Ç­o­c­u­k­l­u­k­ ­T­r­a­v­m­a­l­a­r­ı­ ­S­e­b­e­b­i­y­l­e­ ­A­s­a­n­s­ö­r­e­ ­B­i­l­e­ ­B­i­n­m­e­y­e­n­ ­İ­n­s­a­n­l­a­r­ı­n­ ­Y­a­ş­a­d­ı­k­l­a­r­ı­ ­D­u­r­u­m­:­ ­K­l­o­s­t­r­o­f­o­b­i­ ­N­e­d­i­r­?­

Ç­o­c­u­k­l­u­k­ ­T­r­a­v­m­a­l­a­r­ı­ ­S­e­b­e­b­i­y­l­e­ ­A­s­a­n­s­ö­r­e­ ­B­i­l­e­ ­B­i­n­m­e­y­e­n­ ­İ­n­s­a­n­l­a­r­ı­n­ ­Y­a­ş­a­d­ı­k­l­a­r­ı­ ­D­u­r­u­m­:­ ­K­l­o­s­t­r­o­f­o­b­i­ ­N­e­d­i­r­?­

Çocuğunuz yaşıtlarına göre biraz hareketli hatta haylaz olabilir. Sizler de bu yumurcak ile başa çıkamayıp onu odasına kilitleyerek birkaç saatliğine de olsa ceza vermiş olabilirsiniz. Fakat bu durumun ileriki yaşlarda çok daha büyük problemlere yol açabileceğini biliyor muydunuz?

Sizlerle bugün; araştırmalara göre dünya genelinde görülme sıklığı %5’lere kadar çıkan, tedavi edilmezse ölümle bile sonuçlanabilen klostrofobi dosyasını açıyoruz.

Klostrofobi

Klostrofobi, Türkçeye en yaygın “kapalı alan korkusu” şeklinde çevrilmektedir. Kelime, köken olarak Fransızca “Claustrophobie” ve Latince “kapalı yer” anlamına gelen “Clastrum” kelimelerinden türemiştir.

Halk arasında "kapalı alanda kalma korkusu" olarak bilinen klostrofobi, bilimsel olarak ise “kaygı bozukluğu” şeklinde tanımlanmaktadır. Klostrofobiye sahip bireylere "klostrofobik birey" denmektedir.

Klostrofobi

Klostrofobi, insanlarda genel olarak çocukluk ya da ergenlik çağında başlıyor. Klostrofobinin meydana gelmesiyle ilgili bilimin çok net açıklamaları şimdilik bulunmuyor. Genel olarak ortaya atılan teoriler ise henüz ispatlanabilmiş olmasa da kulağa mantıklı geliyor.

Şu ana kadar klostrofobi hakkında ispat edilen en önemli gelişme; klostrofobik bireylerin beyninin bazı bölgelerinin aşırı aktivasyon içerisinde olduğudur. Bu aşırı aktivasyonun sebebiyle ilgili üretilen bilimsel teorileri de gelin beraber inceleyelim.

Klostrofobi

Birçok uzman psikiyatr, bireylerin çocukluk çağında ailesinden ya da yakın çevresinden olumsuz etkilenmesi sonucunda eğer genlerinde de yatkınlık varsa ileride klostrofobik birey olabileceğini ifade ediyor. Örneğin, çocukluk çağında ceza verme amaçlı odaya kilitlenen bir çocuk, eğer genetik olarak yatkınlık da gösteriyorsa ilerleyen yaşlarda maalesef klostrofobik bir birey olabilir.

Klostrofobi

Teoriye göre; klostrofobik bireylerin beyin nöronları, diğer insanların beyin nöronlarından farklı işliyor. Fark da şöyle açıklanıyor; klostrofobik bir bireyin kişisel alan algısı daha geniştir ve bu alana sahip olamaması da tepkileri tetikliyor.

Klostrofobi

2013 yılında yapılan bir araştırmada klostrofobik bireylerde GMP6A genindeki mutasyon oranının daha sık olduğu tespit edildi.

Klostrofobi

Klostrofobik bireyler, kapalı alanlarda özellikle de tek başına kalmaktan çok büyük kaygı duyarlar. Bu kapalı alanların başında da asansör, uçak, mağara, kapalı odalar gelmektedir. Belki çoğu insan için normal gelen dar kesim (slim fit) kıyafetler klostrofobik bireyler için tetikleyici nedenlerden biridir.

Metrolar, trenler, tüneller, dar arabalar, itiş sıkış olan her ortam, hastanelerdeki görüntülü tarama odaları, mağazalardaki deneme kabinleri, döner kapılar, diş kliniği koltukları ve aklımıza belki de gelmeyen daha birçok ortam klostrofobik bireyler için birer işkence gibidir.

Klostrofobi

Bazı klostrofobik bireylerden kapalı alanda kaldığı zaman çok büyük tepkiler alınırken bazı klostrofobik bireylerden ise ufak tepkiler alınmaktadır. Anlayacağınız, tepki konusunda bir standart bulunmamaktadır. Bazı kişilerde tepki; panikatak, kalp krizi ve maalesef ölüme kadar varabilmektedir.

Klostrofobik bireyler tepki anında genel olarak; terler, titrer, nefes almada zorluk yaşar, nabzı yükselir, göğüs sıkışması yaşar, baş dönmesi ya da bayılma yaşayabilir. Tepkilerin devam etmesi halinde kalp krizi ve maalesef ölüm ile de sonuçlanabilir.

Klostrofobi

Klostrofobi, bireye ve şartlara göre değişmekle birlikte; ilaç tedavisi, psikoterapi, maruz kalma (maruziyet) terapisi, sanal gerçeklik terapisi ya da kişiye özel tedaviler ile tedavi edilebilmektedir. İlaç ve psikoterapi alışık olduğumuz tedaviler fakat maruziyet terapisi ve sanal gerçeklik tedavisinden sizlere kısaca bahsedebiliriz.

Maruziyet terapisinde birey, kademeli olarak fobi edindiği alanlar ile baş başa bırakılır ve kendi başına bu fobiyi yenmesi beklenir. Sanal gerçeklik tedavisinde ise; adından da anlaşılacağı üzere birey, fobi edindiği alanlara sanal bir ziyaret gerçekleştirir ve bireyin zamanla fobiyi yenmesi beklenir.

Peki ya sizler daha önce klostrofobiyi duymuş muydunuz? Daha önce klostrofobik bir birey ile aynı ortamda bulundunuz mu ya da tepki anına şahit oldunuz mu? Yorumlarda düşüncelerinizi iletebilirsiniz.

Kaynak: 1 / 2 / 3 / 4 /

İLGİLİ HABER

Çiftlerin Daha Mutlu Olmasını Sağlayacak Mucize Öğreti: Tantra [+18]

Popular Articles

Latest Articles