S­o­s­y­a­l­ ­M­o­l­o­z­

S­o­s­y­a­l­ ­M­o­l­o­z­

Dünyayı satır ineği bonfile sanan bir sosyal moloz nesil yetişiyor.

Türkiye’de şu anda hiç çalışmadan okul öncesinden üniversite sonuna kadar eğitim almak mümkün. Disiplin yok. Davranış kontrolü yok. Başarısızlık üzerinden sınıfta kalma yok. Öğrenme merakı yok. Sosyolog August Thalheimer’in ‘sosyal moloz’ olarak nitelendirdiği bu öğrencilerle bir yaptırım gücü olmadan okullarda sadece öğretmenlerin uğraşmaları zamanla öğretmeni bitmişlik tükenmişlik sendromuna itiyor. Öğretmenin bitmişliğinin farkında olup bu durum telafi edilmiyor.

Günümüzde öğretmenler hem maddi hem manevi olarak verilen emeğin karşılığını alamıyor. Salgın sonrası hayat pahalılığı karşısında öğretmenlerin sorunlarının başında geçimsizlik geliyor. Tüm toplumun alım gücünün azalmasına paralel öğretmenlerin de alım gücü düştü. Maaşları hayat pahalılığı karşısında eridi, eriyor. Metropollerde yaşayan öğretmenler maaşlarıya neredeyse sadece kira paralarını ödeyebiliyor. Temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Sosyal ihtiyaçlarını karşılamak ise hak getire. Maddi yetersizlik; öğretmenlerde mesleki isteksizlik, motivasyonsuzluk, mutsuzluğu körüklüyor. Öğretmen maaşıyla ev-araba sahibi olmanın hayal olmasına gelecek kaygısı da eklenince öğretmen masasında mutsuzluk bir yoklama defteri gibi duruyor.

İtibar erimesi. Öğretmenlik toplum nezdinde olması gerektiği kadar değer görmüyor. Değer görmeme hali gün geçtikçe de sürüyor. Tuik verilerine göre Toplumun %55.7’si eğitimden memnun. Öğrenci karşısında öğretmenlerin itibarsızlaştırılması, popülist yaklaşımlarla öğretmenliği zedeleyen söylem ve uygulamalar. Ebeveynlerin çocuklarının yanlış tutumları karşısında öğrencilere destek vermeleri, çocuğun yanlış tutumunu eleştirmek yerine öğretmen ve eğitimi suçlayor.

Öğrenciyi kazanalım diye idarecilerin

Ve MEB’in öğretmenden fedakarlık istemesine öğretmeni yıpratmasına karşılık öğretmenin hayatını kolaylaştırmaya dair bir çalışma desteği vermiyor.

Ailevi nedenler, sosyal medya, popüler kültürün olumsuz yönlerine karşı eğitimin etki gücü giderek zayıflıyor. Dijital dünyanın gölgesinde büyüyen öğrencilerde öğrenme heyecanı kayboldu, kayboluyor. Dijital dünyanın renkliliği müfredatı ve okuldaki temel bilgileri gölgede bırakıyor. Dolayısıyla okulun ve okulun öznesi olan öğretmenin varlığı sınıfta heyecansız kalıyor. Müfredatın dijital dünya aracılığıyla günlük hayat ile barıştırılmaması verilen bilgileri ve öğretmeni önemsizleştiriyor. Buna birde eğitimin kalitesinin not ve sınav başarısı ile değerlendirildiğini eklediğimizde sorun yumak olmaktan çıkıp dağa dönüşüyor.

Alınan kararlar karşısında öğretmenlerin fikirlerine başvurulmuyor.

Öznesi olduğu kurumda uygulayıcısı oldukları kararlarda öğretmen görmezden geliniyor. Amirliğin emrivakiliği karşısında yokmuş gibi davranılıyor. Hep bir kararın uygulayıcısı konumunda kendisi olmadan var oluyor.

Öğretmenlik mesleğinin bir aydın mesleği olarak kabul ettiğimizde öğretmenin bir aydın olarak söz hakkında sözünün sesi kısılıyor.

Bağlı olunan kuruma duyulan güvensizlik, hakkaniyetten yoksun kararlar, İdealist bir çaba ile girişilen çalışmaların alt yapı sorunu, idari amirler ve sistemden kaynaklı sebeplerle sonuçsuz bırakılıyor. Bu durum da öğretmenlerde mesleki tatminsizliğe sebep oluyor.

