Kasım ayı dergileri dolu dolu. Sözcükler’i okumaya çoktandır hep Fatin Hazinedar’ı okumakla başlardım ama, bu defa önceliği Cevat Çapan, Eray Canberk ve Enis Batur büyüklerimize verdim. Ayarsız’da Said Coşar’ın ‘Fecr-i Âtililer Hande Dergisi Yazarlarını Neden Dövdü?’ başlıklı yazısını okurken de çok eğleneceksiniz. Şiraze’nin dosya konusu ‘Yazarın Geçim/le Derdi’nde ise Hüseyin Akın’dan Onur Caymaz’a, Fatma Barbarosoğlu’ndan Mukadder Gemici’ye on iki yazar görüş bildiriyor.
TANER AY
Kasım ayının ilk dergisi, Sözcükler’in 106’ncı sayısı 29 Ekim’de elime geçti. Cevat Çapan’ın ‘Alacakaranlığın Koynunda’sına, Eray Canberk’in ‘Ebrular’ına ve Enis Batur’un ‘Saatli Takvim Şiirleri’ne bayıldım. Nihat Ziyalan’ın şiirinden, ‘Sydney’de üşüdüğüm zamanlar / Adana’nın sıcağıdır / Orhan Kemal’ dizeleriniyse defterime not aldım. Size, Hakan Savlı’nın ‘Sesler’ şiirini asla ıskalamayın derim. Oğuz Demiralp’in ‘Lütfen, Bizi Bağışlayın Ahmet Hamdi Bey!’ başlıklı yazısı harika, okurunu uçuruyor.
Sözcükler’i okumaya çoktandır hep Fatin Hazinedar’ı okumakla başlardım ama, bu defa önceliği Cevat Çapan, Eray Canberk ve Enis Batur büyüklerimize verdim. Fatih Hazinedar’ın ‘Ofelya...Ofelya...’, ‘Misssouiri Geliyooor!’ ve ‘Zaman Çalanlar’ başlıklı üç kısa denemesi, yine çok keyifli, bir dilim ekmeğe Sana yağı sürüp üstüne toz şekeri dökersiniz ya, işte öyle leziz denemeler. Artin Demirci’nin ‘Köyü Korumak’ı farklı bir metin. Besim Dalgıç’ın, geçtiğimiz günlerde tuhaf bir kazada kaybettiğimiz Naci Güçhan’ın ardından yazdığı ‘Mükemmelin Peşinde’ isimli ‘ağıt’ının ise Naci Güçhan’ın dostlarını ağlattığından eminim. Benim ‘Defterdar’dan Bir Unutulan, Sabri Soran...’ başlıklı yazım, ‘40 Kuşağı’nın unutulan şâiri ve hikâyecisine ilişkin pek çok hatayı, onun devletteki sicil dosyasına, mezarlık belgesine ve yeğeni Saltuk Bey’in verdiği bilgilere nazaran düzeltiyor. Bugüne kadar araştıranlar Sabri Soran’ın bir fotoğrafını bulamamışlardı, hatta devletteki sicil dosyasında bile olmadığını söyleyeyim, Saltuk Bey bana hemen amcasının yazıdaki fotoğrafını elektronik posta ile gönderdi. Belki de Sabri Soran’ın yayımlanan ilk fotoğrafı o oldu.
Ayarsız dergisinin Kasım sayısını okumaya Ebru Özden’in ‘Bıktım Cehennemin İçimdeki Yerinden’ şiiriyle başladım. Biliyorsunuz, Ebru’nun Ötüken Neşriyât’tan çıkan ‘Sonsuz Adla Çağrılış’ını çok sevmiştim, bu yüzden Ayarsız’da ilk onu açtım. İyi de oldu. Ardından Oğuzhan Murat Öztürk’ün ‘Dümbüllü İsmal’ini ve Göktürk Ömer Çakır’ın ‘Anadan Doğma Tarihçi Erdemir Akbayan’ın İlenmesi’ni okudum. Hadi bakalım, Göktürk’ün yazısındaki ‘şöhreti kendi bilim cemaatiyle sınırlı ihtiyar tarihçi’ kimdir, bulun. Göktürk bu, dokunmadığı kimse yoktur, dayanamadım, merakımdan ihtiyar tarihçinin kim olduğunu sordum, o da söyledi. Ama, burada ihtiyar tarihçimizin ismini yazmayacağım, bende kalacak.
