K­w­e­u­k­e­­n­i­n­ ­e­n­ ­b­e­ğ­e­n­d­i­ğ­i­ ­f­o­r­v­e­t­ ­M­a­r­i­o­ ­G­o­m­e­z­

K­w­e­u­k­e­­n­i­n­ ­e­n­ ­b­e­ğ­e­n­d­i­ğ­i­ ­f­o­r­v­e­t­ ­M­a­r­i­o­ ­G­o­m­e­z­

Ç.Rizespor'un Kamerunlu santrforu Leonard Kweuke,futbol yolculuğunu Türkiye Futbol Federasyonu'nun Elektronik Dergisi TamSaha'ya anlattı.

Kweuke'nin en beğendiği forvet Mario Gomez

7 yaşında yetim kalan, ayakta kalabilmek büyük zorluklar yaşayan ve annesinin desteğiyle futbolcu olan başarılı santrfor, "Çok büyük bir yetenek değildim ama kafamda her zaman 'Sen çok çalışmalısın. Çok çalış, çok çalış ki yurtdışına çıkabilesin. Orada top oynayabilirsin' diyen bir ses vardı. O sesi dinleyerek bugünlere geldim" şeklinde konuştu.

12 Temmuz 1987 Douala Kamerun doğumlusun. Nasıl bir çocukluk geçirdin?

Açık söylemek gerekirse kolay bir çocukluğum olmadı. 7 yaşındayken babamı kaybettim. Annem beni amcamın yanına, Bafoussam diye bir yere göndermişti. Oraya gidip geri geliyordum sürekli. Annemle birlikte çok çalışıyorduk. Sürekli bir şeyler satmaya uğraşıyorduk, çünkü para kazanmak zorundaydık. Bu yüzden kolay zamanlar değildi benim için. Ufak bir işimiz olsun, para kazanabilelim diye kendi çapımızda bir şeyler yapıyorduk.

Bu zor çocukluk devresinde içindeki futbol yeteneğini nasıl keşfedip ortaya çıkardın?

Boş zamanlarımızda gençlerle ufak alanlarda aramızda top oynayabiliyorduk. Orada beni izleyenler; "Sende bir şeyler var. Bu yeteneğini fark etmen lâzım. Diğerlerinden farklısın" diyorlardı. Söyledikleri gerçekten de doğru çıktı.

Peki, futbolla profesyonel olarak ne zaman tanıştın?

O zamanlarda bulunduğumuz yerde profesyonelliğe çok yakın bir takım yoktu. Ben direkt Kamerun Genç Millî Takımı'na çağrıldım. Hayatımda ilk kez yurtdışına çakışım da o sayede gerçekleşti. Maç yapmak için İran'a gitmiştik. Profesyonellik adımlarını da o devrede atmıştım.

1999'da Cintra Yaounde takımında kariyerin başladı. Sonrasında nasıl bir yol izledin?

Cintra Yaounde beni İkinci Lig'e kiralamıştı. Ardından tekrardan Cintra'ya döndüm ama her seferinde genç millî takımlarda oynamayı denedim. Sonunda da bir turnuvaya katılabildik. Ancak turnuva sonrasında diğer futbolcuların aldığı güzel teklifler gibi teklifler alamadım. Bana sadece İran'a gidebilme şansı doğmuştu. Ben de tercihimi İran'dan yana kullandım.

Evet, sıradaki sorum buydu. Bir sezon İstiklal Tahran takımında forma giydin. İran maceran nasıldı? Ne gibi tecrübeler edindin?

Öncelikle şunu söyleyebilirim. O turnuvadan sonra pek fazla bir seçeneğim yoktu. Elimde hiçbir şey kalmamıştı. Anneme yardım etmek zorundaydım. Bunun bilincindeydim. Bir tane adam bana böyle bir teklifle yaklaşınca ben de hiç düşünmeden kabul ettim. Yurtdışına gitmek önemliydi. Diğer arkadaşlarım Fransa'ya, Almanya'ya gitmişti; bir tek ben kalmıştım. O turnuvada çok iyi oynayamamıştım. O yüzden bir şeyler yapmam gerekiyordu. Annemi düşünüyordum açıkçası. İran'ı seçme sebebim anneme yardım edebilmekti. Tahran çok güzel bir şehir. İran çok güzel bir ülke. İlk altı ayım yalnız geçmişti. Sonrasında yanıma Kamerunlu bir futbolcu daha geldi. O zaman daha kolay oldu her şey. Çünkü Kamerunlu arkadaşımla çok iyi anlaştım. Tek mesele şuydu; istediğim gibi giyinemiyordum. İstanbul'da giyindiğim gibi giyinemiyordum. Ama benim için bir sorun yoktu açıkçası. O yüzden kalmayı tercih ettim.

21 yaşında gencecik bir oyuncuyken Eintracht Frankfurt seni kiraladı ve Bundesliga'ya adım attın. Frankfurt günlerin nasıl geçti?

Öncelikle çok zor günler geçirdiğimi söyleyebilirim. Çünkü Slovakya'dan Bundesliga'ya geçmek çok ayrı bir seviye. Oradaki çalışma farkı da beni biraz yordu açıkçası. Bu durum, hazır olmadığımı işaret ediyordu bana. Ondan sonra bir sakatlık yaşadım ve fazla bir seçeneğim kalmadı. O yüzden çok zor günlerdi. Belki de bu seviye için henüz hazır değildim. İlk başta her şey çok iyi gidiyordu ancak yorgunluk hissiyatı ve ardından yaşadığım sakatlık derken maalesef önümde çok fazla seçenek kalmamıştı.

