P­r­o­f­.­ ­D­r­.­ ­C­e­y­l­a­n­,­ ­d­e­f­i­n­e­c­i­l­e­r­i­ ­u­y­a­r­d­ı­:­ ­T­a­ş­ı­n­ ­i­ç­i­n­d­e­ ­a­l­t­ı­n­ ­o­l­m­a­z­ ­-­ ­S­o­n­ ­D­a­k­i­k­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­

P­r­o­f­.­ ­D­r­.­ ­C­e­y­l­a­n­,­ ­d­e­f­i­n­e­c­i­l­e­r­i­ ­u­y­a­r­d­ı­:­ ­T­a­ş­ı­n­ ­i­ç­i­n­d­e­ ­a­l­t­ı­n­ ­o­l­m­a­z­ ­-­ ­S­o­n­ ­D­a­k­i­k­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­ ERZURUM Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Prof.

Turgay İPEK/ERZURUM, (DHA) - ERZURUM Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, kısa yoldan zengin olmak isteyenlerin defineciliği meslek haline getirdiğini söyledi. Ceylan, "Tahrip edilen tarihi eseri geri döndürmek mümkün değil. Defineciler, zannediyorlar ki taşı kırarsak içinden altın çıkacak. Öyle teknoloji henüz dünyada olmadı. Bunların içinde altın yok. Artık tarihimize zarar vermekten vazgeçin" dedi.

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Tarihi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaklaşık 25 yıldır tarihi ve arkeolojik araştırmalar yaparak, tüm canlıları fotoğraf ve video kaydına aldıklarını söyledi. Prof. Dr. Ceylan, Doğu Anadolu'da başlayan ve Orta Asya'da devam eden çalışmalar sırasında yaklaşık 400 bin kilometre yol katettiklerini belirtti. Bu araştırma sürecinde yaklaşık 500 binin üzerinde envantere sahip olduklarını kaydeden Ceylan, Türkiye tarihinin yazılmasında öneme sahip yerlerin defineciler tarafından yok edilmesinin, geçmiş ve geleceğe yönelik tahrip süreci olduğunu vurguladı.

Prof. Dr. Ceylan, "Herkes bir efsanenin peşinden koşuyor. Defineciler; keçi bezemeli kaya üstü resimleri, koyun, koç gibi mezar taşlarını içinde altın olabileceğini düşünüp, kırarak, tarihimize zarar veriyorlar. Buradan tekrar söylüyorum; bunların içinde altın yok, artık tarihimize zarar vermekten vazgeçin" diye konuştu.

'TAHRİP EDİLEN ESERİ GERİ DÖNDÜRMEK MÜMKÜN DEĞİL'

Definecilerin tarihçileri zor durumda bıraktığını belirten Prof. Dr. Ceylan, "Biz bir tarihi eseri, tarihe mal etmek için kilometrelerce yolu katediyoruz. Yetişemediğimiz yerler tahrip ediliyor, kırılıp, dökülüyor. Erzurum'un bir bölgesinde kaya resimleriyle ilgili bir duyum almıştık, tam kışa girmek üzere olduğumuz için gidemedik. Kaya resimleri yüksek bir dağın güney yamacına kazınmıştı. Duyunca oldukça heyecanlanmıştık; ancak karın yağmış olması, çalışmamızı erteledi. Bahar geldiği vakit harekete geçtik. Gittiğimizde taş üstünde taş kalmamıştı. Maalesef 4 bin yıllık eserler tamamen tahrip edilmişti. Bunlar çok çok önemli belgeler. Artık tarihi taştan okuma dönemine geçtik. Tahrip edilen tarihi eseri geri döndürmek mümkün değil" dedi.

'İNSANLAR DEFİNECİLİK HASTALIĞINDAN KURTARILMALI'

Kısa yoldan zengin olmak için tercih edilen defineciliğin, son 10 yıl içinde 'bulaşıcı hastalık' haline geldiğini dile getiren Prof. Dr. Ceylan, şunları söyledi:

"Defineciler, efsanelerle dolaşıyor. Günümüzde kendisini 'araştırmacı' diye tanımlayanlar var. Bu gibi kişiler araştırma izni olmadığı halde çeşitli yerlere gidip, gördükleri tarihi bir yeri 'İlk defa bulduk' diye haber yapıyor. Bunların 'Yeni bulduk' dediği şeylerin çoğu kayıt altında. Onlar gittikten sonra böyle haberler de çıkınca defineciler orayı delik deşik ediyor. Bu tip çalışmaların bilimsel boyutta yapılmasının faydası var. Doğu'da araştırma yaptığımız bölgelerdeki okulları ziyaret ediyoruz ve yeni neslin böyle bu işlere tevessül etmemesi gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Yeni nesil için tarihi eserlerimiz ortak mirastır, korunması gereklidir. Halkımız elinde kazma kürekle dolaşmaya başladı. İnsanlar bu definecilik hastalığından kurtarılmalıdır. Halkı bilinçlendirmek için çalışmalar yapılması önemlidir. Bu konu sadece üniversitelerin görevi değil bütün kurumların görevi olmalı, insanlar aydınlatılmalıdır. Tonlarca ağırlığındaki taşların içinde altın olmadığı bilinmelidir. Defineci, koyun, koç heykelini kırıyor, içinde altın arıyor. Bu heykeller mezar geleneğidir. Mezar taşlarında altın olması mümkün değildir. Düşünün ki insanlar artık dedelerine ve atalarına ait mezarları kırmaya başladılar. 'Köyün mezarlığında yatan kim?' diye sorduğumuzda 'Dedelerimize ait' diyorlar. Mezarlığa gidip gördüğümüzde kaçak kazılar var. Bakıyorsunuz; atalarına ait koyun ve koç heykellerini kırıyorlar, türbe ve kümbetleri tahrip ediyorlar. Çalışmak yerine kolay yoldan zengin olma hayalleriyle uğraşıyorlar. Herhangi bir köyden veya şehirden biri zengin olduğunda 'Gömü buldu, zengin oldu' diye dedikodu ortaya çıkarılıyor. Bu gibi teşvik edici unsurlara insanlarımız inanmamalı, çalışarak emeği karşılığını alma durumunda olmalı ve geçmişimize, geleceğimize zarar vermekten vazgeçmeliler."

Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, kültür varlıkları envanterine giren yerleşmelerde yapılan kaçak kazılara direkt ceza uygulandığını belirterek, definecilik yapanlara karşı cezaların artırılmasının önemine dikkat çekti.


Popular Articles

Latest Articles