C­a­d­ı­ ­a­v­ı­ ­h­a­k­i­m­i­y­d­i­,­ ­k­u­r­b­a­n­ı­ ­o­l­d­u­:­ ­D­o­k­t­o­r­ ­F­l­a­d­e­’­n­i­n­ ­d­r­a­m­a­t­i­k­ ­y­a­ş­a­m­ ­s­e­y­r­i­

C­a­d­ı­ ­a­v­ı­ ­h­a­k­i­m­i­y­d­i­,­ ­k­u­r­b­a­n­ı­ ­o­l­d­u­:­ ­D­o­k­t­o­r­ ­F­l­a­d­e­’­n­i­n­ ­d­r­a­m­a­t­i­k­ ­y­a­ş­a­m­ ­s­e­y­r­i­

Batı Avrupa’da on binlerce insan 1480 ve 1750 yılları arasında cadı avı olarak bilinen suçlamalarla yerel mahkemelerde yargılanıp, yakılarak infaz edildi. Cadı avının en şöhretli acılarından birisini ise Dieter Flade yaşadı. En ince ayrıntılarına kadar mahkeme kayıtlarına geçen Flade’nin yaşadıkları, cadı avı kurbanlarının maruz kaldığı tahammül edilmez ıstırapların tarihi bir vesikası.

Bugünkü Almanya topraklarında 16. yüzyılın sonlarına doğru tarihe ‘’kücük buz çağı’’ olarak geçen soğuk hava koşulları hakimdi. Hava sıcaklığının aşırı düşmesi yeterli buğday ve tahılın üretilememesi, hayvancılığın ağır darbe alması, halk için açlık ve sefalet anlamına geliyordu. Açlıktan gücünü kaybedip vücut direnci düşen halk tifo, dizanteri, sıtma ve veba salgınları nedeniyle kitleler halinde hayatını kaybetti. Sokaklar donan ve açlıktan ölen insanlarla doluydu. Nürnberg’de 1561-1585 tarihleri arasında nüfusun yarısı veba salgını nedeniyle hayatını kaybetti.

Hayatın seyri ve anlamının dini argümanlarla açıklandığı o yüzyılda kilise yaşanan tüm felaketlerin Hıristiyanlara karşı savaş açan, şeytanla işbirliği yapan cadılar ve büyücüler aracılığı ile olduğunu anlatıyordu. Bu anlatıya göre şeytanın çocukları, cadılar ve büyücülerle geceleri bir araya geliyor, sefahat alemleri yapıyor, tarım hasadını yok ediyor, insanlar ve hayvanlara zarar veriyordu. Bu sefahat alemlerine Cadılar Şabatı ismi verilerek Yahudiler de büyü, cadılık ve şehvet günahları ile ilişkilendiriliyordu.

Küçük prensliklerin yönetiminde sefalet, açlık ve ölüm içinde kıvranın halk idarecilerden bu gizli güçlerle mücadele etmelerini talep etti. Prenslikler hem halktan hem de kiliselerden gelen bu baskı üzerine cadı avına başladı. Gerçi cadı avı Hristiyan tarihinde hep vardı ancak gerçek bir histeriye dönüşmesi 16. yüzyılın sonlarında oldu ve 18. Yüzyılın ortalarına kadar sürdü.

yeni-proje-5.jpg

Cadı avı ile ilgili sayısız arşiv malzemesi var ve “şeytanla işbirliği yapan’’ binlerce kurbanın dramatik hikayesi mahkeme kayıtlarıyla belgelenmiş durumda. Bu mahkemeler, prensliklerin himayesinde kurulan dünyevi ‘’jüri mahkemeleri’’.. Akıllara durgunluk veren dramatik yargılanma ve infazların bulunduğu bu literatürde en ilginç vakalardan birisi, şeytanla işbirliği yapan kişilerin yargılandığı jüri mahkemelerinde hakimlik yapan Doktor Dietrich Flade’nin başına gelenler.

