsedilmişti. Bahari, çeşitli batılı medya organlarına çalışmaktaydı. Bahari, İran yönetiminin niçin haberden, internetten ve hür basından korktuğunu irdeliyor.

İranlı gazeteci Maziar Bahari, 2009 yılında 118 gün süreyle Tahran'da hapsedilmişti. Bahari, BBC Televizyonunun Panaroma adlı programı dahil, çeşitli batılı medya organlarına çalışmaktaydı. Aşağıdaki yazıda, Bahari, İran yönetiminin niçin haberden, internetten ve özgür basından korktuğunu irdeliyor:

"Haber bir silahtır. Yanlış ellere düşerse, silahtan daha tehlikeli olabilir!"

Bana işkence eden kişi, 2009 yazında gözaltına alındığımda bunu söylemişti.

"Siz, Sayın Bahari... Topladığınız bilgileri, Peygamberimizin ve ailesinin bu dünyadaki gerçek varisi olan ulu Ayetullah Ali Hamaney'e karşı kullandınız. Haberlerinizi, üstadımıza karşı silah gibi kullandınız. Sayın Bahari, barışçı olmakla birlikte yine de siz bir teröristsiniz." diye sürdürmüştü sözlerini.

Masum kadın ve erkekleri karanlık sorgu odalarında ve işkence mahzenlerinde döverek, aşağılayarak yaşamını kazanan bir adamdı.

Bense, İranlı milislerin üslerinden protestoculara ateş açmasını görüntüledikten sonra gözaltına alınmıştım. Göstericilerin bazıları milislere molotof kokteyli atıyorlardı. O gün iki kişinin vurularak öldürüldüğüne tanık olmuştum.

Yeşil Hareket'i destekleyenler, Mahmud Ahmedinejad'ı büyük çoğunlukla yeniden iktidara taşıyan ama geniş bir kesim tarafından hileli olduğu düşünülen seçim sonuçlarını kınamak için sokaklara döküldüğünde, çektiğim görüntüler, tüm dünyaya yayılmıştı.

Bir hafta sonra da gözaltına alındım.

İşkencecim beni, "ılımlı huylu kışkırtıcı, kadife darbe planlayıcısı, yumuşak isyan teşvikçisi" gibi sözlerle tanımlamıştı.

O işkence odasında gözlerim bağlı halde otururken, bu adamın çarpık dünya görüşlerini dinliyordum. Bu adamı ve efendisi İran'ın dini lideri Ayetullah Hamaney'i, neyin korkuttuğunu anladım.

Haberden korkuyorlardı.

Ve ben de, insanları haberdar etmekle suçlanıyordum.

İran yöneticileri açısından, haber, yolsuzluklar ve haksızlıklarla örülü iktidarlarına karşı bir tehditti.

Benim yaptıklarımın yarattığı soruna bulunacak çare, ölümle tehdit ederek Batı adına kışkırtıcılık yaptığımı itiraf ettirmekti. Bir başka deyişle İslam Cumhuriyeti'ni baltalamak için casusluk yaptığımı söylemek...

'İtiraf'ım, İran hükümetince kurulan ve İngilizce yayın yapan Press TV tarafından kaydedildi ve yayınlandı.

Press TV'nin Londra'nın batısında ne olduğu pek anlaşılamayan bir binası var. İran yönetiminden ve Tahran'daki Press TV'den bağımsız olduklarını iddia ediyorlar. Press TV'nin beni "itirafta bulunmaya zorlaması" konusunda Panorama programının yönelttiği istekleri yanıtsız bıraktılar.Bir bakıma şanslıydım ben...

Amerikan Newsweek dergisi ve diğer yayın organlarına çalışıyor olmam sayesinde tanınıyordum ve Hillary Clinton, bir aşamada beni destekleyen sözler etmişti. Diğer gazeteciler bu kadar şanslı değil ve hala hücrelerde sürünüyor.

118 gün gözaltında tutulduktan sonra kefaletle serbest bırakıldım ve Londra'ya kaçtım.

Vatanıma dönmem benim için söz konusu olamaz artık.