Said Coşar’ın ‘Fecr-i Âtililer Hande Dergisi Yazarlarını Neden Dövdü?’ başlıklı yazısını okurken de çok eğleneceksiniz. Veysel Gökberk Manga’nın iki aydır yazmasına çok seviniyorum, M. Hayati Özkaya’nın ‘Halit Refiğ’e Mektuplar’ını ise ilgiyle okudum. Birsen Karaca’nın Rusça’dan çevirdiği Daniil Harms’ın ‘17 At’ı tek kelimeyle nefis. Kübra Pehlivan’ın ‘Cumhuriyet’in Doğusundan’ı da öyle. Benim ‘Âh Cibali vah Cibali, yandı da gitti kül oldu!’ başlıklı denemem ise, ‘Edebiyatımızın İstanbulu’ yazı dizimden. Ahşap mimarinin niçin rağbet gördüğüyle başlayıp, tarihteki Cibali yangınlarına ve Cibali tulumbacılarına atlayıp, onların kopukluklarına şöyle bir değiniyor ve sonunda tırıl Orhan Kemal’in rakı sofrasına oturuyorum.
Kasım ayı dergilerle gelmeden iki gün önce, 29 Ekim’de Yağmur Atsız’ı kaybettik. Onu, sanırım ‘70 baharıydı, bir defa yanında babam ve Arif Damar varken Suâdiye’de görmüştüm. Oysa, ‘74 veya ‘75 yıllarında, babası Nihal Atsız’a Bostancı’da daha sık rastlayacaktım. Yağmur Atsız’ın ne kadar değerli bir münevver olduğunuysa, onun Cumhuriyet, Yeni Yüzyıl ve Star gazetelerindeki köşe yazılarıyla keşfettim. O yazılar asla ‘gazeteci’ kaleminden çıkma değillerdi, hepsi baştan sona has edebiyattı. Yazılarındaki babasından mevrûs mizah duygusuysa eşsizdi. Yağmur Atsız, yeni yaşına beş gün kala, 4 Kasım doğumluydu, yaşama veda ettiğinde, ölümü, maalesef ancak bir iki gazeteye ve siteye, kelimesi kelimesine tekrar metinlerle haber oldu. Bildiğim kadarıyla gazetelerde ve dergilerde ardından okkalı bir yazı döktüren de çıkmadı. Bugün size ‘Sağcısı solcusu Yağmur Atsız’a kendileri gibi vasat biri olmayışının bedelini sükût suikastıyla ödetti’ demek isterdim ama bunu bile diyemiyorum. Çünkü, hepsi de aslında koyu cahillikleri yüzünden susmayı yeğlediler, ben ‘Hacivat ve Karagöz’ takımından birinin dahi olsun Yağmur Atsız’ı bildiğine inanmıyorum. Size, Yağmur Atsız’ı tanımaya onun ‘Ömrümün İlk 65 Yılı’ isimli nefis anı kitabını okumakla başlamanızı öneririm. Hiç şüpheniz olmasın, türündeki en iyi kitaplardandır.
Şiraze dergisinin dosya konusu ‘Yazarın Geçim/le Derdi’nde, Hüseyin Akın’dan Onur Caymaz’a, Fatma Barbarosoğlu’ndan Mukadder Gemici’ye on iki yazar görüş bildirmiş. ‘Bir Eser Bir Yazar’ bölümünde Turgay Anar ile yapılan söyleşiyi çok önemli buldum. Turgay’ın Kapı Yayınları’ndan çıkan ‘Körgörü’ isimli romanını benden başka yazan olup olmadığını bilmiyorum, ama kapitalist edebiyat pazarında ‘Körgörü’nün sükût suikastına uğrayacağından emindim. Maalesef edebiyatımız öylesine vıcık vıcık ki, bütün iyi şeylerin bir şekilde üstü örtülüyor, onların okura ulaşması engelleniyor. Tahsin Yıldırım’ın ‘Sadrazam Said Halim Paşa’nın Kütüphânesi’, M. Sedat Sert’in ‘Abdülhak Şinasi Hisar’ın Romana Dair Düşünceleri’ ve İsmail Alper Kumsar’ın ‘Yazı İçin Ter Döken Muharrir, Cenap Şahabettin Bey’ yazıları nefis.Yeni çıkan kitapların tanıtımlarıysa, Necmettin Turinay’ın, Mustafa Özçelik’in, Mehmet Fatih Birgül’ün, Atabey Kılıç’ın, Yakup Öztürk’ün, Zeki Gürel’in, Özlem Sert’in, Nevzat Çalıkuşu’nun, Taner Ay’ın, Yusuf Turan Günaydın’ın, Tuba Yavuz’un ve Mehmet Çağan Azizoğlu’nun yazılarıyla yapılmış...