Almanya’nın Trier kentinde zengin, üniversite hocası, prenslik konseyi üyesi ve aynı zamanda jüri mahkemelerinde hakim olan Doktor Flade şeytanla işbirliği yaptığını işkenceyle itiraf eden çok sayıda kadın ve erkeği ölüme mahkum etti. Kurbanlar usul olduğu üzere etrafına odun ve çalılıklar konulan bir kazığa bağlanıp yakılarak öldürüldü.

yeni-proje-6-001.jpg

Flade’nin hayatını kabusa döndürecek gelişmeler Trier’e yeni vali olan Johann Zandt von Merl’in cadı avını bizzat üstlenmesiyle başladı. Büyü yapmakla yargılanan 15 yaşındaki Weiskirchenli Matthias işkenceyle yapılan sorgulamasında şeytana uyduğunu ve birçok kez Cadı Şabatı’na katıldığını itiraf etti. Bu alemlere saygın şahsiyetlerin de katıldığını ve bunlardan birisinin daha önceden tesadüfen gördüğü Dietrich Flade olduğunu ifadesine ekledi. Zandt bu fırsatı kaçırmadı ve muhtemelen şahsi husumet duyduğu Flade’ye karşı sorgulamak üzere Matthias’ı Trier kentine getirtti.

Gerçi bir kişinin isim vermesi yargılanmak için yetiyordu ancak Doktor Flade saygın, zengin ve tanınan isim olduğu için soruşturmayı yürüten valinin başka şahitlere de ihtiyacı vardı. Bu 'şahitler'sa sürede bulundu ve yaklaşık 26 kişi Falde’yi Cadı Şabatı’nda gördüklerini söyledi.

Bu ifadeler sonrası Flade’nin başına gelen her şey mahkeme kayıtlarında bulunuyor ve günümüze kadar ulaşmış durumda. Ancak Flade’nin neden böyle bir suçlamaya maruz kalmış olabileceği sadece tahmin edilebiliyor. Fakirlik içinde bulunan Trier’de bolluk ve zenginlik içinde yaşayan Flade’yi kıskananların bu suçlamayı yapmış olabileceği tahmin ediliyor. Bir başka teori ise Flade’nin hakimlik döneminde işkence gören mağdurların intikam almayı istemiş olabilecekleri. Flade’den borç alan çok sayıda hakim arkadaşının da kendisine komplo kurmuş olabileceği teoriler arasında.

yeni-proje-4-001.jpg

Soruşturmayı sürdüren vali Zandt von Merl Nisan 1588’de hızla bulduğu şahitlerden birisi olan Margarete Merten’in ifadesini yeterli buldu ve Flade’nin yargılanmasına karar verdi. Merten, Flade’nin Paskalya Bayramı Yeşil Perşembe gününde altın bir faytonla cadıların dans meydanına gittiğini gördüğünü söyledi. Merten bununla da yetinmeyerek, Doktor Flade’nin burada topraktan yaptığı solucanlarla tahıl hasadını harap ettiğini, ayrıca dokuz yıl önce büyük bir fırtınayı başlatıp 46 ineğin telef olmasına neden olduğunu da beyan etti. Merten’in ifadesinde Flade ve arkadaşlarının dört haftalık bir bebeği mezarından çıkarıp, kalbini kesip aldıkları ve kızartıp yedikleri de yer alıyor.

Flade bu ifadenin kendisi için ne anlama geldiğini gayet iyi biliyordu. Vali tarafından önceleri ev hapsinde tutulan Flade iki kez şehirden kaçmaya kalkışıp yakalandı. Teoloji fakültesinden de görüş alan vali, Flade’yi vilayet binasının bodrumundaki hücreye kapattı. Bu hücrede aylarca kalan Flade kimseyle görüştürülmedi ve işkenceyle ifadesi alındı.

Flade’nin mahkemesi 17 Ağustos 1589’da saat 14.00’da başladı. Vali Zandt suçlamaları ve soruşturma sonuçlarını okudu. Cadı avı mahkemeleri sıkı kurallara tabiydi. Mahkemenin zanlıyı ölüm cezasına çarptırabilmesi için suçlarını ispat etmesi gerekiyordu. İspatlanması gereken suçlar felaket büyüsü yapmak, Cadı Şabatına bizzat iştirak etmek, şeytanla cinsel ilişkiye girmek gibi suçlardı. Ayrıca mahkemenin tespit etmesi gereken en önemli suç da zanlının etin cazibesi (şehvet) nedeniyle şeytanın tuzağına düşüp düşmediğinin tespit edilmesiydi.

