C­u­m­h­u­r­b­a­ş­k­a­n­ı­ ­E­r­d­o­ğ­a­n­:­ ­T­e­h­d­i­t­ ­d­i­l­i­ ­d­e­v­l­e­t­l­e­r­ ­a­r­a­s­ı­n­d­a­k­i­ ­i­l­i­ş­k­i­l­e­r­i­ ­z­e­h­i­r­l­i­y­o­r­

C­u­m­h­u­r­b­a­ş­k­a­n­ı­ ­E­r­d­o­ğ­a­n­:­ ­T­e­h­d­i­t­ ­d­i­l­i­ ­d­e­v­l­e­t­l­e­r­ ­a­r­a­s­ı­n­d­a­k­i­ ­i­l­i­ş­k­i­l­e­r­i­ ­z­e­h­i­r­l­i­y­o­r­

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ankara'da büyükelçiler ile bir araya geldiği iftar programında konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle;

Değerli Büyükelçiler ve Diplomatik Misyon Temsilcileri, Merkez Karar ve Yönetim Kurulumuzun Kıymetli Üyeleri, Hanımefendiler, Beyefendiler, Sizleri şahsım ve milletim adına en kalbi duygularla selamlıyorum. Bu yılki iftar buluşmamıza hoş geldiniz.

"Yükselen hoşgörüsüzlük, aşırıcılık, şiddet ve terör dünyanın her köşesinde kendini hissettiriyor"

Ramazan-ı Şerif’in tüm dünyamıza huzur, barış ve esenlik getirmesini diliyorum.
Maalesef, bu yıl da Ramazan’a buruk duygularla girdik. Geçtiğimiz iki ayda, dünyanın dört bir yanında meydana gelen terör saldırılarıyla hep birlikte sarsıldık.
Yükselen hoşgörüsüzlük, aşırıcılık, şiddet ve terör dünyanın her köşesinde kendini hissettiriyor. Popülist ve aşırılık yanlısı akımlar her yerde güç kazanmaya devam ediyor. Irkçılık, ayrımcılık, yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı gibi habis ideolojiler, bireyleri ve toplumları birbirlerinden uzaklaştırıyor. Özellikle Yeni Zelanda ve Sri Lanka’da yaşanan saldırılar, terörün ve nefretin ulaştığı noktayı açıkça gözler önüne sermiş durumda.

Türkiye, uzun yıllardır terörden büyük acılar çekmiş, terörle mücadelede önemli birikim sağlamış bir ülkedir. Bunun için terörle ve onun ayrılmaz bir parçası olarak gördüğümüz radikalleşmeyle mücadelede dünyayı harekete geçirmek için yoğun çaba içindeyiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Tehdit dili devletler arasındaki ilişkileri zehirliyor

"Tüm çabalarımıza rağmen çifte standartlı yaklaşımın devam ettiğini görüyoruz"

Son olarak, Yeni Zelanda'daki terör saldırılarının ardından, Müslümanlara karşı nefret ve tahammülsüzlükle mücadele konusunda Zirve Dönem Başkanı olarak İslam İşbirliği Teşkilatı’nı Dışişleri Bakanları düzeyinde topladık. Toplantı sonunda açıkladığımız bildiriyle, Birleşmiş Milletler ile diğer uluslararası ve bölgesel örgütlere, 15 Mart'ın İslamofobiye Karşı Uluslararası Dayanışma Günü olarak kabul edilmesi çağrısında bulunduk. Bu çağrımızın hayata geçmesi için ülkelerinizin desteğini bekliyoruz. Ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nu da toplantıya çağırdık ve bu konudaki kararın kabulüne öncülük ettik. Tüm çabalarımıza rağmen, terör ve yükselen aşırı akımlarla mücadeledeki çifte standartlı yaklaşımın devam ettiğini görüyoruz.  

