A­t­a­t­ü­r­k­ ­S­o­n­ ­S­ö­z­ü­n­d­e­ ­A­l­e­y­k­ü­m­s­e­l­a­m­ ­D­e­d­i­ ­m­i­?­

A­t­a­t­ü­r­k­ ­S­o­n­ ­S­ö­z­ü­n­d­e­ ­A­l­e­y­k­ü­m­s­e­l­a­m­ ­D­e­d­i­ ­m­i­?­

Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi ile ilgili olarak 18 adet yayınlanmış kitabı bulunan Eriş Ülger, Atatürk’ün ölmeden önce söylediği iddia edilen ‘Aleykümselam’ sözüni yalanladı.

Atatürk’ün ölmeden önce söylediği iddia edilen ‘Aleykümselam’ sözüne net bir dille yalanlama, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi ile ilgili olarak 18 adet yayınlanmış kitabı bulunan Eriş Ülger’den geldi.

Atatürk'ün özel kalem Müdürü ya da Umumi Katip diye adlandırılan Hasan Rıza Soyak'ın yayınlanan kitabında yer alan bu iddianın ve anlatımın sadece ve sadece hayal ürünü olduğunu ifade eden Ülger, “Bu Aleykümselam sözü Atatürk’ün ne son sözüdür, nede 10 Kasım 1938 saat 9.05 de söylenen bir sözdür. Nede Atatürk’ün böyle bir söylemi vardır” açıklamasını yaptı. Atatürk’ün çok sevdiği bilinen Enginar’la ilgili hikayelere de ‘külliyen yalan’ diyen Ülger, 5 Kasım 1938 günü mönüsünü yayınlayarak bu yöndeki iddialara yanıt verdi. Atatürk’e hazırlanan o günün mönüsünde 2 adet enginar ve 5 gram ekmek de yer alıyor. Enginarı sadece tadımlık yiyebilen Atatürk ekmeğe ise el sürmüyor.

Eriş Ülger, ölümünün 83. yılında sevgi, saygı ve minnetle andığımız Atatürk’le ilgili çıkan iddialara  Facebook hesabından yanıt verdi. Ülger’in açıklamaları şöyle.

"Saygın Okurlarım! 

Atatürk'ün özel kalem Md. ve ya Umumi Katip diye isimlendirilen Hasan Rıza Soyak'ın Atatürk'ten Anılar kitabının II. Cildinin çelişkilerle dolu 771. Sayfasındaki anlatımı kaynak göstererek, Atatürk'ün son nefesinde "Aleykümselam" dediği iddia ediliyor.

Anlatım sadece ve sadece hayal ürünüdür. Gerçek değildir. Çelişkilerle doludur. Tarihler birbirini tutmamaktadır.

Kısaca cevap veriyorum.

"Bu Aleykümselam sözü Atatürk’ün ne son sözüdür, nede 10 Kasım 1938 saat 9.05 de söylenen bir sözdür. Nede Atatürk’ün böyle bir söylemi vardır.

Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar kitabının II. Cildinin 771. Sayfasında II. Ponksiyondan hemen sonra (II. Ponksiyon 22 Eylül 1938 günü 11.15’te Mim Kemal Öke tarafından yapılmıştır) komaya girdiğini ve bu komadan 30 saat sonra hayata veda ettiğini yazıyor.

Bu komaya girişinden bir kaç saniye sonrada son söz olarak da "Aleykümesselam"dediğini iddia ediyor. Ve arkasından da iddia ediyor. "Ponksiyondan tam 30 saat sonra komaya girdi". Yani kendi kendisi ile çelişiyor.

Gelelim gerçeğe!

II. Ponksiyon 22 Eylül 1938 günü saat 11.15’te Mim Kemal Öke tarafından yapılır. Hasan Rıza Soyak, bu ponksiyondan 30 saat sonra komaya giriyor, diyor ve sonucunda da Atatürk'ün öldüğünü iddia ediyor.  Hasan Rıza Soyak. Atatürk’ten Anılar. II. Cilt. Sayfa 771).Bu anlatım ne akla ne mantığa ne tarihe nede gerçeğe uygun değil. Kısacası gerçek ve doğru değil.

22 Eylül 1938 de yapılan II. Ponksiyondan tam tamına 29 gün sonra (30 saat sonra değil) 16 Ekim 1938 de Atatürk komaya giriyor. Bu 29 gün için Başbakan Celal Bayar ile, Mareşal Fevzi çakmakla, Kız kardeşi Makbule Atadan, Afet İnan, Sabiha Gökçen ile defalarca görüşüyor. (Kaynakça.  Prof. Dr. Utkan Kocatürk. Doğumundan Ölümüne kadar kaynakçalı Atatürk Günlüğü. Sayfa.587)

Bu koma sırasında da Atatürk ‘Aleykümselam’ diye bir şey söylemiyor. Vaktaki Hasan Rıza Soyak, bu 30 saatlik koma sonrası Atatürk’ün bir daha uyanmadığını da yukarıda belirttiğimiz gibi iddia ediyor. Yani Hasan Rıza Soyak’a göre Atatürk.16 Ekim 1938 de bile değil, 24 Eylül 1938’de saat 17.15’te ölüyor.

