İ­ş­ ­B­a­n­k­a­s­ı­ ­G­e­n­e­l­ ­M­ü­d­ü­r­ü­­n­d­e­n­ ­­e­n­f­l­a­s­y­o­n­­ ­a­ç­ı­k­l­a­m­a­s­ı­:­ ­E­n­ ­b­ü­y­ü­k­ ­i­ç­ ­k­ı­r­ı­l­g­a­n­l­ı­k­ ­b­o­z­u­l­a­n­ ­g­e­l­i­r­ ­d­a­ğ­ı­l­ı­m­ı­

İ­ş­ ­B­a­n­k­a­s­ı­ ­G­e­n­e­l­ ­M­ü­d­ü­r­ü­­n­d­e­n­ ­­e­n­f­l­a­s­y­o­n­­ ­a­ç­ı­k­l­a­m­a­s­ı­:­ ­E­n­ ­b­ü­y­ü­k­ ­i­ç­ ­k­ı­r­ı­l­g­a­n­l­ı­k­ ­b­o­z­u­l­a­n­ ­g­e­l­i­r­ ­d­a­ğ­ı­l­ı­m­ı­

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, parasal sıkılaşmanın yeni başladığını, ocak ayı gibi enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınmasıyla parasal sıkılaşmanın da sonuna gelinebileceğini söyledi. Enflasyondan daha önemlisinin enflasyonun yarattığı gelir erozyonu olduğunu vurgulayan Aran "Şu anda kılıç gibi sallanan kısa vadeli kırılganlığımız, ödememiz gereken dış borç rakamı" dedi. Türkiye'de 'yapışkan' hale gelmiş bir enflasyon sorunu olduğuna işaret eden Aran ekledi: "Enflasyonun

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, parasal sıkılaşmanın yeni başladığını, ocak ayı gibi enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınmasıyla parasal sıkılaşmanın da sonuna gelinebileceğini söyledi. Enflasyondan daha önemlisinin enflasyonun yarattığı gelir erozyonu olduğunu vurgulayan Aran "Şu anda kılıç gibi sallanan kısa vadeli kırılganlığımız, ödememiz gereken dış borç rakamı" dedi. Aran, İş Bankası'nın 99. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Şu anda birbirini besler nitelikteki hem yurt içi hem yurt dışındaki kırılganlıkların çok ciddiye alınması gerektiğini anlatan Aran, bunların yarattığı risklerin çok önemli boyutlara ulaştığını söyledi. İş Bankası Genel Müdürü Aran'ın konuşmasında şu başlıklar öne çıktı:

Bu resme baktığımızda, bir tarafta küresel enflasyon ve küresel bir parasal sıkılaşmadan bahsediliyor. Diğer tarafta Rusya-Ukrayna savaşı ve bu savaşla ilgili enerji problemi, resesyon tartışmaları, Çin'in pandemiden çıkıp çıkamadığı, Çin'deki konut şirketlerinin yarattığı sorunun çözülüp çözülmediği, Çin'deki fiyat düşüşlerinin tüm dünyayı, küresel ticareti nasıl etkileyeceği gibi konular var. Baktığınızda dışarıda çok kolay olmayan bir tablo görüyorsunuz. Ayrıca, tüm devletlerin ve özel sektörün artan bir borç yükü var. Bu yetmiyormuş gibi IMF'nin önümüzdeki 5 yıllık büyüme tahmini yüzde üç. Küresel olarak büyüme yüzde 3 olacaksa bu, tarihi en düşük seviyeye işaret ediyor. Eğer 5 yıl sürerse bu, tüm dünya için aslında büyüyememek, borçları azaltamamak ve sorunlarla yeterince mücadele edememek demek.

Böyle bir süreç aynı zamanda Paris Anlaşması'nda söz verildiği üzere dijital dönüşümün, karbonsuzlaşmanın, verimlilik artırıcı işlerin fonlanamaması, bunlar için doğru kredi bulunamaması, finansa erişimin küresel anlamda zorlaşması anlamına da geliyor. Dolayısıyla dışarıdaki tablonun içerideki resimle birleştiği, çok özenle ve titizlikle hareket etmemiz gereken zor bir dönemden geçiyoruz. Eleştirmesi, sorunları söylemesi çok kolay ama çözüm önermesi o kadar kolay değil. Her biri birbirini arzu edilmeyen yönde etkileyen çok fazla parametre var. Bu da bir şey yaparken arzu etmediğiniz sonuçla karşılaşabileceğiniz bir zemine işaret ediyor. Bu nedenle iç ve dış kırılganlıkların herkes tarafından çok iyi bilinmesi, kolaycılığa kaçılmaması, beklentilerin de buna göre ayarlanması gerekiyor.

