İ­s­t­a­n­b­u­l­ ­d­e­p­r­e­m­i­n­e­ ­i­l­i­ş­k­i­n­ ­b­i­r­ ­k­r­i­t­i­k­ ­u­y­a­r­ı­ ­d­a­h­a­:­ ­A­s­ı­l­ ­d­a­r­b­e­y­i­ ­d­o­l­g­u­d­a­n­ ­y­e­r­i­z­

İ­s­t­a­n­b­u­l­ ­d­e­p­r­e­m­i­n­e­ ­i­l­i­ş­k­i­n­ ­b­i­r­ ­k­r­i­t­i­k­ ­u­y­a­r­ı­ ­d­a­h­a­:­ ­A­s­ı­l­ ­d­a­r­b­e­y­i­ ­d­o­l­g­u­d­a­n­ ­y­e­r­i­z­

İstanbul’da beklenen depreme dönük hazırlığın artırılması çağrıları yapılırken TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Başkanı Eyüp Muhçu, önemli değerlendirmelerde bulundu: Önlem konusunda geç kalındı. Yapı üretim ve tüketim sisteminin topyekun değişmesi gerekiyor. AFAD mutlaka yeniden yapılandırılmalı. Yerel yönetimler devre dışı bırakılmamalı. Bilimsel kurallara aykırı şekilde yapılan Maltepe ve Yenikapı’daki dolgu alanları depremden en çok etkilenecek alanların başında geliyor.

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden yaklaşık yedi ay geçti. 50 binden fazla vatandaşın hayatını kaybettiği felaketin ardından olası depremlere ilişkin hazırlıklar kamuoyunda bir süre tartışıldıktan sonra rafa kalktı. İstanbul ve Marmara’nın birçok noktasını etkilemesi beklenen depreme ilişkin KARAR’a konuşan Türkiye Mimarlar Odası (TMMOB) Genel Başkanı Eyüp Muhçu, Maltepe ve Yenikapı’daki dolgu alanlarının depremde büyük risk oluşturduğuna işaret edip Kanal İstanbul Projesi’nin de depremi olumsuz anlamda etkileyeceğine işaret etti.

İstanbul’da 2000’den sonra inşa edilen yapı oranının yüzde 30’dan fazla olduğuna değinen Muhçu ayrıca deprem sonrasında yaşanacak sorunların Kahramanmaraş ile mukayese edilemeyecek büyüklükte olacağını vurguladı. AFAD’ın afet sonrasındaki müdahalede yeterli ve donanımlı olmadığını savunan Muhçu, kurumun donanımlı ki- şilere teslim edilmesi gerektiğini dile getirdi.

Muhçu, karbon elyaf yönteminin güçlendirilecek bütün yapılarda kullanılmasının bilimsel olmadığını belirtti. Dolgu alanlarının da büyük risk taşıdığını kaydeden Muhçu, Maltepe ve Yenikapı’daki dolgu alanlarında depremin ardından çökme yaşanabileceğini ve söz konusu bölgelerin su altına kalabileceğine dikkati çekti. Muhçu, her iki bölgenin de bilim ve fen kurallarına aykırı şekilde doldurulduğunu savunarak, sahillerin dolgu alanı üzerine inşa edilmiş olması deprem için bir handikap oluşturduğuna işaret etti.

Muhçu “Özellikle Maltepe ve Yenikapı dolgu alanları büyük risk altında. Bu dolgu çalışmaları konusunda deprem gerçeğine rağmen bilim ve fen kurallarına aykırı birtakım kararlar alındı ve bu çalışmalar yapıldı. Deprem sonrasında en çok etkilenecek bölgeler bu dolgu alanları olacak. Çökme yaşanması ve bu bölgelerin su altında kalması söz konusu olabilir” diye konuştu.

Muhçu, Kanal projesinin İstanbul’da meydana gelecek depremi olumsuz yönde etkileyeceğini kaydederek şunları söyledi:

“Çok gecikmiş bir süreçle karşı karşıyayız. Marmara depreminin üzerinden bu yan 24 yıl geçti. Pratikte önemli adımlar atılmadı. Okul, hastane gibi kamu binalarının sağlamlaştırılması için çalışmalar yapılmıştı. Ancak bugün kamu yapılarının sağlam olduğunu söyleyemiyoruz. Özellikle deprem sonrasında insanların tahliye edilmeleri açısından ulaşım son derece önemli. Mevcut yol, köprü ve ulaşım yapılarının güçlendirilmesi ya da yıkılıp yeniden yapılması gerekirdi. Bunlar bugüne kadar yapılmadı. ‘İstanbul depremi beka sorunudur’ deniliyor. Bu, bugün yapılacak bir tespit değil.

