V­a­k­a­n­ü­v­i­s­,­ ­g­ü­n­ü­m­ü­z­ ­Y­u­n­a­n­ ­z­u­l­m­ü­n­ü­n­ ­a­n­t­i­k­ ­k­ö­k­e­n­l­e­r­i­n­i­ ­y­a­z­d­ı­

V­a­k­a­n­ü­v­i­s­,­ ­g­ü­n­ü­m­ü­z­ ­Y­u­n­a­n­ ­z­u­l­m­ü­n­ü­n­ ­a­n­t­i­k­ ­k­ö­k­e­n­l­e­r­i­n­i­ ­y­a­z­d­ı­

Vakanüvis, Yunanistan'ın göçmenlere uyguladığı zulmün antik köklerini kaleme aldı.

Günümüz Yunan zulmünün antik kökenleri

Yunan, Antik Yunan’da da böyleydi

Vakanüvis

Yunanistan’ın göçmenlere reva gördükleri, vicdan sahibi her insanı derinden üzüyor. Hemen her gün, Yunan güvenlik güçlerinin ölüme terk ettiği – aslında öldürdüğü demeli – sığınmacıların dramatik öyküleri haberlere düşüyor.

Bütün bu olup bitenler ne Yunanistan’daki kamusal otorite temsilcilerini ne de entelijansiyayı rahatsız etmiyor. Benzer utandırıcı sessizlik ve seyretme, Yunanistan’ın arkasında duran Avrupa ülkeleri için de geçerli.

Özetle, “Batı düşüncesi”, bütün o parlak nutuklarına rağmen merhametsizliğe, şiddete, öldürmeye gayet soğukkanlı bakıyor. Bu hastalıklı tutumun kökeni belki de “düşünsel DNA'ların" uzanıyor.

Bakalım…

Avrupa, sonrasında da Amerika’da, düşünce köklerini Antik Yunan’a kadar götürmek, o dönemi referans almak yaygın bir tutum.

“Yunan mitolojisi, Roma hukuku ve Hıristiyanlık”, yaygın bir üçleme olsa da bunların içinde Yunan mitolojisi, Batılı düşünce çevrelerinde adeta bir din gibi yaygın, etkin ve tesirleri bugünlere kadar uzanan bir geçmişe sahip. Bu inanç ve düşünce karmaşıklığında, antik dönem Yunan söylencelerinde ve yazınındaki anahtar sözcüklerin en önemlilerinden birisi ise şiddetti. Bu kavram, Batı düzenine yön veren öncüllerin de başında geliyordu.

Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı

Eski Yunan’da siyasi sistem; kökleşmiş bir aristokrasi, hiyerarşi, kölelik ve askeri oligarşi temelliydi. Bütün bu yapı da çok tanrılı dini inanışın söylemleri ışığında şekillenirdi.

“Putperest ilmihal” denebilecek metinler; Homeros destanları, şiirler, komedyalar, Platon’un ütopik devlet ideaları, Herodot tarihi, belgeler, heykeller, vazolar, ölü gömme törenleri hep şiddet doluydu ve dönemin inanç ve düşüncesini şekillendiriyordu. Bu toplumsal masallardan beslenen sistemde, kamusal şiddetin birey üzerindeki etkisi ise zorbalık düzeyindeydi.

Yönetimi ele geçirenler, hayal ürünü tanrılara atıfla ve kendilerini de yarı-tanrı ilan eden kandırmacayla halk üzerinde her türlü şiddeti uyguluyorlardı. Yukarıdan başlayarak alt kesimlere doğru da gücü yeten yetmeyene şiddet uyguluyordu.

Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı

Bir şirk toplum olarak “sayısız tanrı”ya inanılan eski Yunan’da tanrılardan birisi olan Dionysos için düzenlenen şenlikler, tam bir “dağıtma” vesilesiydi. Çırılçıplak soyunmuş katılımcılar daha şenlik alanına giderken, bir yandan kendilerini bir yandan da yoldan geçenleri kırbaçlayarak ilerlerlerdi. Eğlenceler, doğacı ritüeller eşliğinde sadist ve mazoşist gösterilerle devam ederdi. Şenlik, cinsel cümbüş orijinli bir halde de sona ererdi. Sık sık aşırı şiddetle ölümlerin ya da bile isteye insan kurban edilmenin görüldüğü bu törenlerde seslendirilen tragedyalarda kamusal otoritenin şiddet uygulamasının normal, meşru olduğu işlenirdi.

