B­a­ş­b­a­k­a­n­ ­D­a­v­u­t­o­ğ­l­u­ ­T­R­T­­d­e­ ­g­ü­n­d­e­m­i­ ­d­e­ğ­e­r­l­e­n­d­i­r­d­i­

B­a­ş­b­a­k­a­n­ ­D­a­v­u­t­o­ğ­l­u­ ­T­R­T­­d­e­ ­g­ü­n­d­e­m­i­ ­d­e­ğ­e­r­l­e­n­d­i­r­d­i­

Başbakan Davutoğlu, Türkiye, seçim ve dünya gündeminin yanı sıra memurları da ilgilendiren önemli açıklamalarda bulundu.

davutoğlu

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Konya Mevlana Türbesi önünden yapılan canlı yayında TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör’ün konuğu oldu.

657 Sayılı Kanuna dikkat çeken Davutoğlu, "Memurluk. Emekliliğine kadar korunak altında, çalışmasa dahi devlet ödeme yapmak zorunda. Bu çalışma performansını etkilememeli. Devlette şunu diyebilmeli, "çalışmıyosun ya da yanlış çalışıyorsun." 2 Kasımda yeni hükümeti kurduğumda şunu desem, "sizi gözlüyorum, şu bürokratları başarılı görüyorum, şunları başarısız görüyorum" desem bütün o bürokratlar giderler Danıştay'a. Benim görevim ayrımcılığa tabi tutmamamız. Beni tek ilgilendiren bu memur vazifesini yapıyor mu? Ama bu liyakat kriterlerini koyduktan sonra, elimizin serbest olması lazım. Hiç ehil olmayan bir memurumuzu yerinden oynattığımızda hesabını biz veriyoruz. Bürokrasinin kendi iç hiyerarşisini koruması lazım. Bizim daha etkin bir değerlendirme sistemi içinde düşünmemiz lazım" dedi.

Davutoğlu'nun 657'yle ilgili açıklamaları VİDEO

TRT 1, TRT Haber ve TRT Türk televizyonlarından ortak yayınlanan ve Konya Hz Mevlana Türbesi'nde yapılan “Başbakan ile Özel Yayın” programında Ahmet Davutoğlu’nun açıklamaları şöyle:

Konya Türk siyasetinin hissiyatını en iyi yansıtan yerlerden biri. Konyalı siyasete sadece bir oy verme olarak bakmaz, bütün vizyonunu gönlünü yansıtır. Bugün muhteşem bir kalabalık vardı. Konyada bugüne kadar yapılan mitinglerin en kalabalığı.

7 Haziran ve 1 Kasım kendi şartları içinde değerlendirilir. 7 Haziran seçimlerinde 81 vilayete gittim. Bu kampanyanın da kendine has özellikleri vardı. Çok ciddi bir motivasyon gördüm. Kampanya neredeyse bir referandum kampanyasına dönüştü. Bir takım tehditler oldu. Bir tweet hesabından, eylem haberi yayıldı. Ama bizim milletimiz aldanmıyor. Devletine, hükümetine duyduğu güveni gösterdi.

Terörle mücadelenin üzerinden prim yapmak isteyenlerin arasında bir rekabet oluştu. Suruç olayı olduğunda çağrıda bulundum, "Ortak deklarasyon yapalım" diye. Bir tek Sayın Kılıçdaroğlu "Olabilir" dedi, diğer ikisi kabul etmedi. Ankara saldırısı sonrası yine çağrı yaptım. "Teröre karşı ortak zeminde buluşalım" dedim. Sayın Kılıçdaroğlu ile yaptığımız görüşmede, "HDP ile MHP'yi bir araya getirmek mümkün olmuyor ama bari birimiz bir araya gelelim." dedim. "Ben diğer partilerin olmadığı bir deklarasyonu uygun bulmuyorum" dedi. Bu ülkede eşit sorumluluklara sahip vatandaşlar olarak, terör gibi bir konuda bile ortak bir metinde uzlaşamıyorsak, halkın önüne nasıl çıkar bu liderler. Deklarasyona gelmediler, "Beraber hükümet kuralım dedim" gelmediler.

