R­e­c­e­p­ ­T­a­y­y­i­p­ ­E­r­d­o­ğ­a­n­:­ ­T­ü­r­k­i­y­e­­n­i­n­ ­y­a­k­ı­n­ ­t­a­r­i­h­i­n­e­ ­y­ö­n­ ­v­e­r­e­n­ ­s­i­y­a­s­e­t­ç­i­ ­-­ ­D­ü­n­y­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­i­

R­e­c­e­p­ ­T­a­y­y­i­p­ ­E­r­d­o­ğ­a­n­:­ ­T­ü­r­k­i­y­e­­n­i­n­ ­y­a­k­ı­n­ ­t­a­r­i­h­i­n­e­ ­y­ö­n­ ­v­e­r­e­n­ ­s­i­y­a­s­e­t­ç­i­ ­-­ ­D­ü­n­y­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­i­ Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugüne kadar Türkiye'de seçimlerde en başarılı olmuş lider. Erdoğan, 24 Haziran ya da en geç 8 Temmuz akşamı, siyasi kariyerinin en önemli seçimini de kazanarak Türkiye Cumhuriyet'in kuruluşunun 100'üncü yılı olan 2023'e de Cumhurbaşkanı olarak girmek istiyor.

Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mart ayında başbakanlığı dönemi de dahil olmak üzere görevde en uzun süre kalan lider unvanını almış ve bu klasmanda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü geride bırakmıştı.

Erdoğan, 24 Haziran'da kimilerine göre sadece erken, kimilerine göre ise baskın seçimden zaferle çıkarak Cumhuriyet'in kuruluşunun 100'üncü yılı olan 2023'e de Cumhurbaşkanı olarak girmek istiyor.

12'nci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) oluşturduğu, Büyük Birlik Partisi'nin (BBP) de katıldığı Cumhur İttifakı'nın adayı. 10 Ağustos 2014'te Türkiye'nin halkoyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı olmuştu.

Ancak yaklaşık yüzde 52 oyla kazandığı son cumhurbaşkanlığı seçiminde bu kez karşısında, hapisteki eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın dışında "çatı aday" Ekmeleddin İhsanoğlu yok.

Erdoğan'ın karşısında bu kez Demirtaş'ın yanı sıra Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Yalova Milletvekili Muharrem İnce, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek de var.

Aslen Rizeli olan Erdoğan, 26 Şubat 1954'te İstanbul'da doğdu. 1973'te İstanbul İmam Hatip Lisesi'ni bitirdi. 1981'de de Marmara Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi'nden mezun oldu. Okul yıllığında adının geçmemesi ve okulda okuyanların o dönem Erdoğan'ı görmediklerini söylemesi, diploması ile ilgili bazı tartışmaları da beraberinde getirdi.

Marmara Üniversitesi 2016'da bu konuda bir açıklama yaptı ve "Sayın Cumhurbaşkanımızın lisans düzeyinde 'dört yıl' eğitim veren 'Ticari Bilimler Fakültesi'nden' mezun olduğu sabittir" dedi.

1969-1982 yılları arasında amatör olarak futbol da oynayan Erdoğan bir röportajında, Tomislav Kaloperoviç'in teknik direktör olduğu dönemde (1976-1978) Fenerbahçe'den teklif aldığını ancak babası izin vermediği için profesyonel futbolcu olamadığını söylemişti.

Profesyonel bir futbolcu olsaydı politik yaşamı ne yönde ilerlerdi bilinmez ama Erdoğan genç yaştan itibaren hep siyasetle ve toplumsal sorunlarla ilgili oldu. 1970'li yıllarda Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) öğrenci kollarında görev yapan Erdoğan, daha sonra Milli Selamet Partisi'nin (MSP) önce Beyoğlu, sonra da İstanbul Gençlik Kolları Başkanı oldu.

Siyasi yaşamına ara vermesini sağlayan gelişme 12 Eylül 1980'deki askeri darbeydi.

MSP'nin devamı niteliğindeki Refah Partisi'nin 1983'te kurulmasının ardından Erdoğan'ın yıldızı yine önce Beyoğlu ilçe, sonra da İstanbul il başkanlığı üzerinden parlamaya başladı.

Ancak 1986'daki ara seçimde milletvekili, 1989'daki yerel seçimde de Beyoğlu Belediye Başkanı seçilemeyen Erdoğan'ı 1991'de daha da tatsız bir sürpriz bekliyordu.

