2­0­2­0­ ­A­B­D­ ­B­a­ş­k­a­n­l­ı­k­ ­S­e­ç­i­m­l­e­r­i­­n­d­e­ ­s­o­s­y­a­l­ ­a­ğ­l­a­r­ı­n­ ­r­o­l­ü­ ­n­e­ ­o­l­a­c­a­k­?­

2­0­2­0­ ­A­B­D­ ­B­a­ş­k­a­n­l­ı­k­ ­S­e­ç­i­m­l­e­r­i­­n­d­e­ ­s­o­s­y­a­l­ ­a­ğ­l­a­r­ı­n­ ­r­o­l­ü­ ­n­e­ ­o­l­a­c­a­k­?­

2016 ABD Başkanlık Seçimi'nde Rus ajanlarının rolü ve  Cambridge Analytica skandalı sonrasında başta Facebook olmak üzere Twitter ve YouTube gibi sosyal ağların reklam politikası hem ABD senatosu hem de kullanıcılar tarafından mercek altına alındı.

Söz konusu siyasi seçim kampanyaları olduğunda platformunda yanlış bilgilendiren siyasi içeriklerin yanı sıra kötü niyetli aktörlere de yer veren sosyal ağlar, seçmenleri etkileyerek ister istemez ülkelerin kaderinde de önemli bir rol oynamış oluyor. 

Daha önce The Great Hack belgeselinde de gördüğümüz üzere kararsızların görüşlerini değiştirmek için sosyal ağ reklamları üzerinden kullanıcıları manipüle etmekten çekinmeyen kampanya çalışanları, Donald Trump'ın Başkan seçilmesine ve İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkmasına yol açmıştı. 

Bu noktada platformundaki yanlış bilgilendirmeleri, nefret söylemlerini ve kötü niyetli aktörleri engelleyemeyen sosyal ağların, siyasi kampanyalar için reklam hizmeti sunmaması çok daha sağduyulu bir hareket olabilir. Zira başta Facebook olmak üzere sosyal ağlar, siyasilere platformlarında imtiyaz tanıdıkça kullanıcı gözündeki itibarlarını da kaybetmeye devam ediyorlar. 

Örneğin, geçtiğimiz ay Facebook'un Küresel İlke ve İletişim Direktörü Nick Clegg, yaptığı bir konuşmada siyasilerin konuşmalarının doğruluğunu kontrol etmeyeceklerini ve Facebook'un nefret söylemi kurallarını ya da ilkelerini ihlal etse dahi konuşmaları engellemeyeceğini ifade etmişti. 

Nick Clegg'in, bu ifadesinin dayanağı olarak seçmenin özgür iradesine gönderme yaptığını belirtelim: 

Açıklama kapsamında şirket, siyasilerin söylemlerini başkan adaylarının konuşmalarının seçmene ulaşmasını engellemenin Facebook'a uygun bir rol olmadığını düşünüyor. Siyasilerin konuşmalarını Teyit.org gibi doğrulama hizmeti sunan üçüncü parti şirketlere göndermeyeceğini belirten Facebook, seçmenlerin manipülasyonlarına da aracılık etmiş oluyor. 

Platformdaki manipülasyonlara örnek vermek gerekirse Trump'ın seçim kampanyasında kullanılan bir reklamı ele alabiliriz. Yayınlanan reklamda Donald Trump, Demokratların ABD Anayasasının ikinci maddesini yürürlükten kaldırmak istediği belirtiyor.

Aslı bulunmayan bu ifadeye rağmen yayınlanmaya devam eden reklam, yenilerini de beraberinde getiriyor. Örneğin  Trump karşıtlığyla tanınan Joe Biden'a yönelik yayınlanan reklam da aslı bulunmamasına rağmen durdurulmuyor. Bu konuda Facebook, YouTube ve Twitter'a ulaşarak reklamın kaldırılmasını talep eden Biden'ın, sosyal ağlardan olumsuz cevap aldığını belirtelim. 

Here's the letter Facebook sent the @JoeBiden campaign explaining why it allowed Trump to run Facebook ads with false allegations about the VP and Ukraine -- @sarahmucha reports. https://t.co/HFMdDqpzXH pic.twitter.com/VbUlW2C6qI

— Donie O'Sullivan (@donie) October 9, 2019

Facebook'un Biden'a gönderdiği açıklamada ise şu ifadelere yer veriliyor: 

2020 ABD Başkanlık seçimlerine adaylığını koyan Massachusetts senatörü Elizabeth Warren ise Trump kampanyasındaki yalanlara Facebook'ta yer vererek Facebook CEO'su Mark Zuckerberg'in Trump'ı desteklediğini öne sürüyor.  

Facebook changed their ads policy to allow politicians to run ads with known lies—explicitly turning the platform into a disinformation-for-profit machine. This week, we decided to see just how far it goes.

— Elizabeth Warren (@ewarren) October 12, 2019

Tüm bu tartışmalar devam ederken, sosyal ağ uygulamalarının siyasi kampanya reklamlarından çok da fazla gelir elde etmediğini ekleyelim. 2016 ABD Başkanlık Seçimleri'nde Trump ve Clinton kampanyaları kapsamında 81 milyon dolar harcamıştı. 2016'da Facebook'un yıllık 27 milyar dolar olarak öne çıkmıştı. 

Aynı şekilde 2018 ABD ara seçimleri esnasında 284 milyon dolar harcanırken, Facebook'un 2018'deki yıllık geliri 55 milyar dolar olarak kendini göstermişti. 

Seçim reklamları yayınlamanın çok da karlı bir iş olmadığını geçmişte Mark Zuckerberg de dile getirmişti. Yalan haberleri elemek için moderatörler işe almak zorunda kaldıklarını belirten Zuckerberg, bu nedenle siyasi reklam yayınlamanın kendilerine para kaybettirdiğini açıklamıştı. 

Siyasi reklamların platformda her hangi bir denetimden geçmeden yayınlanması, şirketin maliyeleri düşürerek daha fazla para kazanmak istemesinden kaynaklanıyor olabilir. 

Öte yandan Birleşik Krallık, İrlanda ve Avrupa Birliği ülkelerinde seçim kampanyaları süresince TV reklamlarının ciddi kısıtlamalara ve yasaklamalara tabi tutulduğunu belirtelim. Benzer bir şekilde ABD'de de TV reklamlarına ve sosyal ağ reklamlarına yasal yaptırımlar eklenerek seçmenlerin manipülasyondan korunması engellenebilir. 

Popular Articles

Latest Articles