Anayasa diyorki "seçim hükümetine herkes girmeli." Sayın Bahçeli, biz girmezsek bunlar HDP ile aynı hükümette yer alırlar, biz de bunu ülkenin belli kesimlerinde AK Parti ile HDP'yi aynı kefede gösteririz diye düşündü. Ama oyunları ayaklarına dolandı.

CHP şöyle düşündü, seçime giderken niye ortak olayım. Biz talep etmiyoruz ki, anayasa talep ediyor. HDP zaten bir iki bakan verdi, bir ay sonra onlarda çekildi. Herkes de bunu görmüş oldu, bunlar zor zamanda ülkeyi AK Parti ile başbaşa bırakır. AK Parti ise zor günlerde, "Ben burdayım" dedi. Terörle mücadele ile erken seçim hükümetini aynı anda yürüttük.

Sayın Bahçeli'ye sormak lazım, "Demokratikleşmeye karşı çıkıyosun, çözümün ne?" Hadi olmaz ya, MHP iktidar oldu. Acaba bu iktidar dönemlerinde, Türkiye'nin Kürt vatandaşlarımızın yoğun olduğu bölgelere gidebilecek mi, gittiğinde ne vaat edecek? Ben dün Diyarbakır'daydım, orada kendimi yabancı görmüyorum. Ya da Şanlıurfa'da, Van'da. Ben baktığımda kimin Kürt kimin Zaza olduğunu görmüyorum ki, vatandaşımı görüyorum. Bu iş gönülle, hizmetle çözülüyor. MHP herhangi bir şey teklif etmiyor. Diyorum ki Silahlı Kuvvetlere, Emniyet birimlerimize, İçişleri Bakanlığımıza talimat verdim. Elinizi tutan hiçbir şey olmayacaktır. Türkiye'yi huzurlu ortama ulaştıracaksınız. Bütün silahlı kuvvetlerimiz burada. Hangi kararsız mücadeleden bahsediliyor. Hepsi Dağlıca'da Yüksekova'nın tepelerinde mücadele veriyorlar.

Çözüm sürecini rafa biz mi kaldırdık? Demirtaş hesap versin, o saldırıyı kim yaptı? Polislerimiz uykularında enselerinden vurularak şehit edildi. "Biz Ceylanpınar'da kamu görevlisini cezalandıracak güçteyiz" denildi. 2013 Mayısında çekilmesi gereken silahlı unsurlar niye çekilmedi? 6-7 Ekim olaylarında sizin binalarınızı kim yaktı? Çözüm süreci ortamı içinde iyi niyetli çabalarımızı gösterirken, annelerin çocuklarını dağlara kim götürdü? MHP ile HDP'nin bakışlarındaki iki uç nokta bu.

Herkes özgürce konuşabilsin, Meclis'te rekaber edelim ama hasım olmayalım. Siyaset rekabettir ama husumet değildir.

Bir ihmal edilmişlik olduğu kanaatinde değilim. Türkiye'nin bütün kesimlerini yakından tanıma şansına ermiş biri olarak söylüyorum. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, etnik milliyetçilik her yerde tırmandırılıyor. Ayrıştırıcı unsurları öne çıkaran bir atmosfer var. Etnik milliyetçilik dalgası, yıkıcı, bölücü bir dalga. Çok geniş bir ortak kültür havzamız var. Maalesef son dönemde bir taraftan terör örgütünün estirmeye çalıştığı baskıcı hava, diğer tarafta Suriye'de meydana gelen hava ve üçüncü olarak da uluslararası çevrelerinde tahrikiyle yürütülen özel kampanya... Bunlar bir araya gelince göreceli bir oy kaymasından bahsedilebilirdi 7 Haziran için.