Genel seçimde İstanbul'da bölgesinde Refah Partisi'nin 1. sıradaki adayı olan Erdoğan, partisi TBMM'ye girse de, o dönemki seçim sistemi gereği, tercihli oylarda aynı listede yer alan Mustafa Baş'a geçildiği için Meclis dışı kaldı.

Peki Recep Tayyip Erdoğan, 1991'de milletvekili seçilseydi, 1994'te partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olur muydu?

Bu da bilinmez doğrusu ancak Erdoğan'ı Erdoğan yapan, partisinin kampanyası sırasında "Refah'ın vakti geldi" dediği bu seçim oldu. Erdoğan yüzde 25 oy olsa da; ANAP'ın adayı İlhan Kesici, SHP'nin adayı Zülfü Livaneli ve DYP'nin adayı Bedrettin Dalan gibi güçlü rakipleri geride bıraktı.

1994'teki seçim zaferi sonrası Recep Tayyip Erdoğan

Göreve başladıktan kısa süre sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait bir mekânda açılan resim sergisinin kokteylinde içki servisine izin vermeyen Erdoğan, bunun nedenini şu sözlerle açıklamıştı:

"Ben bu şehrin yalnızca belediye başkanı değilim, aynı zamanda imamıyım ve başkalarının günahlarından da sorumluyum."

Erdoğan ise belediye başkanlığı süresince İstanbul'un su, çöp ve hava kirliliğini sorununu çözmekle, trafik sorunun çözümünde önemli adımlar atmakla ve tüm bu yatırımları yaparken belediyenin borçlarını da büyük ölçüde ödemekle övündü. Refah Partisi'nin 1995'te yapılan genel seçimden birinci parti çıkması ve iktidarın büyük ortağı olması da Erdoğan'ı rahatlattı.

Ta ki 1997 yılına kadar…

1997'de Erdoğan için çok önemli iki gelişme yaşandı.

Bunların ilki, Necmettin Erbakan'ın başbakanlığındaki (Doğru Yol Partisi'yle kurulan) Refah-Yol hükümetinin "post-modern darbe" olarak da adlandırılan 28 Şubat süreci sonrası düşmesiydi. İkincisi ise 6 Aralık 1997'de (6 yıl sonra milletvekili seçileceği) Siirt'te bir açık hava toplantısında okuduğu bir dörtlükle hapse girmesiyle sonuçlanan yargı süreci oldu.

"Minareler süngü, kubbeler miğfer, Camiler kışlamız, mü'minler asker, Bu ilâhi ordu, dinimi bekler Allahu Ekber, Allahu Ekber" ifadeleri üzerine hakkında soruşturma başlatılan Erdoğan ertesi yıl önce 1 yıl hapis ve 860 bin TL ağır para cezasına, sonra 10 ay hapis ve 176 milyon 666 bin 666 TL para cezasına, daha sonra da 4 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı.

Yargıtay'ın da onayı sonrası Erdoğan siyasi yasaklı olurken, Hürriyet gazetesi 24 Eylül 1998 tarihli sayısında Cumhurbaşkanı'nın yıllarca ağzından düşürmediği ve ilerki yıllarda düzenli olarak yapacağı Muhtarlar Toplantıları'na ilham kaynağı olan manşet ve sürmanşetle çıkmıştı:

"Siyasi hayatı bitti… Muhtar bile seçilemez."

Kapatılan Refah Partisi'nin yerine kurulan Fazilet Partisi'nin adayı Ali Müfit Gürtuna İstanbul'un yeni belediye başkanı seçildiğinde Recep Tayyip Erdoğan, Kırklareli Pınarhisar Cezaevi'ndeydi.

4 ay 10 gün hapis yatan Erdoğan, siyasi yasağı sürdüğü için milletvekili adayı olamayıp yine Meclis'e giremedi. Ancak zamanla Fazilet Partisi yönetimine isyan bayrağını açan Yenilikçiler ekibinin önde gelen isimlerinden biri oldu.

14 Mayıs 2000'de yapılan partinin ilk kongresinde Erbakan'ın adayı Genel Başkan Recai Kutan 633 oyla yeniden göreve seçilse de, daha önce Refah-Yol hükümetinde Devlet Bakanı olan Kayseri Milletvekili Abdullah Gül 521 oy aldı. Erdoğan, Gül'ü destekleyenler arasında öne çıkan isimlerden biri olurken, bu kongre 14 Ağustos 2001'de AKP'nin kurulmasına giden yolun da başlangıcı oldu.

Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan

Erdoğan'ın liderliğindeki AKP kendisini "muhafazakâr demokrat" kimliğe ve vizyona sahip bir kitle partisi olarak tanımlamıştı. Partinin kısa sürede tek başına iktidara gelmesinde dönemin iç ve dış konjonktürünün büyük etkisi oldu.

Kasım 2000 ve Şubat 2001'deki ekonomik krizler ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin zorlamasıyla 3 Kasım 2002'de yapılan erken seçim dönemin koalisyon ortaklarını (DSP, MHP ve ANAP) eritti. DYP'nin de yüzde 9,5 oyla yüzde 10 barajına takılmasıyla Meclis'e sadece AKP ve CHP girebildi.

AKP yüzde 34 oyla iktidara geldi, TBMM'de ise üçte iki çoğunluğu elde etti.

ABD'deki 11 Eylül saldırılarının ardından nüfusunun çok büyük çoğunluğu Müslüman olan demokratik bir ülke olarak Türkiye Batı'da başarılı bir model olarak görülmeye başlanmıştı.

Erdoğan, partisinin iktidara gelmesinden beş hafta sonra 10 Aralık 2002'de sadece AKP Genel Başkanı olmasına rağmen Beyaz Saray'da dönemin ABD Başkanı George W. Bush tarafından ağırlandı.

AKP'nin ilk başbakanının Abdullah Gül olmasının nedeni ise Recep Tayyip Erdoğan'ın daha önce aldığı hapis cezası nedeniyle hala siyasi yasaklı olmasıydı.

Yasağının kalkmasına CHP'nin de destek verdiği Erdoğan, 9 Mart 2003'teki seçimde Siirt'ten milletvekili seçildi. Gül'ün istifasının ardından 5 gün sonra da 59. Hükümeti kurarak Başbakan oldu.

Erdoğan'ın 2003 yılında yaptığı 'Milli Görüş gömleğini çıkardık' açıklaması, AKP'nin temsil ettiği yeni siyasi çizgi açısından dikkat çekici bulundu.

Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP'nin 15 yıllık iktidarı 4 farklı dönemde incelenebilir;

AKP'nin birinci dönemine damga vuran gelişme, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik süreci kapsamında gerçekleştirdiği reformlar ve 2005'te birlikle üyelik müzakerelerine başlanmasıydı.

İkinci dönemde ise yasama ve yürütmenin ardından yargı ve güvenlik bürokrasisi üzerinde de, Fethullah Gülen Cemaati'nin desteğiyle sağlanan hakimiyetle özellikle Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarıyla ordunun siyaset üzerindeki etkisinin azaltılmasına yönelik adımlar atıldı.

AKP ile cemaat arasındaki çatlağın su yüzeyine çıktığı üçüncü dönemde iktidar partisi, "askeri vesayetin yerini sivil vesayetin almasıyla" suçlandı. Gezi protestoları sonrası muhalefet üzerindeki baskılar daha da arttı, 17-25 Aralık operasyonları ile AKP ve Gülen Cemaati arasındaki ipler tamamen koptu. Erdoğan'ın yıllar sonra cemaate atfen "Ne istediler de vermedik" demesine rağmen…

Dördüncü ve son dönemde ise önce AKP'nin ilk kez Meclis'te çoğunluğu yitirdiği 7 Haziran 2015'teki genel seçim sonrası çözüm süreci çöktü. Sonra da, 15 Temmuz darbe girişimi öncesi gündemde olmayan cumhurbaşkanlığı sistemi, muhalefetin "sivil darbe" olarak nitelendirdiği OHAL koşullarında gündeme getirildi ve "mühürsüz oy" tartışmasının damga vurduğu referandumda kabul edildi.

Özellikle AKP'nin ikinci döneminden itibaren Recep Tayyip Erdoğan, cumhuriyet tarihinin en etkili siyasi figürlerinden biri oldu.

Erdoğan'ı Erdoğan yapan özelliklerin belki de başında sık sık yaptığı çıkışlar, girdiği polemikler ve pragmatik bir siyasetçi olarak dönem içinde "zamanın ruhuna göre" aldığı birbirinin zıttı kararlar geliyor.

