K­ü­l­t­ü­r­e­l­ ­d­ö­n­ü­ş­ü­m­ ­d­ö­n­e­m­i­

K­ü­l­t­ü­r­e­l­ ­d­ö­n­ü­ş­ü­m­ ­d­ö­n­e­m­i­

Bugün kurumların danışmanlığa en muhtaç konu başlıkları hangileri? Markalar ağırlıklı olarak nasıl ihtiyaçlarla geliyorlar?

Markaların en önemli ihtiyaçlarından biri lider iletişimi. Açık iletişim, görünürlük, mesafe, projelere destek…Sözkonusunun muhakkak bir işveren markası projesi olması gerekmez; hangi projeyi gerçekleştirirseniz gerçekleştirin, içinde bir lider yoksa veya bir lider tarafından desteklenmiyorsa başarısız olmaya mahkûmdur. Tabii lider iç iletişimde olduğu kadar kuruma yetenek katılmasında da etkili. Lideri dışarıda ne kadar görünür kılacağız, nasıl bir referans noktası haline getireceğiz, içerideki dünyayı kendi bakış açısı ve deneyimleriyle ona nasıl anlattıracağız… Bunlar, cevaplanmasına ihtiyaç duyulan sorular.

Çalışan deneyimi bir diğer önemli konu başlığı. Çalışan deneyimi yolculuğu dediğimiz şey, aslında, bir çalışan ile markanın birbirlerine ilk kez dokundukları andan el sıkışıp ayrıldıkları güne kadarki tüm süreci kapsıyor. Çalışanın bu yolculuğun tüm temas noktalarında markanın değer önermesini yani marka vaadini hissetmesi elzem. Biz çalışana “Burası senin fark yaratabildiğin, kendin olabildiğin yer” diyorsak, marka vaadini doğru bir şekilde entegre edip anlatabiliyorsak işveren markası ya da kültür iletişimi çalışmamız da o kadar başarılı oluyor.

Pandemi, çoklu kriz ortamı, yeni normal… Kelime setlerimiz değişti, bir süredir farklı kelimelerle konuşuyoruz ve odağımızda hep bir “yeni” vurgusu var. Yaşananlar bize gerçekten yeni şeyler yapmayı öğretti mi yoksa eskiden yaptıklarımızı yeni kelimelerle yapmaya devam mı ediyoruz?

Pandemi bizde bir katalizör etkisi yarattı, iş yapış biçimleri şüphesiz değişti. Soruyu zihniyet bağlamında sorduysanız, orada da bir değişim süreci var. Şu anda hem biz hem başka markalar pek çok kültürel dönüşüm projesi üzerine çalışıyor ve bu projelerin iletişiminden de sorumluyuz. Burada da değerler, iş yapış biçimleri dönüşüyor. Verimlilik, rekabet, kârlılık, teknoloji entegrasyonu… Nihayetinde işin “business” boyutuna dönüyoruz ama bugün sektörde pek çok şirket benim de bunca yıldır gözlemlemediğim oranda kültürel dönüşüm projesi yapıyor.

Bir niyet var yani.

Kesinlikle. Tabii o niyeti gerçek kılmak, dönüştürmek isteyen şirketlerin cesur kültürlere, cesur liderlere sahip olması gerekiyor. Özetle bir niyet var, olmak durumunda zaten. Ama bu niyet bizi ne ölçüde gerçek şekilde dönüştürecek, yaşayıp göreceğiz.

Şükretmek kültürümüze içkin bir refleks, ABD gibi rekabetçi toplumlardan farklı olarak bizden daha iyi durumda olana değil daha kötü durumdakine bakarak kendi durduğumuz yeri değerlendiriyoruz. Bu değişti mi, değişmeli mi?

15 yıl kadar önce, henüz bu konular çok yeniyken, sosyoloji yüksek lisansım sırasında Foucault’nun kültürel aygıtlar, kurumlar insanları dönüştürür önermesinden hareketle şöyle bir iddiam vardı: Çalışanlar kurumları dönüştürür çünkü daha talepkârlar; daha iyi çalışma koşulları ve daha çok gelişmek istiyorlar. Ancak, Turkcell çalışanları ile Turkcell Global Bilgi’deki çağrı merkezi çalışanlarından oluşan iki farklı grup üzerindeki karşılaştırmalı çalışmamın sonucunda bu tezim maalesef çürümüştü. Eğitim, sosyoekonomik durum gibi unsurlar hayattan ne beklediğinizi, neyi hak ettiğinizi düşündüğünüzle çok ilintili. Halihazırda üniversiteye giden ya da lise mezunu, çok fazla iş alternatifi olmayan bir genç ile onunla aynı yaşta, iyi bir okuldan mezun, belki üç sene
sonra yurtdışına gidecek bir gencin iş yaşamından beklenti ve talepleri farklı.

Sizin sorunuza gelecek olursak, şu an konuya hangi kitle üzerinden konuşuyorsak ona göre bakmak lazım. Bugün beyaz yaka dediğimiz insanlar, evet, artık şükretmekten çok daha iyisini hak ettiklerini düşünüyorlar. Ama bu istatistiki bir sonuç değil, tamamen gözlem. Farkındalıkları daha yüksek ama bunu topluma genelleyebilir miyiz, o konu benim için soru işareti.

Popular Articles

Latest Articles