A­B­D­­n­i­n­ ­d­i­n­ ­ö­z­g­ü­r­l­ü­ğ­ü­ ­r­a­p­o­r­u­n­u­n­ ­s­a­t­ı­r­ ­a­r­a­l­a­r­ı­ ­-­ ­S­o­n­ ­D­a­k­i­k­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­

A­B­D­­n­i­n­ ­d­i­n­ ­ö­z­g­ü­r­l­ü­ğ­ü­ ­r­a­p­o­r­u­n­u­n­ ­s­a­t­ı­r­ ­a­r­a­l­a­r­ı­ ­-­ ­S­o­n­ ­D­a­k­i­k­a­ ­H­a­b­e­r­l­e­r­ ABD’nin “Uluslar arası Dini Özgürlük Raporu”nda Türkiye’de bazı önde gelen siyasi ve sosyal liderlerin tarikatler, cemaatler ve diğer İslami örgütlerle ilişkilerini devam ettirdikleri belirtildi.

Raporda PKK’dan terörist örgüt olarak bahsedilirken türban yasağıyla birlikte, devlet dairelerinde dini vecibeleri yerine getirmediği için ayrımcılığa uğrayan kamu görevlileri bulunduğu iddialarına değinildi. ABD raporunda, “Cumhurbaşkanlığı, silahlı kuvvetler, yargı ve devlet bürokrasisi dahil devletin temel kuruluşları, Anayasa’da ifadesini bulan, cumhuriyetin tarihi boyunca gelen ülkenin laiklik geleneğini savunmada rol oynamışlardır. Kimi durumlarda devletin unsurları seçilmiş hükümetin eylemlerine, laik devleti tehdit ettiği gerekçesiyle karşı koymuşlardır” denildi.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın dini özgürlük raporunda satır aralarında ilginç bilgiler de yer aldı.

-TARİKATÇI SİYASETÇİLER-

Raporun Türkiye’ye ayrılan bölümünde, “1920’lerin ortalarından itibaren yasaklanan Mistik Sufi ve diğer dini-sosyal tarikat ve cemaatler etkin ve yaygın olarak varlıklarını sürdürmüştür. Bazı önde gelen siyasi ve sosyal liderlerin tarikatler, cemaatler ve diğer İslami örgütlerle ilişkileri devam etti” denildi.

-TÜRKİYE YÜZDE 99 MÜSLÜMAN MI?-

Raporda Hükümet’e göre Türkiye’de nüfusun yüzde 99’unun, çoğunluğu Hanefi Sünni, Müslüman olduğu ancak farklı görüşler bulunduğu da belirtildi ve “İnsan hakları alanında bir sivil toplum örgütü olan Mazlum-Der ve çeşitli dini azınlık cemaatlerine göre Müslümanların gerçek oranı biraz daha aşağıda” ifadesi yer aldı.

-YAHUDİ DÜŞMANLIĞI-

Dini özgürlükler raporunda Türkiye’de milliyetçi duyguların bazen anti-Hristiyan ve anti-Semitik izler taşıdığı, Yahudi cemaati üyelerinin raporda incelenen dönemde de devam eden anti-Semitizm’de 2006 yazından itibaren önemli artış olduğunu belirttikleri kaydedildi. Raporda şöyle denildi:

“Cemaat liderlerine göre, İsrail’in Gazze’de Aralık 2008 ve Ocak 2009’daki saldırısını izleyen Yahudi işlerinin boykot edilmesi ve hükümet-destekli olaylar, anti-Semitik duyarlılığı yükseltti. Eskişehir’de bazı işyerlerine ‘Yahudiler, Ermeniler ve köpekler giremez’ şeklinde afişler astı. Ülkedeki Yahudi cemaati önderleri anti-Semitizmin doğrudan Orta Doğu’daki olaylarla ilintili olduğuna inanıyorlar ve Yahudi cemaati üyeleri bu olaylardan sorumlu tutulduklarını belirtiyorlar. Raporun Türkiye bölümünün satır aralarında kalan diğer ilginç kısımlar da şöyle:

“-Sünni Müslüman çoğunluğa ek olarak akademisyenler 10 milyon ile 20 milyon arasında, Şia ve Sünni İslam ile Anadolu’ya özgür diğer dini geleneklerden yönlerin bir arada bulunduğu bir inanç sisteminin izleyicileri olan Alevilerin bulunduğunu tahmin ediyorlar. Hükümet Aleviliği heterodoks bir Müslüman mezhebi olarak addediyor; bazı Alevi ve Sünniler Alevilerin Müslüman olmadığını iddia ediyor.