Türkiye, 2008'de Erdoğan'ın yönetiminde İsrail ve Suriye arasında arabuluculuk yapıyordu. Erdoğan ertesi yıl Davos'ta dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e " One minute" çıkışını yaptı, Suriye'de iç savaş başladıktan sonra İstanbul'da İstinye Park'ı beraber açtığı, "Esad kardeşim" diye bahsettiği Beşar Esad'ı "Diktatör" ilan etti.

2010'da Türkiye-İsrail ilişkilerini dibe vurduran Mavi Marmara saldırısından 6 yıl sonra Erdoğan, adını vermeden Gazze'ye insani yardım götüren İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı'nı (İHH) eleştirdi, "Yardım götürürken bana mı sordunuz?" dedi.

2011'de Arap Baharı başladığında, Erdoğan birçok Arap ülkesinde en çok sevilen, posterleri taşınan, bazı yerlerde yetkililerin toplayamadığı kalabalıkları toplayan bir liderdi.

Ancak yıllar geçtikçe, eleştirdiği Arap ülkelerinin liderleri kadar acımasız olmakla suçlandı. Son dönemde Suriye'nin yanı sıra Irak, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkelerinin yıldızları da Erdoğan ile bir türlü barışmadı. Bununla birlikte araştırmalar, bölgede Erdoğan'a yönelik kamuoyu algısının yüksek olmaya devam ettiğini ortaya koydu.

İktidarının ilk yıllarında kendisini "Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı" olarak gören Erdoğan'ın liderliğinde zamanla Türk-Amerikan ilişkileri; Gülen'in iade edilmemesi, ABD'nin Suriye'de YPG'ye desteği ve "Reza Zarrab Davası" gibi nedenlerle belki de 1974'ten bu yana en düşük düzeye geriledi. Batı'da bazı çevrelerde Türkiye'nin NATO üyeliği sorgulanır oldu.

2015'te bir Rus uçağının düşürülmesiyle krize giren Türkiye-Rusya ilişkileri özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ise hızla gelişti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Erdoğan'ın en iyi geçindiği lidere dönüştü.

Türkiye, çok önemli reformları gerçekleştirerek Avrupa Birliği ile 2005'te tam üyelik müzakerelerine başladığında Başbakan Erdoğan'dı. Aynı Erdoğan zaman içinde "Bizim Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız kalmamıştır" dedi, müzakerelerin noktalanması ve idam cezasının geri getirilmesi gibi konularda referandumlar yapılabileceğini söyledi.

Kürt Sorunu'nun son bulması için cesaretle çözüm sürecini başlatıp devletin PKK'yla görüşmesini sağlayan da, 2015'teki kritik Dolmabahçe toplantısını doğru bulmadığını söyleyen de Recep Tayyip Erdoğan'dı.

Gazeteci örgütlerine göre ise, eleştirel medyaya tahammülü olmadı Erdoğan'ın… Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye 180 ülke arasında 2002'de 99'uncu sıradaydı. 2018'de ise 157'nciydi.

Erdoğan, 17-25 Aralık soruşturmaları sürecini dış güçlerin Gülen örgütlenmesi eliyle bir komplosu olarak yorumladı ve bu süreçte partinin oy kaybı yaşamını önlemeyi başardı.

Siyasi tarihe kazınan en önemli kararlarından biriyse, 15 Temmuz gecesi halkı sokağa çağırması ve girişim devam ederken kendisinin de Marmaris'ten İstanbul'a gitmesi oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın destekçilerinden biri

Erdoğan, destekçileri tarafından icraatlarıyla Türkiye'nin çehresini değiştiren "milletin adamı", hatta "asrın lideri" olarak nitelendirildi. Muhalifleri tarafından ise daha 1996'da "Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz…Demokrasi amaç değil araçtır" diyerek esas niyetini gösteren ve Türkiye'yi demokrasiden her geçen gün daha da uzaklaştıran baskıcı ve otoriter bir lider, hatta "diktatör" olarak görüldü.

Türkiye'de muhtemelen aynı anda hem bu kadar sevilip, hem de bu kadar nefret edilen başka bir lider de olmamıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 24 Haziran ya da en geç 8 Temmuz akşamı, ya siyasi kariyerinin en önemli seçimini de kazanarak Türkiye'nin parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı sistemine geçmesine fiiliyatta da son noktayı koyacak, ya da partisi AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana ilk kez yeni bir kavramla tanışacak: Muhalefet.


Popular Articles

Latest Articles