İran gerçek bir hükümeti olmayan bir ülke. Bu tür yönetimler halkını yönetmez, sadece kontrol altında tutmaya çalışır.

Gerçek bir hükümet yüzde 15 oranındaki enflasyona, işsizliğe, 70 milyonluk nüfusun 10 milyonunu aşkınının uyuşturucu bağımlısı olmasına çare arar.

İran hükümetiyse tüm enerjisini ve kaynaklarını, gazetecileri ve eylemcileri gözaltına almak, daha büyük hapishaneler inşa etmek, internet üzerinden iletişimi sansürlemek, intihar mücahitlerine ve sanal savaşçılara para vermek için kullanıyor.

1980'lerde olduğu gibi zorbalığa başvurarak ve medyayı kontrol altında tutarak İranlılara ulaşan haberlerin çoğunu denetledikleri o eski güzel günleri aradıklarına kuşku yok.

Ama 1990'larla ilk uydu yayınlar, ardından internet ülkeye girdi; İranlılar konuşmak ve kendi seslerini duyurmak için yeni yollar buldular. Farsça, blog dünyasında İngilizceden sonra en yaygın kullanılan dil oluverdi.

İranlılar interneti bağırlarına basarken,sanal eylemcilik geleneksel mücadele yöntemleri kadar önem kazanmaya başladı. Hatta bazı durumlarda güvenlik güçlerinin baskıcı yöntemleri onlara ulaşamadığı için daha da büyük önem kazandı.

Bu mücadele 2009 Haziran'ındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ortaya çıkan Yeşil Hareket'le daha da yoğunlaştı. Milyonlarca İranlı, daha insancıl ve halka hesap veren bir yönetim talebiyle, başkent Tahran ile diğer kentlerde sokaklara dökülmüştü.

O sırada, İranlıların ortak hedefi, hükümete reforma gitmesi için son bir şans daha vermekti. Ama hükümet güçleri halkın barışçı isteklerine coplar ve mermilerle karşılık verdi.

Devrim muhafızları ve yarı milis Besic birlikleri aylar süren mücadelelerle göstericileri bastırdılar.

Peki işe yaradı mı?

Bu yılın Şubat ve Mart'ında binlerce yürekli İranlı yeni gösteriler için sokaklara döküldü. Artık reform çağrısında bulunmuyorlardı; bu kez sloganları "Diktatöre Ölüm"dü.

İfade araçları İranlıların bundan sonra nereye gideceği konusundaki tartışmalar için Facebook ve diğer sosyal paylaşım siteleri başlıca ortam artık. Yakın gelecekte yeni gösteriler de görebiliriz.

Hükümetin yalanlamalarına rağmen, Yeşil Hareket hala canlı ve Ayetullah Hamaney yönetimine karşı bir tehdit oluşturmaya devam ediyor.

Sanal eylemcilik, bu hareketin dışında ilerleyen birşey değil. İran halkının mücadelesi için büyük önem taşıyor.

İran'daki ve diğer yerlerdeki muhalif sesler, hür dünyanın yardımına ihtiyaç duyuyorlar.

İran yönetiminden umudu kesmiş olan Batılı liderler, İran halkından daha iyi bir dostları olmadığını bilmeli.

Ben Batı'nın taraf tutmaması ve herhangi bir grubu desteklememesi gerektiğini düşünüyorum.

Bana göre, Batı'nın yapabileceği ve yapması gereken şey, İranlılara, birbirleriyle konuşmalarına olanak sağlayacak, kendi demokratik geleceklerine ilerlemelerine yardımcı olacak araçları vermesi.

Bunlara, insanların birbirleriyle ve dış dünyayla iletişim kurabilecekleri teknolojiler, uydu üzerinden internet, filtre kırıcılar, yeni video ve ses sıkıştırma yöntemleri ve yazılımcılara konan yaptırımların kaldırılması da dahil olmalı.

Bundan azı, benim görüşümce, İran halkını baskı altında yaşamaya mahkum edecektir.


Popular Articles

Latest Articles