Yunan edebiyatının baş şairi Homeros’un eserlerindeki ana temalar da şiddet doluydu. Şiddetin; retoriklerle, kelime oyunlarıyla dikkat çekici bir biçimde dile getirildiği bu metinler, tuhaf bir biçimde bambaşka kültürlerde bile “şiddet güzellemesi”ne yol açabiliyordu.

“Antik dönemin kutsal kitapları” olarak adlandırılan İlyada ve Odysseia’yı Türkçeye çeviren isimlerden birisi olan, kendisi de Yunan mitolojisi hayranı Azra Erhat, kitabın önsözünde, içerikteki şiddeti “tadına vara vara” çevirdiğini yazmıştı. Mitolog ve şair Halikarnas Balıkçısı da Tepegöz’ün, Odysseus’un arkadaşlarını mağarasında “kıtır kıtır yediği” bölümün en sevdiği ve akıcı bölüm olduğunu söylemişti.

Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı

Gerçekten de İlyada ve Odysseia’da şiddet, her yerdeydi. Akhilleus’un “öfkesi”yle başlayan destan, daha ilk mısrasıyla şehir devletlerinin krallarının uyguladığı kamusal şiddetin bireyler üzerinde yol açtığı “acı”yı aktarmaktaydı.

Metinlerde “suç”, şiddet uygulayan, “tez ayaklı, sağlam ve kaslı bir asker” edasında betimlenirken, “yalvarılar” yani şiddete maruz kalanlar ise “şaşı, topal, çirkin” olarak tasvir ediliyordu.

Sonuçta Homeros, her iki destanında da şiddeti her sayfaya yaymıştı. MÖ 5. yüzyılda Aeschylus tarafından yazılan “Oresteia Üçlemesi”nde ise aile içi şiddet vardı. Evli kadın, sevgilisiyle birlikte kocasını öldürüyor, sonra çocuklar babalarının intikamını almak için öz annelerini katlediyordu. Oyunda, teyzelerin, kuzenlerin karıştığı daha başka ölme ve öldürmeler de vardı.

Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı

Yine, CHP tek parti dönemi Milli Eğitim Bakanlarından Hasan Ali Yücel’in - şair Can Yücel’in babası - Türkçeye çevirdiği Atinalı oyun yazarı Euripides’in yazdığı “Bakkhalar”da da başkarakterlerden Pentheus’un annesi Agaue, oğlunun kesik başını elinde gelirken, koro, “Ne hoş bir oyun olmalı / Oğlunun kesik başını savura savura koşmak / Kolları evlat kanıyla ıpıslak!” diye bağırmaktaydı. Bu oyun, sefahat ve sapkınlığın tavan yaptığı Dionysos şenliklerinde oynanırdı.

Bugünkü Yunanistan’ın Suriyeli ve Afrika kökenli sığınmacılara yaptıkları zalimliklerin ve Batılı ülkelerin bu zalimliklere sessiz kalmasının temelinde en az söylenceler kadar “Batı düşüncesi”ne yön veren antik Yunan filozoflarının da etkisini görmek mümkün. Çünkü dönemin düşünce adamları, o yıllarda da çoğunlukla Afrika’dan getirilen köleleri, “doğal bir varlık” olarak görüyor, her hangi bir söz haklarının bulunmadığını ve antik Yunan’da sadece kölelik yapmak üzere yaşabileceklerini savunuyorlardı. Yunan filozoflar, tıpkı Hindu filozoflar gibi köleye “iki ayaklı mülk” diyorlardı.

Matematik ve geotmetri üzerine yoğunlaşarak dinsel bir topluluk olan “Mathematikhoi”yi (Matematikçiler) kuran, vejateryenliğin antik Yunan’daki temsilcisi olan Pythagoras, duygu ve akılla hareket eden aristokratların, bilgi ve hikmetten anlamayan halkı yönetmesi gerektiğini savunmuştu. Filozof, toplumu sınıflandırırken, sadece tasnif gerekliliği bağlamında kölelerden de söz etmiş ve onları “özgür bir ruha ve bedene sahip olmayan varlıklar” olarak tarif etmişti. Kölelere, “thet” de deniyordu. Bu ifade, “asalak” ya da “yanaşma” anlamına geliyordu. Yani geçimlerini sürdürmek adına diğer insanlara ihtiyaç duyan ve bu ihtiyacı da bedenlerini köle olarak satıp geçinenler.