Hasan Rıza Soyak ya yaşlılığın verdiği unutkanlıkla veya üzüntü ile bu kavram kargaşasını anılarında anlatıyor. Ama en ufak bir şekilde doğru tarafı yok ve tümü gerçek dışı anlatım.

Saygılar

Eriş Ülger.

10 Kasım 2021

Kaynak: Prof. Dr. Utkan Kocatürk. Doğumundan Ölümüne kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü. Sayfa.587. Sayfa. 591. Sayfa 595. Sayfa. 596 

---

Saygın Okurlarım. 

Bu ara Atatürk ile ilgili olarak bir “Enginar” hikayesidir anlatılıyor.

“Yok Kılıç Ali’den istemiş de bulunamamış. Hatay’a haber salınmış. Ortalıkta enginar yok. Herkes çırpınıyor enginar diye. Fakat bir türlü bulunamıyor. Ve bulunup İstanbul’a getirildiği zaman da Atatürk aramızdan ayrılmıştır”

Külliyen yalan.

Külliyen duygu sömürüsü.

Külliyen gerçek dışı.

Şimdi size Türkiye İş Bakası tarafından 5 Ekim 1955 de bastırılan “Son Nöbet Defteri” adlı günlükten bu Muhteşem İnsana 5 Kasım 1938 günü saat ve dakikası ile hangi gıdaların verildiğini tane tane yazıyorum.

Önce sıhhati ile ilgili bilgiler:

Derin bir yorgunluk. Dayanılmaz sancı. Solunum çok yavaş ve zor ama sık sık nefes alma ihtiyacı duyuluyor. Sağ tarafta istek dışı hareketlilik. Ani unutkanlık. Ürobilin çok yüksek. İdrar yok. Şeker 520. Halsizlik son safhada. Hemşireler tarafından devamlı terleyen alnı siliniyor. Mide bulantısı. 0.40 santilitre kusma.

(Saygın okurlarım! Burada hemen açıklayayım ki Mustafa Kemal’in gerçekte hastalanması 22/23 Mayıs 1927 Mayıs ayında şiddetli göğüs ağrısı, mide bulantısı hafif kusma, sol kolunda şiddetli ağrı ile başlamıştır. Ve 11 yıl süren hastalığı sırasında bir defa kan tahlili yapılmamıştır. Detaya girmek istemiyorum.)

5 Kasım 1938 Cumartesi günü saat ve dakikalara göre aldığı gıdalar.

Sabah 9.30: Poriç yulaf. 17 gr. Hepsini yiyememiştir.

11.30 : Süt. 2 tatlı kaşığı

13.30: Meyve suyu 3 Tatlı kaşığı

14.15: 4 Tatlı kaşığı kahve suyu ve çok az süt.

17.30:10 gr. Poriç (Süt ile yulaf karışımı bir gıda). Hepsini yiyememiştir.

19.15:2 Adet ENGİNAR ve 5 gr. Ekmek. Enginarı sadece tadımlık yiyebilmiş ekmeğe el sürmemiştir.

22.00: Tekrar Poriç verilmiş fakat yutkunmakta zorluk çektiği için yiyememişti.

23.00: Derin uyku fakat bir o kadar da ağrı içinde 4 gr. Meyve suyu verilmiştir.

Karnındaki aşırı su nedeni ile ara ara halisülasyon görerek yakasını bırakmayan dayanılmaz sancı ile sabahı etmiştir.

Saygılarımla.

E.Ülger

7 Kasım 2021

---

Saygın Okurlarım! 

Mustafa Kemal Atatürk’ün hayattan ayrılmadan, bizlere veda etmeden, yaşamla ilişkisini ki bu 5/6 Kasım 1938 dir, o günü ve gecesini kısaca Sabiha Gökçen’in kaleminden sizlerle paylaşıyorum.