17 Ağustos 1999 sonrasında zaten bütün kesimler İstanbul’da meydana gelecek depremin Türkiye açısından önemini bir şekilde ortaya koydu ve ‘artık bu bir milattır. Bundan sonra sağlam ve güvenli yapılar için adımlar atılacak’ denildi. Deprem sonrasında vatandaşların deprem bölgesi dışına tahliye edilmesi depremin en önemli konularından birisi. Ama bugün köprü, viyadük gibi ulaşım yapılarının ne kadar güvenli olduğu tartışma konusu ve bu konuda ciddi bir çalışma yapılmadı. Ayrıca sadece karayolu değil denizyolu ile de insanların tahliye edilmesi çok daha olanaklı. Öncelikle iskelelerin güçlendirilmesi gerekir. Deprem Master Planı ve Ulaşım Master Planı acilen gözden geçirilmeli ve deprem sonrasındaki tahliye için acil önlemlerin alınması gerekiyor.”

İstanbul’da 2000 yılından sonra inşa edilen yapı oranının yüzde 30’dan fazla olduğuna işaret eden Muhçu, şöyle devam etti:

“İstanbul’daki 1.5 milyon yapı stoku bu deprem etkilenecek. 2000 öncesindeki yapı stokunun tamamının çürük ve depreme karşı dayanıksız olduğunu söylemek toptancı bir yaklaşım olur. Döneminin koşullarına göre yapılmış yapılar, 2000 öncesi olsa da depreme karşı sağlam olarak varlıklarını sürdürebilirler. Yapının nasıl bir zeminde inşa edildiği, gerçek bir denetim yapılıp yapılmadığı gibi konular incelenmeden bir değerlendirme yapmak mümkün değil.”

İstanbul depremine yönelik önlemlerin gecikmeli bir şekilde hayata geçtiğini vurgulayan Muhçu, şunları söyledi:

“Depreme önlem konusunda geç kalındı. Bugün kentsel dönüşüm adı altında sürdürülen yapılaşma çalışmaları kentlerin doğal ve kültürel değerlerini yok ediyor ve sağlam mahalleler üretmiyor. Bunu sayısız doğa olayları ile test ettik. Yapı üretim ve tüketim sisteminin topyekun değişmesi gerekiyor. Bugün kamu denetimini devre dışı bırakan anlayış yerine kamu denetimi ekseninde sürecin yeniden ele alınması gerekiyor. Çevre Bakanlığı, her yıl binden fazla dosyayı Mimarlar Odası ve İnşaat Mühendisleri Odası’na göndererek cezai işlem yapılmasını istiyor. Bu, var olan üretim ve denetim sisteminin işlemediği anlamına geliyor.”

AFAD’ın Silivri’ye konteyner ve çadır stoku oluşturması hakkında konuşan Muhçu, çalışmaları ‘doğru ve yerinde’ olarak tanımlayarak “İstanbul’da nihayet deprem sonrası için birtakım çalışmalar yapılmaya başlandı. Bu çerçevede kentin dışında çadır stokları kuruldu. Bunun hızla tamamlanması gerekiyor. Ancak deprem sonrasında yine geçici barınma alanları söz konusu olacak. Geçici barınma alanlarının doğru kurgulanması, afet kentlerine dönüşmemesi gerekiyor” dedi.

Muhçu, sözlerini şöyle noktaladı:

“İstanbul’da özellikle son 20 yılda alınan imar kararları ile kent merkezlerinde çok yoğun bir yapılaşma var. Bu nedenle deprem sonrasındaki sorunların çok büyük olacağını tahmin edebiliriz. Dışarıdan gelecek malzemelerin dağıtımı konusunda bir plana ihtiyaç var. Ancak tüm bunların olabilmesi için AFAD’ın mutlaka yeniden yapılandırılması gerekiyor. Çünkü AFAD afet sonrasında ne yapacağını bilmiyor.

Müdahalede yeterli ve donanımlı değil. Mutlaka yeniden yapılandırılması ve sonuç alacak çalışmaları gerçekleştirebilecek kişilere kavuşturulması gerekiyor. Siyasi kararlarla yerel yönetimlerin devre dışı bırakılmaması gerekiyor. Depremle yollar çökecek ve ulaşım sağlanamayacak. Belki birkaç milyon insanın bölgede mahsur kalması gibi sorunlar meydana gelecek. Kent merkezindeki nüfus artışı ve yüksek yoğunluklu yapılaşmalar kayıpları daha da artıracak. Depremin büyüklüğü değil depreme karşı alınacak tedbirler öncelikli olmalı.”

Popular Articles

Latest Articles