Antik Yunan’da büyük erkek kardeş ailenin reisiydi ve diğer kardeşlerin ailenin gerek kararlarında gerekse maddi varlıkları üzerinde hiçbir söz hakkı olmazdı. Böylece zaman içerisinde ailenin diğer fertleri yoksullaşır ve “asalaklar” grubunda, “sonradan köle” statüsünde yer alırlardı. Tarlalarda zorla çalıştırılıp üretici olan köleler, bir de “yaşadıkları için” sahiplerine fidye öderlerdi. Kölelerin güneş batınca kulübelerinden çıkmaları yasaktı, bu yasağa uymamanın cezası ölümdü. Yunanlılar zevk ve sefa içerisinde yaşar, “çocuk sorunlarıyla” uğraşmamak için de doğum kontrolüne dikkat ederken, bir yandan da kölelerin artan nüfusundan endişe ederlerdi.

Kadın köle satın alırken doğurganlık bilgilerini öğrenmeye çalışırlardı. Bu nedenle de köle nüfusunu belli bir denge tutmak için yılda bir defa çocukluktan yeni çıkmış ergenleri, gençleri kahramanlık şiirleri eşliğinde “köle avı”na gönderirlerdi. Aileler ya da kamusal otorite temsilcileri, gençlerin ellerine bıçak verir ve onları, kölelerin kenarlarında yaşadığı tarlalarla yollarlardı. Yunanlı tarihçi Plutharkos katliama dönüşen köle avını, “Bu delikanlılar gündüz çalılar arasında saklanıyor, dinleniyor, geceleriyse yakaladıkları köleleri öldürüyorlardı.” satırlarıyla anlatmıştı.

Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı

Pythagorasçılardan bazıları ile filozof Elealı Zenon, siyaseten de şiddetten yanaydılar. Yönetime darbe ile gelme yanlısıydılar. Pisagor’un talebeleri birkaç başarısız darbe girişiminde bulunmuştu. Filozof Zenon da iktidarı ele geçirmek için darbe yapmaya kalkışmışsa da başarısız olmuş ve darbe girişiminin bedelini “değirmen taşının altında ezilerek idam” cezasına çarptırılarak ödemişti.

Antik Yunan sporları da şiddet yüklüydü. Olimpiyatlara temel olan dönemin oyunlarında, “sporcu”nun rakibinin gözünü çıkartması, parmağını kırması, cinsel uzvuna vurması yasak değildi.

Boksun atası sayılan antik çağ sporu “pankrasyon”da açılan yaraların daha geç iyileşmesi için domuz derisi eldivenler kullanmak, zamanla bu eldivenleri madeni çıkıntılarla donatmak da olağan işlerdendi. Halk, bu şiddet gösterilene büyük ilgi duyar, rakipler birbirine biraz yumuşak davranacak olsa ikisini de protesto ederdi. Şiddet artınca da bir rahatlama “katarsis” oluşurdu.

Yunanca “arınma, temizlenme” anlamındaki “kathairein” sözünden türeyen bu kelime, sonraları modern psikolojide de kullanılmıştı. Antik çağın “pankrasyon”u, modern zamanlarda ise “Amerikan Dövüşü”, “Amerikan Güreşi”, “Pankreas Dövüşü” adı altında ABD’de yaygınlaşmıştı.

Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı

* Eren Alkan, “Antik Yunan Eserlerinde Şiddetin İzdüşümleri”, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2019

* Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gözlü - Eski Çağ Uzmanı Defne Yılmazcan, “Antik Yunan’da Kölelik: Atina ve Sparta Örneği”, Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Yıl 2017, Cilt 5, Sayı 2

* Doç.Dr. Hüseyin Aydoğdu, “Antik Yunan’da Demokrasi: Yaklaşımlar, Deneyimler ve Darbeler”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 71, Haziran 2020

* Prof. Dr. Osman İmamoğlu – Lale Aras, “Antik Pankreas Sporunda Şiddet Unsurları”, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2019

Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı Vakanüvis, günümüz Yunan zulmünün antik kökenlerini yazdı

Popular Articles

Latest Articles