Kürt, Türk, Alevi seçmen gibi ayırmadık. Konya'da ne söylüyorsam, Diyarbakır'da da onu söylüyorum. Alandan gelen sloganlar da aynı. Bütün seçmenlere sesleniyorum, "Gelin bu farklılıklara karşı gönülleri birleştiren bir üslubun öncüsü olalım." 5 sene önce birileri Suriye'de birleştirici dili kullanabilseydi bu acılar yaşanmazdı.

1 Kasım büyük bir şans. Ayrıştırıcı bir dil yerine birleştirici bir dili egemen kırarsak, önümüzdeki onlarca yılı kurtarmış olacağız. Ama herkes kendi mahallesine sığınırsa, kendi topluluğuyla bir araya gelmeyi tercih edersek, geleceğimize en büyük dinameti koymuş olur. Kucaklaşalım, ayrımı yerle bir edelim. 1 Kasım'da yeni siyaset dilinin bu olacağı ümidiyle bir seçime gidiyoruz.

Her şey düzeldi dememiz çok zor mutlaka mükemmel bir dünya tasavvuru mümkün değil. Önemli olan hataları minimize etmek. Eğer bu sorunları kendi irademizle aşamazsak, başkaları dahil olur. Ben bütün sorunları aşacağımıza inanıyorum.

Bu vaatlerin önemli bir kısmını 7 Haziran öncesinde de söylemiştik. Mesela doğum hediyeleri daha öncede vardı. İş başı eğitim üzerinden 6 aylık maaşın devlet tarafından ödenmesi, daha önce açıkladığım pakette vardı. Fakat bunun halka anlatımı esnasında bir eksiklik oldu bunu kabul ediyorum. Ama 7 Haziran'dan sonra ek hususlar getirdik. 7 Haziran'dan sonra anket çalışmaları yaptık ve halkımızın beklentileri etrafında bu vaatleri güçlendiren bir paket açıkladık. Buradaki özgünlük, 6 aydı maaş bir yıla çıkardık. İş kuracak gençlere 50 bin lira vermek, bu özgün bir düşünceydi. Muhalefetle aramızdaki fark, muhalefet iktidara asla gelemeyeceğini bildiği için her şeyi söyleyebilir. Vaadi söylemiş olmak değil, yerine getirilebilme kapasitesi.

Bütün bütçe kalemlerini, nereden nereye geldiğimizi biliyorum. Mart ayından beri değişen bir tabloda, gelir performansımız çok iyi oldu bu sene. Topladık, 19.3 milyar Türk lirası. Son 11 yeni müjdede bulundum. 21 milyarlık bir rakama çıktı bu. Türkiye'nin GSMH yüzde 1'i. Mali bütçeyi hiç sarsmayacak bir yüktür. Gelecek sene daha iyi bir performans bekliyoruz. Bu yeni yükü rahatlıkla telafi edecek bir noktadayız. CHP ve MHP'nin açıkladığı vaatlerin toplamı 150 milyar lira civarında.

CHP ve MHP'nin getirdiği vaatler paketi, tüketici vaatler. Diyoruz ki gence "iş kur, 50 lira vereceğim." Ama 3 sene sonra mesela 50 iş yeri vergi öder hale gelecek, yanına ikişer tane işçi alsa istihdam oluşacak. Bunların hepsi geri dönüşümü olan vaatler.

Uluslararası medyada Türkiye'ye dönük bir algı sapması var. Çok zor süreçlerden geçtik. Bu süreçleri batılı gazetecilerin anlaması çok zor. Ama onu biz biliyoruz, bedelini halk ödedi. Batı'da bazı gazetelere nasıl operasyonlar yapıldığını biliyoruz. Bunun ötesinde, Türkiye'nin, istikrarını sürdürmesinden rahatsız olan bir çevre var. Türkiye aleyhine nasıl kampanya yürüttüklerini biliyoruz.