Flade sürekli suçsuz olduğunu söylüyordu ancak kendisine yapılan yoğun işkenceler ve işkence tehditleri gözünü korkutmuştu. Ayrıca bu işkenceler esnasında kaburga kemikleri kırılan Flade mahkemenin istediklerini söylemek zorunda kaldı. Birçok aile üyesinin (eşi, oğlu, kardeşi, kız kardeşi ve eniştesi veba nedeniyle ölmüştü) hayatını kaybetmesi nedeniyle büyük acılar yaşadığını ve şeytanın da bu zafiyetini kullanarak kendisini kandırdığını söylemek zorunda kaldı. Cadı Şabatlarına katıldığını da mahkemeye beyan etti.

yeni-proje-3-001.jpg

Ancak mahkeme için bu itiraflar yeterli değildi. Flade’nin elleri arkasından bağlanıp bir iple tavana çekilip havada asılı kalıyordu. Flade acılar içinde tekrar tekrar suçlarını itiraf ederken, mahkeme kendisine bunun sadece bir başlangıç olduğunu eğer suçlarını tam olarak itiraf etmezse daha fazla işkence yapılacağı tehdidini yapıyordu.

Tavana çekme işe yaramayınca Flade’nin ayak parmakların işkence aletleri ile sıkıştırılıyor çeşitli işkence aletleri ile tahammül edilmez acılara maruz bırakılıyordu. Flade bu acılardan kurtulmak için her seferinde başka ayrıntılar uydurmak ve isimler vermek zorundaydı.. Flade’nin verdiği isimler arasında, dans gecelerine birlikte katıldıklarını söylediği çok sayıda kadın ve erkeğin yanında, belediye başkanı ve katedral dekanı gibi birçok üst sınıf insan da bulunuyordu. Mahkeme bu itirafları bir hüküm vermek için yeterli buldu.

Hakimler 18 Eylül 1589’un sabah saatlerinde Flade’nin yakılarak öldürülmesine karar verdi. Bu hükmü duyunca dizleri üzerine çöken Flade mahkemeden merhamet diledi. Flade’nin bu dileği kabul edildi ve kendisinin önce boğulup sonra yakılmasına karar verildi. Normalde bu suçu işleyenler canlı canlı yakılıyordu.

Flade’nin bu hüküm sonrasında mecali kalmadığı halde yakılacağı yere yürüyerek gitmek istediği bildiriliyor. Görgü tanıkları Flade’nin yakılacağı yere geldiğinde toplanan insanlara, durumundan ibret almalarını ve şeytanın hilelerine ve oyunlarına gelmemelerini söylediği aktarıyor. Cellat bu sözlerden sonra Flade’yi kazığa bağladı gözlerini kapatarak kendisin boğdu. Sonra da ceset halkın gözü önünde yakıldı. Birçok kişi daha Flade’nin vermek zorunda bırakıldığı ifadeler nedeniyle mahkeme tarafından yakılarak infaz edildi.

yeni-proje-7-001.jpg

Flade’den sonra da cadı avı devam etti. 1626 yılındaki ağır hava koşulları ve otuz yıl savaşları nedeniyle on binlerce insan özellikle Maniz, Würzburg ve Köln bölgelerinde cadı ve büyücülük suçlamaları nedeniyle hayatını kaybetti. Almanya’da cadılık suçlamasıyla ölüm cezası en son 1775 yılında verildi. Ancak bu ceza uygulanamadı çünkü ölüm cezasına çarptırılan kadın yakılmadan hapiste hayatını kaybetti.

Flade vakasının yankıları ise yıllarca sürdü. Flade ölümünden birkaç gün önce yazdığı vasiyetnamesinde ruhunu kurtarmak istediğini kaydetti. Ölümüne neden olan hakimlere, jüri üyelerine, hatta Prens Üçüncü Johann’a bile duvar halılar bıraktı. Prenslik yöneticileri servetinin çoğuna el koydu. Hatta Trier kentine verdiği 4 bin altın guldenlik borç senedine bile el konuldu. Trier şehri günümüzde bile bu senedin yıllık faizi yaklaşık 362,50 euroyu heryıl Katolik Kilisesi’ne ödüyor.

Popular Articles

Latest Articles