A­y­n­ı­y­l­a­ ­V­a­k­i­

A­y­n­ı­y­l­a­ ­V­a­k­i­

Elimde fotoğraf makinasını görüce teklifsizce yaklaşıp “Bana elli lira ver sana istediğin kadar poz verip her şeyi anlatayım” dedi. Kısa bir pazarlık yaptık, anlaştık. Yanında sürüklediği pazar arabasının içinden bir tertemiz, mor kadife bir yastık çıkartıp mermer tümseğin üstüne koydu. Oturdu, gözlerini kısıp ufka doğru baktı, sanki bütün dünyayı kucaklayacakmış gibi iddialı bir şekilde kollarını açıp poz verdi “Hadi çek bakalım!” dedi.

Elimde fotoğraf makinasını görüce teklifsizce yaklaşıp “Bana elli lira ver sana istediğin kadar poz verip her şeyi anlatayım” dedi. Kısa bir pazarlık yaptık, anlaştık. Yanında sürüklediği pazar arabasının içinden bir tertemiz, mor kadife bir yastık çıkartıp mermer tümseğin üstüne koydu. Oturdu, gözlerini kısıp ufka doğru baktı, sanki bütün dünyayı kucaklayacakmış gibi iddialı bir şekilde kollarını açıp poz verdi “Hadi çek bakalım!” dedi.

Hareketleri Bir Yunan tragedyasını icra eden tiyatro oyuncusu gibi abartılı ve etkileyiciydi. Etkileyiciydi ancak bu haliyle ne yüzündeki kırışıklıklar ne yüzünün ifadesi ne de hüznünün aynası gözleri belli oluyordu. Adam fotoğraflarda ya ağızı yamuk ya gözleri kaymış ya da flu halde çıkıyordu. Fotoğraf çekmeyi bırakıp yanına oturdum. Ben sormadan bağra bağıra konuşmaya başladı. “Beni, anlat bütün Türkiye’ye. Gazetelere, televizyonlara. Bak şu halime! Herkes görsün beni ulan, herkes bilsin!” Arabaya bir yumruk attı, araba devrildi “Aha… İşte evim bu.” İçim burkuldu. “Nerde kalıyorsun?” diye sordum.

Azarlar gibi “Nerde kalacam. Nereyi bulursam orda…” Sonra aklına bir şey gelmiş gibi durdu, parmağını yüzüme doğru sallayarak “Bak! Eğer beni bütün Türkiye’ye anlatmazsan sen dünyanın en şerefsiz adamısın.” Adamla derin bir muhabbete dalmak için dayanılmaz bir istek duydum, fakat bunu bir türlü beceremedim. Tipik bir yabancılaşma hali. Birden aklıma güzel bir fikir geldi. Elimi adamın dizlerine yaslayıp gözlerine bakarak (iletişimde bedensel teması ve göz temasının önemime dair dersler almıştım!): “Tamam seni herkese anlatayım. Ama millete ne diyeyim? Özellikle belirtmek istediğin bir şey var mı?” Lakayt bir ifadeyle yüzüme baktı “Ne bok yazarsan yaz lan. Ben ne bileyim? Yaz işte!” dedi.

“Eğer beni bütün Türkiye’ye tanıtmazsan… var ya sen dünyanın en adi, en şerefsiz adamsın. İşte söylüyorum.” Meczup muydu yoksa mükemmel rol mü yapıyordu anlayamadım ama başka dünyalara ait olduğumuz açıktı ve adamla sohbet etmemin hiçbir imkânı olmadığı için o an için yapılabilecek en iyi işi yapıp adamın yüzün incelemeye başladım. Yüzüme doğru yaklaşıp bağırdıkça dişsiz ağızını ve nefesinin açlık koktuğunu fark ettim. Hiç hazırlıksız ağızımdan şu söz çıktı:

“Sen açsındır, şurada bişeyler yiyelim beraber.”

Vakur bir ifadeyle lafı geçiştirdi, “sen o parayı bana ver ben ekmek alırım” dedi. “Tamam” dedim öyle yapalım. İsmini sordum. Ağlamaklı “İsmimi ne yapıcan? Oğlum halimi bilmesin diye ismimi söylemiyorum.” Alakayı kuramadım ama böylece bir oğlu olduğunu öğrenmiş oldum. İskele meydanı kalabalıktı. İnsanlar gelip geçiyor, bize bakıp gülüyorlardı. Biraz daha fotoğrafını çektim. Bütün bunlar olurken yanımızda bir çocuk bizi seyrediyordu. Mütereddit “Abi…” dedi, sözünü bitiremeden adam sinkaflı bir küfür sallayıp çocuğu kovdu.

Çocuk yandaki büfenin arkasına doğru kaçtı. Adam bağırmaktan ve rol yapmaktan yorulunca susup bir sigara yaktı. Zaten uzun olan yüzü iyice aşağı doru sarktı, yorgun, bezgin uzaklara bakmaya başladı. Küçük çocuk saklandığı büfenin arkasından geri geldi. Kısık sesle “abi” dedi. Dönüp baktım. Sakız gibi bembeyaz bir tişört giymiş, esmer suratlı bir çingene çocuğu. “Bana da biraz versene. Ona o kadar para verdin.” Müşfik olmaya çalışarak başını okşadım.

“Oğlum o gariban. Baksana evi barkı yokmuş.” Çocuk üzgün kalabalığa karıştı. Elindeki torbadan tuhaf bir şeyler çıkartıp karşısına çıkan ilk adama doğru uzattı. Adam çocuğu itip, yüzüne bile bakmadan geçip gitti. İskele camisinden ikindi ezanı okunmaya başladı ve üç yalanını fark ettiğim evsiz adam “Bana bak” dedi. “Ben herkese anlat. Ben yarın değil öbür gün yine buradayım. Haberin olsun.” Ben onu herkese anlatacağım ama benim önce çingene çocuğu bulmam lazım.

Popular Articles

Latest Articles