T­ü­r­k­ ­S­a­v­u­n­m­a­ ­S­a­n­a­y­i­s­i­n­i­n­ ­A­s­ı­r­l­a­r­ ­S­ü­r­e­n­ ­Y­o­l­c­u­l­u­ğ­u­ ­v­e­ ­Ü­r­e­t­i­l­e­n­ ­T­e­k­n­o­l­o­j­i­l­e­r­

T­ü­r­k­ ­S­a­v­u­n­m­a­ ­S­a­n­a­y­i­s­i­n­i­n­ ­A­s­ı­r­l­a­r­ ­S­ü­r­e­n­ ­Y­o­l­c­u­l­u­ğ­u­ ­v­e­ ­Ü­r­e­t­i­l­e­n­ ­T­e­k­n­o­l­o­j­i­l­e­r­

Savunma sanayinin gelişmişlik düzeyi, bir ülkenin yerli üretim teknolojilere ne kadar bağlı olduğunu gösteren en önemli unsurlardan birisi. Türkiye, kökleri Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş dönemine kadar uzanan savunma sanayii çalışmalarına hala devam ediyor. Yaşanan savaşlar, küresel ekonomik krizler ve yapılan bazı anlaşmalar dolayısıyla, savunma sanayisindeki gelişmeler ağırlaşsa da günden güne yerli teknolojilerin oranında artış yaşanıyor.  

Bugün Yerli Üretim Tarihi yazı dizimizin yeni bölümünde, Türk savunma sanayisinin geçmişine yakından bakacağız. Bugüne kadar üretilen belli başlı teknolojilerle, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çalışmaları ve öncesini aktaracağız. Hazırsanız başlayalım. 

Türkiye Cumhuriyeti, savaşın kaybedeni olmasa da çok ağır darbeler almıştı. İlk yıllarda üretilen teknolojiler, Avrupa ülkelerine kıyasla gerideydi. İşte o günlerde gücümüzü toplayan şey tarihimiz olmuş, Osmanlı’nın yükseliş döneminde kurulan Tophane-i Hümayun gibi öncü kurumlardan ilham almıştık.  

Tophane-i Hümayun, koca bir imparatorluğun top ve barut ihtiyacını karşılayan bir merkezdi. Üretim merkezinde tek seferde 1060 tane top dökülebiliyor, ayda 360 kilogram barut üretiliyordu. 1571 yılında yapılan İnebahtı Deniz Savaşı’nda tamamen yok edilen Osmanlı donanması, sadece 5 ay gibi kısa bir süre içerisinde 200 adet gemi üretebilmişti. Osmanlı’nın tarih süresince denizlere olan hakimiyeti, donanma gücü açısından tarihin en gelişmiş imparatorluklarından birisi olmasını sağlamıştı.

Zamanla yeni ticaret yollarının keşfi, Osmanlı’nın sahip olduğu deniz gücünün etkisini azalttı. Ticari anlaşmalar ve uluslararası politikalar imparatorluğun krizler silsilesine girmesine neden olunca, savunma sanayisinde de gerileme yaşandı. Ta ki 1923’e, savaştan çıkmış yaralı bir memleketin yeniden dirilişine kadar.  

Birinci Dünya Savaşı sırasında gücünü önemli ölçüde kaybeden Türk savunma sanayisinin toparlanmaya ihtiyacı vardı. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk, asıl mücadelenin şimdi başladığını, çok çalışmamız, yerli teknolojiler üretmemiz, savunmamızı diğer ülkelere emanet etmememiz gerektiğini vurgulamıştı. Çalışmalar ve seferberlikler başladı.  

Kurtuluş Savaşı sırasında yapılan birkaç üretim tesisi dışında, savunma sanayisi anlamında hiçbir şeyi bulunmayan genç ülkemiz, planlı bir kalkınma dönemine girmişti. Halkın ve devletin seferberliği ile yapılan yatırımlar, ilk meyvesini zaten 1921 yılında açılan Askeri Fabrikalar genel Müdürlüğü ile vermişti. 1923’ten sonra çalışmalar şöyle devam etti: 

1926: Türk havacılık sanayi, Tayyare ve Motor Türk A.Ş. şirketi ile yükselişe geçti.

Her yer İkinci Dünya Savaşı ile çalkalanırken, Türkiye genç ekonomisini geliştirmeye, savunma sanayisine yatırım yapmaya devam ediyordu. Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) katılmasıyla aldığı askeri yardımlar, yerli savunma sanayisine darbe vurdu. ABD gibi ülkelerden ucuza alınan savaş teknolojileri, uçak üretimi başta olmak üzere ülkedeki pek çok savunma sanayi girişimini yavaşlattı.  