"DEAŞ’la mücadelesinde ülkemize yeterince destek vermeyenler, sığınmacılar konusunda da tüm yükü üzerimize yıkmışlardır"

PKK-YPG terör örgütüne, Avrupa’nın dört bir yanında müsamaha gösteriliyor, hatta her türlü destek veriliyor.  Diğer yandan FETÖ terör örgütünün elebaşı ve mensupları, Amerika’da bir malikânede rahatça hayatlarını sürdürebiliyor.
Terör eylemleri için “terörizm”, bunların failleri için de “terörist” ifadesini kullanmaktan dahi imtina eden ülkeler biliyoruz. DEAŞ’la mücadelesinde ülkemize yeterince destek vermeyenler, sığınmacılar konusunda da tüm yükü üzerimize yıkmışlardır.  Giderek yoğunlaşan ırkçı, ayrımcı, İslâm karşıtı saldırılar karşısında tutarlı ve güçlü tepki gösterilmemesi, tehlikeyi daha da büyütüyor. Haksız muamele, önyargılı yaklaşımlar, basmakalıp genellemeler, ayrımcılık, hoşgörüsüzlük ve nefret söylemlerinin küresel düzeyde en büyük mağduru Müslümanlardır. İslâm karşıtı fikirlerin önünü kesmek için, öncelikle bunların destekçilerinden hesap sorulması şarttır. Bu tür eylemler bireysel görülerek geçiştirilemez. Aksi takdirde yakın bir gelecekte dünyamız, hiç kimsenin güvende olmadığı, huzurlu yaşayamadığı bir yer haline dönüşmeye mahkûmdur.  

Dünyanın farklı yerlerinde bölgesel ve insani krizlerin hem sayısı, hem de şiddeti artıyor. Yemen, Libya, Afganistan, Somali, Myanmar’da yaşanan acılar bir türlü dindirilemedi. Yasadışı göç, insan ticareti, sınır aşan suçlar gibi tehditler büyümeye devam ediyor. Türkiye, bu krizlerden doğrudan etkilenen ülkelerden biridir. Bunun için kriz yönetimi, dış politikamızda öncelikli bir yere sahiptir.

Hemen yanıbaşımızdaki Suriye’de, ülke nüfusunun yarısını yerinden eden ve yaklaşık bir milyon insanın hayatına mal olan savaş 8’nci yılını geride bıraktı. Uzun yıllar çözüm yolunda adım atılmayan Suriye krizini sona erdirmek amacıyla, hem Cenevre Sürecine, hem de Astana mekanizmasına katkıda bulunuyoruz.

"4 bin kilometrekarelik bir alanı teröristlerden temizleyerek, bölge halkını zulümden kurtardık"

Sadece bunlarla kalmayıp, sahada inisiyatif de aldık. Bugüne kadar, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarımızla toplamda 4 bin kilometrekarelik bir alanı teröristlerden temizleyerek, bölge halkını zulümden kurtardık. Oluşturduğumuz güvenli bölgelere 320 binden fazla Suriyeli kardeşimiz gönüllü olarak döndü. İnşallah yakında Suriye’nin sınırlarımız boyunca uzanan diğer bölgelerini de teröristlerden temizleyecek ve ülkemizde yaşayan 3,6 milyon sığınmacının huzur içinde evlerine dönebilmelerine imkan sağlayacağız.

"Kutsal değerleri hiçe sayan pek çok adım atıldı"

Bölgemizin kanayan yarası Filistin sorununun nasıl daha da karmaşık bir hale getirildiğini hep birlikte takip ediyoruz. Son iki yılda Kudüs’le ilgili, uluslararası hukuka aykırı ve kutsal değerleri hiçe sayan pek çok adım atıldı. Bunlar yetmediği gibi şimdi de, mübarek Ramazan ayının hemen öncesinde, Gazze’ye yönelik masum insanların hayatına kasteden, ayrım gözetmeyen saldırılar gerçekleştiriliyor. İsrail’in yönetimi Gazze’de işlediği cinayetlerin gündeme gelmemesi için, bizim medya kuruluşlarımızın da arasında bulunduğu basın-yayın organlarını bombalamaktan çekinmiyor. Basın özgürlüğü konusunda sözüm ona hassasiyet sahibi ülkeler ve kuruluşlar ise bu saldırılar karşısında hiçbir tepki göstermiyor.