Bir sezon sonra bir başka Alman ekibi Energie Cottbus'a yine kiralık olarak transfer oldun ve 29 maçta 5 gol attın.

Açıkçası Frankfurt günlerimden daha iyiydi. Çünkü Frankfurt'tan sakat olarak ayrılmıştım. Energie'de çalışmaya ve yavaş yavaş kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Takım İkinci Lig'deydi ve ben hazırlık kampı geçirmeden gelmiştim. Yine de iyi bir deneyim oldu benim için. Ardından da Slovakya'ya geri döndüm.

Çok güçlü ve agresif bir oyuncu olmana ve bu cezayı almana rağmen kariyerinde yalnızca 2 kırmızı, 25 de sarı kart var. Maç içerisinde nasıl bir yapın var? Sinirli misin, yoksa "Pozisyon gereği sertlikler olur" mu diyorsun? İstatistikler de ortada...

Bunu şöyle yorumlayabiliriz. Futbol oynarken benimle aynı işi paylaşan arkadaşlara karşı can yakıcı olmak istemem. Kimsenin canını yakmak istemem. Sadece her zaman karşılarında güçlü birisinin olduğunu hissettirmek isterim. Kimsenin canını yakmadan o hissiyatı vermek isterim. Bu yüzden belki böyle bir istatistik var. Bazen topu korumak isterken rakip gelir ve benden topu almak ister. Bu durumda ister istemez dizim, dirseğim gidebiliyor rakibe. Futbol kuralları dâhilinde olmadığı için sarı kart yiyebiliyorum. Bunlar futbolun içinde olan şeyler. Kesinlikle kimsenin canını yakmak istemiyorum.

2013-2014 sezonunda yolun Çaykur Rizespor ile kesişti. Transfer öykünü anlatır mısın?

Farklı farklı teklifler almıştım ama o dönemdeki Çaykur Rizespor'un hocası beni tanıyordu ve birkaç kez benimle konuşmuştu. Rıza Çalımbay vardı o zaman takımın başında. Buraya gelirsem beni oynatacağını biliyordum. Bana hep, "Çok iyi çalışırsan en iyi forvetlerden biri olursun" demişti. Ben kabul ettim ve başkanımız da bunu finanse etti. Bunun için kendisine teşekkür ediyorum.

Çaykur Rizespor ile gerçekten kimyan tuttu. İlk sezonunda 25 maçta 11 gol attın. İkinci sezonunda da 31 maçta 13 golle istikrarını sürdürdün. Bu sezon da 16 maçta 9 golün var. Performansını nasıl değerlendiriyorsun?

Şunu söyleyebilirim. Bana güvenen insanların güveni boşa çıkmasın diye çok çalıştım. İlk sezonumda bir sakatlığım oldu. İkinci sezonumda da oldu. Ona rağmen hep çalışmayı denedim. Daha çok çalışıp, bir şeyler yapmak istedim. Çünkü başkanımıza ve kulübümüze çok minnettarım. Bana güvendiler ve transfer ettiler. Eski hocamıza da çok minnettarım. Onların bana gösterdiği bu sahiplenme duygusunu geri çeviremezdim. Bir şekilde daha çok çalışıp, bu kulübe bir şeyler katmam gerekiyordu.

Sezon başında Teknik Direktör Hikmet Karaman'la bir sorun yaşadın. Ancak daha sonra tekrar takıma döndün. Nasıl bir süreçti senin için?

Öncelikle şunu söyleyebilirim. Maç esnasında adrenalinin de verdiği etkiyle saygılı bir davranış yapmadım. Ama hocanın her zaman beni sevdiğini bildiğim için bu olaydan sonra da hep Hikmet Karaman ile konuşmaya çalıştım. Bu olayı atlatmamız gerekiyordu. Benim istemediğim şekilde gelişti olaylar. Maç esnasında çok yorgunduk, çabalıyorduk. Üzücü bir olaydı benim için. Hiç istememiştim. Hocanın da bana güvendiğini ve sevdiğini düşünerek her zaman konuşmaya çalıştım. Hoca da hiçbir zaman kapılarını kapatmadı. Her seferinde bir baba gibi yaklaştı bana. Bu olayı atlatmamızda hocanın tavrı çok büyük bir faktördü.

Çaykur Rizespor'un ateşli bir taraftar topluluğu var ve seni gerçekten çok seviyorlar. Senin için, "Rize'ye Belediye Başkanı ol Kweuke" çağrısı yapılıyor. Hatta taraftarlar seni fotomontajla general bile ilân etti. Bu tarz ilginç şeyler için neler düşünüyorsun? Taraftarlarla nasıl bir ilişkin var?

Bu tip şeyleri görünce onları anlayabiliyorum. Beni ne kadar sevdiklerini görebiliyorum ve bu beni çok mutlu ediyor.

Şu an için dünyada ve Türkiye Ligi'nde en çok beğendiğin santrfor kim?

Türkiye'de Eto'o ve Gomez... Dünyada ise Suarez.

Ailen burada mı yaşıyor?

İki kardeşim benimle beraber yaşıyor.

Kaç kardeşsiniz?

Üç erkek, iki de kız kardeşim var.

Annen Kamerun'da mı yaşıyor?

Evet.

Artık seninle çok gurur duyuyordur...

Kesinlikle. Yakında o da yanıma gelecek zaten...

Kweuke'nin en beğendiği forvet Mario Gomez

Popular Articles

Latest Articles