“ 5/6 Kasım 1938 Paşa’nın ıstırabının ve ağrılarının zirve yaptığı gündür. Paşa Hazretleri hayata veda ettikten çok sonraları o kahredici 5/6 Kasım gününden ve gecesinden nefret etmişimdir. Ben ve Türk Milleti kanımca Mustafa Kemal Atatürk’ü beden olarak bugün ve bu akşam kaybettik. O güzelim bedenini bir yumak gibi saran inanılmaz sancı sanki her hücresinden adeta feryat ediyordu. Bedeni ağrı olmuş, bedeni ıstırap olmuş, bedeni sancı olmuştu. Kımıldayamıyordu nerede ise.  Beni Makbule ve Afet ablamlarla birlikte kabul buyurduğu anda her şeye ama her şeye isyan ettim. Karşımda Atatürk yoktu. Istırabın abidesi vardı. Ömrümce ne o günü nede o günün gecesini hiç unutmadım. Hıçkırıklarım zaten günlerdir ağlamaktan sesiz bir feryada dönmüştü.                                                                               

Dışarıda korkunç bir soğuk vardı. Ama yüreğim yangın yeriydi. Önce Makbule Hanım Atatürk’ün yanına yaklaştı, daha sonra Afet ablam, en sonda ben. Hoş geldiniz kelimeleri o güzelim dudaklarının arasından adeta sıkışmış bir nefesin çırpınışlar çekerek dökülüşü gibiydi. Elleri yorganın dışındaydı. O istikbal vaat eden bakışları sönmüş, o kalem gibi parmaklar sanki öksüz kalmışçasına çaresiz ara ara titriyordu.

Bir cesaretle, sanırım üzüntümün tükendiği andı yatağının dibine diz çöktüm ellerini avuçlamak öpmek, bağrıma basmak istedim. Bir el omuzuma dokundu. Baktım nöbetçi müdavim doktorlardan biri. O elden, sırtıma omuzuma dokunan o elden kaçmak istedim. O an bir mucize oldu. Atatürk çok yavaş bir sesle,  “Bırakın” dedi” O kutsal ellerini avucumun içine okşarcasına aldım. Öptüm, öptüm. öptüm"                                                                                             

Bu, benim Atatürk ile son görüşmem oldu. Sonradan 20 dakika huzurunda kaldığımızı söylediler. İnanamadım. Bana saniye bile değil, bir an gibi gelmişti.

Elini bir kutsal kitabı rahleye koyar gibi bir büyük titizlikle tekrar aldığım yere koydum. Hafifçe başını çevirdi, gözleri ile yanıma gel dedi. O muhteşem simaya yaklaştım bir şeyler söylemek için çırpınıyordu. Ağlamamak için dilimi kanatırcasına ısırmıştım. “Sabiha çocuk……..” diyebildi devam demedi.           

O an ne çok istemiştim o yatakta Atatürk değil de “Ben olmayı”  Sadece ben değil o akşam bir bütün dünyanın öksüz ve yetim kaldığı anlardı.                   

Sabiha Gökçen’den aktarma 

Eriş Ülger

5 Kasım 2021

---

S.Eriş Ülger, Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. 10 Kasım 1953’te Atatürk’ün naaşının Etnografya Müzesi’nden Anıtkabir’e nakli sırasında Türk Gençliği adına “Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitabı”nı okudu.

İstanbul Y.Teknik Üniversitesi’nin Mimarlık Fakültesinden mezun oldu. Teknik Üniversite' ye devam etti. Askerlik görevini yaptıktan sonra kısa bir müddet Türkiye’de çalışan Ülger 1967 yılında İsviçre’ye giderek Avrupa’daki çalışma hayatına başladı. Avrupa' da doktorasını yaptı. Mimar, İnşaat Amiri ve Danışman olarak çalışan Ülger, meslek hayatını Almanya’da noktaladı.

Mesleki çalışmasının yanı sıra 1998’de Avrupa Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurdu ve ilk başkanlığını yaptı. Milliyet Gazetesi’nin düzenlediği “Örsan Öymen” yarışmasında “Atatürk ile Röportaj” başlıklı eseri ile üçüncülük ödülü aldı.

Avrupa’da “Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti” ile ilgili arşiv çalışmaları yaptı. Bu çalışmalar 1992’de iki cilt halinde “Dünya Basınında Atatürk” adı ile Almanca olarak Bonn Büyükelçiliği tarafından basıldı. Her iki kitapta daha sonra Almancadan tercüme edilerek TBMM Yayınevi tarafından basıldı. “Özgün Belgelerle Atatürk” adlı eseri ise gene TBMM Yayınevi tarafından 1995 yılında basıldı.

“Mustafa Kemâl’den Atatürk’e” başlıklı iki ciltlik dört dilde  (Türkçe, Almanca, Fransızca, İngilizce) ve 870 adet hiçbir yerde yayımlanmamış Atatürk fotoğraflarından oluşan diğer kitabı ise 1993’de T.C. Kültür Bakanlığı tarafından yayımlandı.

Türkiye’de üst düzey bürokrat (Cumhurbaşkanlığı Kültür Danışmanı) olarak  görev yapan Ülger’in Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi ile ilgili olarak 18 adet yayınlanmış kitabı bulunmaktadır.

Popular Articles

Latest Articles