Öte yandan Filistin meselesinde, iki devletli çözüm anlayışına zarar verecek tüm girişimlere karşıyız. İslâm İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanlığımız döneminde gerçekleştirdiğimiz iki Olağanüstü Zirve’yle, bu konuda tüm dünyaya mesajlarımızı verdik. Tüm ülkeleri, Filistin ve Kudüs konusunda daha duyarlı davranmaya ve etkin tavırlar ortaya koymaya davet ediyoruz. Ortadoğu ve Avrupa’nın müşterek uzantısı olan Doğu Akdeniz’de de huzur ve güvenliğin tesisi için çalışıyoruz.

 

"Oldu-bittilere göz yummayacağımızı ilgili tüm tarafların gördüğüne inanıyorum"

Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de istikrar, ancak Türkiye’nin ve KKTC’nin hak ve çıkarlarının gözetilmesiyle mümkündür. Bu bölgede yapılmaya çalışılan oldu-bittilere göz yummayacağımızı ilgili tüm tarafların gördüğüne inanıyorum. Biz tüm sorunlarımız gibi bu konuyu da, karşılıklı görüşme, diyalog ve işbirliği yoluyla çözmek istiyoruz.  

"Yaygın şekilde kullanılan tehdit dili, devletler arasındaki ilişkileri zehirliyor"

Ortak hedefimiz olması gereken uluslararası işbirliği kültürü, giderek yerini geleneksel jeopolitik güç mücadelelerine bırakıyor. Birçok bölge ve ülke, “vekâlet savaşları” üzerinden farklı güç odaklarının karşı karşıya gelişlerine sahne oluyor. Ortak çıkarların gözetilmesi yerine tek taraflı dayatmaları öne çıkartan politikaların revaç bulmasından endişe duyuyoruz. Korumacı tedbirler, ticaret savaşları, kur savaşları, ekonomik yaptırımlar ve yaygın şekilde kullanılan tehdit dili, devletler arasındaki ilişkileri zehirliyor.

Su, enerji ve gıda gibi doğal kaynaklar ile ulaştırma ve haberleşme yollarının kontrolündeki rekabet giderek sertleşiyor. Artan yoksulluk, yasadışı göç ve iklim değişikliği gibi sorunlar, mevcut durumu daha da karmaşık hale sokuyor. Bu tür sorunların ağırlıklı olarak Müslüman coğrafyayı etkilemesi ise başlı başına üzerinde durulması gereken bir konudur.

Sevgi, barış ve hoşgörüyü esas alan İslâm dininin, bugün çatışmalar ve diğer sorunlarla anılmasını üzüntüyle karşılıyoruz. Buna karşılık, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar, insanlığı ilgilendiren sorunlara etkin çözüm sunamadıkları için inandırıcılıklarını yitiriyorlar. Uluslararası kurumsal yapıların acil ve kapsamlı reform ihtiyacı, her geçen gün daha önemli hale geliyor.

"Maalesef çağrımıza henüz yeteri kadar güçlü cevaplar alamadık"

Türkiye olarak insanlığın ortak sorunlarına adil ve sürdürülebilir çözümler getirilmesi gerektiği anlayışımızı “Dünya 5’ten Büyüktür” diyerek her fırsatta ifade ediyoruz. Maalesef bu çağrımıza henüz yeteri kadar güçlü cevaplar alamadık.