İlerleyen yıllarda Türkiye’de savunma sanayisine yapılan yatırımların, dışarıdan gelen teknolojilere kıyasla daha çok kaynak gerektirdiği kanısı oluştu. Truman Doktrini ve Marshall Planı gibi ABD’nin ardında olduğu yaklaşımlar, Türk ordusunun elindeki imkanları geliştirdi; üretimin azalmasına neden oldu. 

 

1952 yılında resmi olarak NATO üyeliğini elde eden Türkiye’de, savunma sanayi teknolojilerini dışardan satın alma eğilimi devam ediyordu. Yavaşlayan yerli savunma sanayini geliştirme çabalarının en büyük nedeni de zaten teknolojiyi dışarıdan satın almaktı. Zamanla askeri fabrikalar, dışarıdan gelen ürünlerin artmasıyla eski yetkinliklerini kaybettirdiler. Bu fabrikalar artık Türk Silahlı Kuvvetleri için bir masraf nedeni olmaya başladı.  

Türkiye, müttefikleriyle kurulan teknolojik ortaklıkların ne kadar zararlı olduğunu Kıbrıs Barış Harekatı sırasında anladı. Makine ve Kimya Endüstrileri Kurumu bünyesinde, modernize edilmiş bir yerli savunma sanayi üretimi için atılımlar başladı. Hala askerlerimizin gelişmiş versiyonlarını kullandıkları G-3 ve MG-3 gibi tüfekler, bu çabalar sayesinde üretildi. Belki yıllar önce düşünülseydi, bugün daha farklı bir konuma gelinecekti.  

Yerli savunma sanayisini geliştirmek amacıyla bu dönemde, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Güçlendirme Vakıfları hayata geçirildi. Bu vakıfların çalışmalarıyla ASELSAN, HAVELSAN, ASPİLSAN gibi devlet destekli modern teknoloji üretimi yapabilen kurumlar faaliyete geçtiler. 1950’lerde büyük bir darbe yiyen yerli teknoloji üretimini toparlamak, artık imkansız hale gelmişti.  

 

1985 yılında Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (SAGEB), 1989’da hala aynı isimle faaliyet gösteren Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) olarak isimlendirildi. Anayasa’da yer alan 3238 sayılı kanuna göre bu kurum şunlardan sorumlu tutuldu: 

Türkiye, bu dönemde özel sektörler daha çok iç içe olan bir savunma teknolojisi üretimi anlayışına sahip oldu. Aynı zamanda üretilen teknolojilerin ihraç edilmesiyle, yeni ekonomik kaynaklar yaratılması için çalışmalar hızlandırıldı. Zamanında NATO gibi örgütlerin içerisinde kurduğumuz müttefiklikler, yerli üretimin durmasına neden olmuştu. Bu dönemde aynı müttefiklikleri ihracat için kullanmak üzerine bir anlayış gelişti.

2001 ekonomik krizi dolayısıyla üretilen teknolojiyi ihraç etmekte zorlanan Türkiye, ülke tarihinin Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma planı (2007-2013) uygulamalarıyla AR-GE'ye verilen önemi fark etti. Bu dönemde önceki dönemlerde birer proje olarak anılan savunma sanayi teknolojileri üretim safhasında görülmeye başlandı.

2006 yılından günümüze kadar üretimi yapılan bazı savunma sanayi teknolojilerini şöyle sıralayabiliriz:  

Bunlar dışında personellerin sahada kullanabilecekleri daha modern giyim teçhizatları, tüfekler, mayına karşı koruma araçları, füze savunma sistemleri üzerine yapılan çalışmalar ve üretimler devam ediyor.  

Türkiye’nin özellikle Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde ve sonrasında altığı yerli savunma sanayisine yönelik dersler, son 20 yıllık süreçte meyvesini göstermeye başladı. AR-GE'nin ön plana çıkmasıyla birlikte, yapılan yatırımların artışa geçtiğini görüyoruz. Aynı zamanda üretilen savunma sanayi ürünlerinin, farklı ülkelere ihraç edilmesine yönelik girişimler de hız kazanmış durumda. 2021 yılına kadar Savunma Sanayi Müsteşarlığı’na göre ihraç edilen teknolojilerin sayısını arttırmaya yönelik yatırımlar devam edecek.

 

Yerli savunma sanayi üretimlerimizden sorumlu olan birim, son anayasal değişikliklerle birlikte artık Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı oldu. Devam eden süreçte, krizlere karşı daha dirençli bir yerli savunma sanayisi görmek ümidiyle... 

İLGİLİ HABER

Türk Halkının Kağnılarla Kurduğu İlk Uçak Fabrikası ve Üretilen İlk Uçaklar

İLGİLİ HABER

Baktıkça Sizi Duygu Selinde Sürükleyecek Yerli Üretim Otomobiller (Spor Anadol İçerir)

Kaynak: Savunma Sanayii Başkanlığı

Popular Articles

Latest Articles