Türkiye'de de yapışkan hale gelmiş bir enflasyon sorunu var. Bundan daha önemlisi enflasyonun özellikle ücretli ve emekli kesimde yarattığı gelir erozyonu ve bozduğu gelir dağılımı. Bence en büyük iç kırılganlığımız bu.

Türkiye'de çok önemli bir kesim artık asgari ücretle çalışır hale geldi. Bu önemli bir problem. Her ekonomide orta sınıfın alım gücünün azalması ya da yukarı çıkması halinde çok büyük sorunlar yaşanır.

İçeride enflasyonun gelir dağılımına olumsuz etkisinin yanı sıra iki önemli sorun daha bulunuyor. Bunlardan biri de büyümenin yapısı ve tüketime dayalı olması. Artık büyüme rakamına odaklanmamızın bizi yanılttığını düşünüyorum. Sağlıksız bir büyüme var. Tüketime dayalı enflasyonla beslenen bir büyüme değil, gerçekten herkesi tatmin eden, sürdürülebilir, sağlıklı bir büyüme olması çok önemli.

Şu anda kılıç gibi sallanan kısa vadeli kırılganlığımız, önümüzdeki bir yıl içinde ödememiz gereken dış borç rakamı. 207,3 milyar dolarlık dış borcumuz ve 60 milyar dolarlık cari açık…

Toplam 267,3 milyar doları bir yıl içerisinde hangi rezervle, nasıl bir dış kaynakla finanse edeceğimiz konusu… Hiçbirinin diğerinden daha hafif olmadığı enflasyon, büyüme ve dış borç konularını Merkez Bankası'nın rezervinin ne olduğuyla ve kamu maliyesindeki bozulmayla beraber değerlendirmek gerekiyor.

Türkiye'de yeni başlayan parasal sıkılaşmanın kademeli olmasını ve bir anda sıkılaşmaya gidilmemesini, piyasadaki dengelerin sağlıklı bir şekilde sağlanması, ani bir duruşa neden olmaması ve kredi riskine yol açmaması adına kıymetli buluyorum. Bu, hem bankacılık sektörü için hem reel sektör için geçerli. Eğer ani bir artış olsaydı - herkesin beklediği gibi - ani duruş riski barındırırdı, bankaların bilançosunda çok güçlü bir bozulmaya, reel sektörde de kredi krizine neden olabilirdi. Çünkü değişken faizli kredilerin oranı az değil. Faiz oranı arttığında kredi maliyeti de epey artacak. Bunun enflasyon beklentilerine paralel bir şekilde yönetilmesi önemli. O nedenle kademeli artışın enflasyon beklentilerinde iyileşme sağlanana kadar ve piyasada faizlerde enflasyona paralel bir denge oluşana kadar devam edeceğini, dengenin de sene sonuna kadar sağlanabileceğini, ocak ayı gibi gelinecek olan seviyelerde enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınmasıyla parasal sıkılaşmanın da artık sonuna gelineceğini düşünüyorum. Ama bir şeyleri düzeltirken bankalar da elbette bir bedel ödüyor, o bedeli biz de zaten fazlasıyla ödüyoruz. Merkez Bankası'nın getirdiği makroihtiyati tedbirler nedeniyle tesis ettiğimiz menkul kıymet tutarı, aslında kamu borçlanmasının finanse edilmesi anlamına geliyor.

Bankalarda ticari kredi iştahı arttı. Özellikle son bir aydır hareketlenme var. Ticari kredi büyümesinin olduğu, ihracatın ve özellikle ticaretin işletme sermayesinin finansmanında bankaların daha fazla kredi verdiği bir dönem olacak. Özellikle ithalatı ve tüketimi körükleyen, tüketimi canlı tutan ve ithalatı teşvik eden kredilerde daralma bekliyorum. Çünkü buralara kredi vermek muhtemelen zorlaşacak. BDDK'nin ve Merkez Bankası'nın birtakım kural setleri getirmesini ve bu kredilerin daha pahalı hale gelmesini bekliyorum."

Popular Articles

Latest Articles