"Toplumlar arasındaki kutuplaşma sürekli artıyor"

Küreselleşmeyle dünyanın küçüldüğü söylenirken, toplumlar arasındaki kutuplaşma sürekli artıyor. Tüm bu tespitler, Türkiye olarak izlediğimiz “Girişimci ve İnsani” dış politikamızın çıkış noktasını oluşturuyor. Bu yaklaşımın ne kadar doğru ve isabetli olduğunu yaşanan her hadise bize bir kez daha gösteriyor. Sahip olduğumuz potansiyeli tüm unsurlarıyla dostlarımızla birlikte kullanmak istiyoruz. İnsani yardımların milli gelire oranı açısından dünyada ilk sıralarda yer alıyoruz. Dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundayız.

Müttefiklerimizle ilişkilerimizi, müttefikliğin ruhuna yakışır şekilde ilerletmek istiyoruz.
Güvenlik politikamızın en önemli dayanağı olan NATO İttifakına, 60 yılı aşkın süredir son derece önemli katkılar sunuyoruz.

"Uzak veya yakın demeden, tüm ülkelerle ilişkiler geliştiriyoruz"

Avrupa Birliği üyeliği, bizim için başından beri stratejik bir dış politika hedefi oldu, olmayı da sürdürmekte. Dün yaptığımız Reform Eylem Grubu toplantısıyla bu konudaki kararlılığımızı bir kez daha gösterdik. Uzak veya yakın demeden, tüm ülkelerle ilişkiler geliştiriyoruz. Afrika’ya, Latin Amerika’ya ve Asya’ya yönelik açılım politikalarımızla, tüm dünyayla ilişkilerimizi geliştirmeyi hedefliyoruz.

"Bugün dünyada 242 dış temsilciliğe sahip bir ülke konumundayız"

Tarihi, kültürel ve gönül bağlarımızın bulunduğu coğrafyaların hiçbirine kayıtsız değiliz. Bugün dünyada 242 dış temsilciliğe sahip bir ülke konumundayız. Bunları, birbirinin alternatifi değil, tamamlayıcısı olarak görüyoruz.

Karşılıklı anlayış, hoşgörü ve samimiyet, sorunların çözümünün temel şartıdır. Bunun, bireyler arasında olduğu kadar ülkeler arasında da mümkün olduğuna yürekten inanıyorum. Bu gerçeği dış politika yaklaşımlarımızın temeline koyduğumuz oranda, uluslararası alandaki sorunların çözümünde ilerleme kaydedebiliriz.

"Türkiye, sözüne ve dostluğuna güvenilir bir ülkedir"

Siz kıymetli dostlarımızla işte bu anlayış zemininde buluşarak birlikte çalışmaya hazırız. Türkiye, sözüne ve dostluğuna güvenilir bir ülkedir. Bizim tek istediğimiz, “dostumuz” olduğunu söyleyenlerin dostluğunu, “müttefikimiz” olduğunu ifade edenlerin müttefikliğini görmektir.

"Temsilciliklerimizin sayısını artırarak, partiler arasındaki diyaloğu geliştirmek niyetindeyiz"

En çok üzüldüğümüz ve tahammül edemediğimiz husus, yüzümüze başka konuşulması, arkamızdan başka iş çevrilmesidir. Bir kez daha altını çizerek belirtiyorum, Türkiye sizlerin her birinin dostudur, öyle olmak ve öyle muamele görmek istemektedir. Biz de AK Parti olarak, yurt dışındaki dost ve kardeş toplumlar yanında partilerle de ilişkilerimizi geliştirecek adımlar atıyoruz. Bu çerçevede Almanya-Berlin’de Meryem Göka, İngiltere-Londra’da Abdurrahim Boynukalın arkadaşlarımızı parti temsilcimiz olarak görevlendirdik. Temsilciliklerimizin sayısını artırarak, partiler arasındaki diyaloğu geliştirmek niyetindeyiz.

Bu düşüncelerle bir kez daha Ramazan ayının, İslâm alemi ve tüm insanlık için daha huzurlu bir geleceğin müjdecisi olmasını temenni ediyorum. 

Kaynak: TRT Haber

Popular Articles

Latest Articles