Almanya'da, İtalya'da bir seçim olduğunda, o ülkelerin iç siyasetine saygı duyarlar. Ama Türkiye söz konusu olduğunda AK Parti'ye karşı saf tutulmasını isteyen yazılar çıkıyor. Bir kamuoyu algısı oluşuyor. Bunda, Türkiye içinde seçime hiç girmeden, ülkeyi yönetmek için yargı ve emniyet üzerinde birleşip ülkeyi yönetmek isteyen bir yapının etkisi var. Bütün bunları bir havuza toplayın, oradan böyle bir kampanya çıkıyor. Gazetecilik suçu sebebiyle tutuklanan kimse yok, bunun sayısı hep yanlış veriliyor.

657 Sayılı Kanun, Türkiye'de bürokrasiyi düzenleyen bir kanun. Genel olarak personel rejimi bağlamında da, Türkiye'de çalışma şevkinin artması bağlamında ele alınması gereken kanun. Mesela herkes bizden iş istiyor, Kayseri'de çalışan açığı vardı. Fakat insanlar gidip çalışmıyor, niye? İş istiyoruz derken, 657'ye tabi. Memurluk. Emekliliğine kadar korunak altında, çalışmasa dahi devlet ödeme yapmak zorunda. Bu çalışma performansını etkilememeli. Devlette şunu diyebilmeli, "çalışmıyosun ya da yanlış çalışıyorsun." 2 Kasımda yeni hükümeti kurduğumda şunu desem, "sizi gözlüyorum, şu bürokratları başarılı görüyorum, şunları başarısız görüyorum" desem bütün o bürokratlar giderler Danıştay'a. Benim görevim ayrımcılığa tabi tutmamamız. Beni tek ilgilendiren bu memur vazifesini yapıyor mu? Ama bu liyakat kriterlerini koyduktan sonra, elimizin serbest olması lazım. Hiç ehil olmayan bir memurumuzu yerinden oynattığımızda hesabını biz veriyoruz.

Bürokrasinin kendi iç hiyerarşisini koruması lazım. Bizim daha etkin bir değerlendirme sistemi içinde düşünmemiz lazım. Bugün düşünün polislerimiz, askerlerimiz. Konya'ya bir sürü proje açıkladım, bunlar bürokrasi içinde olgunlaşıp hazırlanıyor.

Türkiye dünyada itibar kazanmışsa, AK Parti iktidarları dönemindeki politikalarla oldu. 2011 Arap Baharı ile gelen konjonktürde, özellikle Ortadoğu bölgesinde halklardan gelen taleplerin karşılanması arasında denge kurmaya çalıştı.

Biz otoriter rejimlere karşı, Türkiye'de sesimizi yükseltmiş bir hareketiz. 2013 Mısır darbesine kadar bu demokrasi dalga yükselmekte olduğundan, Türkiye'deki gücüde artıyordu. Fakat sonrasında yeni bir konjonktür doğdu. Bugün bunların zorluklarıyla uğraşıyoruz ama bu zorluklar geçer. Ortadoğudaki halkların demokratik taleplerine kimse karşı duramayacak.

"Türkiye yalnız kaldı, terk edildi" diyenler tarihin uzun dönemli akışında Türkiye'nin doğru yerde durduğunu teslim etmek durumunda kalacaklar. 13 ülkeli bir toplantıda yapıldı. Suriye başta olmak üzere bu sorunların çözülmemesinin getirdiği maliyetleri dünya gördü. Eminim bu dönemde Türkiye'nin kaygılarını gözeten yeni süreçler yaşanacak.

Türkiye'de birileri ellerine kına yakıyordu, "Esed kalacak" diye. Viyana'da konuşulan yegane şey, Esed'in gideceği konusu. Türkiye'nin ilkeli tutumu, çok iddialı bir şekilde 21. yüzyılın en büyük ilk insani krizine en doğrudan çözüm bulan tutumu sayesinde, Türkiye uzun yıllar boyunca uluslarası toplum tarafından takdirle anılacak. Ülkemizin çevresindeki ateş çemberinin söndürülmesi için elimizden geleni yapacağız.

davutoğlu

Popular Articles

Latest Articles