İletişim becerisi zayıf olan yöneticiler ile uyum ve işbirliği sorunu öğretmenin mesleğine olan bağlılığını pamuk ipliğindeki bağlılığa dönüştürüyor. Öğretmen okul idarecileriyle, okul idarecileri ilçeyle, ilçe vilayetle, vilayet Ankara ile yaşadıkları iletişimsizlik, becerisi zayıf idarecilerin liyakatsızlığı, sorun çözme odaklı yerine üst perdeden yaptırımlar öğretmenin sınıfa girip mutsuz bir yüzle öğrenciyi karşılamasına kadar iniyor.

Ülke olarak yaşanan travmaların sebep olduğu bunalım ve umutsuzluklar. Öğretmen toplumun çekirdeği olan çocuklar ile her gün yüz yüze gelip birlikte paylaşım yapıyor. Toplumun her hapşurmasının etkisini öğrencide görüyor. Kendisi hem öğrenci de görüp hem yaşayarak etkileniyor. Özellikle salgın sonrası öğretmenlik mesleğinin ve öğretmenin yeninden güncellenmesi tazelenmesi gerekirken yapılmadı. Kaderine, terk edilmişliğe bırakıldı öğretmen ve öğretmenlik.

Eğitim sendikaları öğretmenlerin sorunlarının konuşulup tartışıldığı sendikalar olmaktan çıkmış. Partilerin, ideolojilerin, siyasi güçlerin propaganda aracına dönüşmüş.

Dünyanın egemen güçleri, buna küresel güç deniliyor günümüzde, zaman zaman dünyayı güncelliyorlar. Salgın sonrası dünya yeniden güncellendi: Devletin ve sermayenin dediği olur. Emek ucuz, ürün pahalı. Sosyal devlette kan kaybı.

Salgın sonrası patron devlet ve sermaye sahibi iş veren öğretmenliği sıradan bir meslek görüp ona göre değer biçiyor. Öğretmen arkadaşların mesleklerini yaparken bu bilinci önceliklerine almalı.

“Öğretmenlik Meslek Kanunu, eğitimdeki en büyük reformlarımızdan biridir.” diyen Sayın Cumhurbaşkanımızın en büyük vaadi rakamlar üzerinden dillendirmesi niteliği gölgede bırakıyor.

Gelelim öz eleştiriye. Öğretmenlerin öğretmenlik mesleğinin mağduriyetleri konusunda çuvaldızı başkasına batırdıkları kadar iğneyi kendilerine batırmaları saygınlığın kazanımı açısından en az çuvaldız kadar mühim.

Öğretmenin ontolojik aidiyet problemini çözüp kendini anlamlandırmaması.

Öğretmen kendini keşfetmeyince, kendini anlamlandırıp bir adrese ait kılmayınca bir paradigma inşa edemiyor. Sağlıklı bir eğitim öğretim stratejisi geliştiremiyor. Seküler nesneler peşinde koşarak hem kendini yoruyor hem de o nesnelere sahip olmayınca kendini değersiz görüyor. Hayat ülküsünü kaybediyor.

Öğretmenlerin kendilerini politize etmeleri, eğitim dışında işleri dert edinmeleri, öğretmeni ek iş olarak görmeleri, kendilerini geliştimeye yönelik okuma izleme görme gezme besleyiciliğinden mahrum bırakmaları.

İş imkanlarının azlığından dolayı öğretmenliği garanti meslek görüp ilgi, yetenek, sabır, özveri vb.konularda yeterliliğe sahip olmayan kişilerin istemeyerek öğretmenlik yapmaları.

Öğretmenlerin kendilerine verilen maaşa göre kendilerini değerlendirmeleri sonucu devletin, velilerin, toplumun kendilerine hak ettiği değeri vermediklerini düşünmeleri. Kimi öğretmenlerinde kendilerini olduğundan daha değerli görmeleri. İki durumda da kendisiyle ve toplumla olan küslük, mesleğindeki verimliliğe ve sağlıklı kişilik geliştirmesine engel oluşturuyor.

Kendini yenilemeyen öğretmenler, öğrencilerin gerisinde kalıp kendi kendini itibarsız kılıyorlar.

Listeyi uzatmak mümkün.

Bundan sonra tanrının sihirli eli gelip bu sorunları çözmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli. Bu deveyi güdecekse öğretmen arkadaşlar O zaman öğretmenliği layıkıyla nasıl yapabilirim sorusuyla başlayıp kendine yatırım yapmak kalıyor: Okumak, izlemek, gömek.

Özeti, Refik Durbaş

Kuşların dilini öğrettin bana

çiçeklerin dilini

özlemlerin, eylüllerin, gurbetlerin

akarsuların ve zamanın

ateşi sönmeyen zamansızlığın bir de

Rüzgârın koynunda gündüzün

erguvan burcundan gecelerin

Bir bunun için mi sevmedim seni?

Karşılık beklemeden bal yapmaya devam.

Popular Articles

Latest Articles