-Diğer dini gruplar daha çok İstanbul ve diğer büyük şehirlerde yoğunlaşmış durumda. Üye sayıları tamamen elde edilemese bile bu dini gruplar yaklaşık 500 bin Şii Caferi’yi, 65 bin Ermeni Ortodoks Hristiyan’ı, 23 bin Yahudi’yi, 15 bin Suriyeli Ortodoks Hristiyan’ı, 10 bin Bahai’yi, 5 bin Yezidi’yi, 3 bin 300 Yehova Şahidi’ni, 3 bin diğer Protestan mezheplerini ve 3 binden fazla Yunan Ortodoks Hristiyan’ı içeriyor. Aynı zamanda küçük, sayıları belli olmayan Bulgar, Nesturi, Gürcü, Roma Katolik ve Maruni Hristiyanlar da vardır. Bu dini azınlık cemaatleri arasında Irak mültecisi olan 3 bin Kaldean Hristiyanı da bulunmaktadır.

-ABD RAPORU PKK’YA “TERÖRİST” DEDİ-

-Güneydoğu’daki Suriyeli Hristiyanların sayısı 1990’dan önce daha fazlaydı, ancak hükümet yetkililerinin ve daha sonra terörist PKK’ya karşı savaşın etkisiyle, birçok Suriyeli Hristiyan İstanbul, batı ve kuzey Avrupa’ya ya da Kuzey ya da Güney Amerika’ya göçetti.

-Cumhurbaşkanlığı, silahlı kuvvetler, yargı ve devlet bürokrasisi dahil devletin temel kuruluşları, Anayasa’da ifadesini bulan, cumhuriyetin tarihi boyunca gelen ülkenin laiklik geleneğini savunmada rol oynamışlardır. Kimi durumlarda devletin unsurları seçilmiş hükümetin eylemlerine, laik devleti tehdit ettiği gerekçesiyle karşı koymuşlardır.

-Vakıflar Genel Müdürlüğü 161 azınlık cemaati vakfını kabul etmektedir. Bunların arasında 71 Rum Ortodoks vakfı, tahmini 48 Ermeni Ortodoks vakfı ve 12 Yahudi Vakfı bulunmaktadır. Suriye Hristiyan, Kaldean, Bulgar Ortodoks, Gürcü ve Maruni vakıfları da vardır.

-30 Temmuz 2008’de iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’ne karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Mart 2008’de açılan bir davada, Anayasa Mahkemesi AKP’yi Anayasa’yı ihlal eden antilaik eylemlerinden dolayı suçlu buldu. Altı yargıç partinin kapatılması yönünde oy kullandı, ancak Anayasa partinin kapatılması için en az yedi yargıcın oyunu gerekli kılıyor. 11 üyeli mahkeme partinin aldığı devlet yardımının yarısının kesilmesine karar verdi.

-Ordunun kimi üyeleri, yargı ve bürokrasinin diğer dalları İslami köktenciliğe karşı kampanyalarını sürdürdü. Bu grup dini köktenciliği laik devlete bir tehdit olarak görüyor. Milli Güvenlik Konseyi ve Türk Genelkurmayı dini köktenciliği kamu güvenliği için bir tehdit olarak kategorize ediyor.

-Yetkililer üniversite öğrencileri ve kamu binalarındaki memurlar için uzun süredir uygulanan türban yasağını sürdürüyorlar. Bu konuda ısrarcı olan hemşire, öğretmen gibi kişiler disipline verilebiliyor ya da işlerini kaybedebiliyor. Aynı zamanda bakanlık binalarında üstleri tarafından İslami dini uygulamalara yeterince uymadıkları gerekçesiyle ayrımcılığa tabi tutulan çalışanlarla ilgili onaylanmamış haberler bulunmaktadır.

-Yerel yetkililerin İslam’dan başka bir dine geçmek isteyen kişileri, kimlik kartlarını alırken rahatsız ettiklerine ilişkin haberler bulunmaktadır. Bazı Müslüman olmayan kişiler kimliklerinde dini bağlılıklarını ortaya koymalarının kendilerini taciz ve ayrımcılığa maruz bıraktığını iddia etmektedirler.

-Yahudiler ve Hristiyanlar dini uygulamalarını serbestçe yerine getirmektedirler ve günlük hayatta karşılaştıkları ayrımcılık azdır, ancak İslam’dan bir başka dine dönen vatandaşlar sık sık ailelerinden ya da komşularından kaynaklanan bir tür toplumsal taciz ya da baskıyla karşılaşmaktadırlar. Müslüman olmayan dini gruplara girmek sosyal olarak kabul edilemez ve bazen de tehlikelidir. ”


Popular Articles

Latest Articles