A­n­n­e­l­e­r­e­ ­g­ü­v­e­n­ ­v­e­r­e­n­ ­m­a­r­k­a­l­a­r­

A­n­n­e­l­e­r­e­ ­g­ü­v­e­n­ ­v­e­r­e­n­ ­m­a­r­k­a­l­a­r­

Anneler Günü ülkemizde her yıl mayıs ayının ikinci Pazar günü kutlanıyor. Güne atfedilen kıymetin tabiatı geçtiğimiz onyıllar boyunca farklı perspektiflerden tartışıladursun, annelik mefhumunun algılanışı ve deneyimlenişi de tartışmalardan muaf değil. Anneliğin kutsallığı, çalışan anneler, bekâr anneler, çocuklarını “büyüklerinin” yönlendirmeleriyle değil “kendi” istedikleri gibi yetiştiren anneler; sosyal medyanın mahremin sınırlarını genişletmesiyle herkesin gözü önünde ve tüm eleştirilere açık annelik biçimleri…

Anneleri ve değişen annelik tanımlarını anlayabilmek için FikriMühim ile gerçekleştirdiğimiz araştırma annelerin endişe ve mutluluklarını, karşı karşıya kaldıkları zorlukları ve çocuklarını yetiştirirken en güven duydukları markaları sorguluyor.

İşgücüne katılımın sürekliliği

1000 kişilik bir örneklemle gerçekleştirilen araştırmaya katılan anneler arasından en geniş grubu yüzde 43 ile 3-6 yaş çocuğu olanlar oluşturuyor. Tüm katılımcıların çocuklarının yaş ortalamasıysa 9,5.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, MediaCat’in bu ay yayımlanan mayıs sayısına verdiği röportajda icraat kavramının değiştiğini söylüyordu: “Artık işin odağında insan olan işler icraat olarak anılıyor. Bunun somut örneği ne derseniz, 2011 genel seçimlerinde Türkiye’yi şaha kaldıracak diye vitrine koydukları ve 100 yılın projesi dedikleri Kanal İstanbul’un bu seçimde bahsinin bile geçmemesi. Küçümsedikleri, sıradan buldukları kreş, Kanal İstanbul’u yendi.”

Kadının anne olduktan sonra işgücünden çekilmesi özellikle Türkiye’de uzun yıllardır tartışılan konulardan biri. Bu durumun önüne geçmek için alınması gereken inisiyatifler bir yana, ülke ekonomisinin ve Türkiye’nin kültürel kodlarının da aileleri bakıcı seçeneğinden uzaklaştırdığı söylenebilir. Nitekim araştırmaya katılan annelerin yüzde 55’i “Çocuk olmadan önce çalışıyordum, çocuktan sonra da çalışmaya devam ediyorum” diyor.

Anne ve babanın çalıştığı süre içerisinde çocukla ilgilenen kişinin aile yakını (anneanne veya babaanne) olması herhangi bir araştırmayla doğrulanması pek de zaruri gözükmeyen, kendi çevremizden gözlemleyebildiğimiz bir hakikat. Türkiye’deki ailecilik geleneğinin zamanla çözülmesi bu geleneği bozguna uğratır mı, önümüzdeki dönemde cevabı aranması gereken soru bu olabilir. Kreş gibi destekler, özellikle bu bağlamda, kadının işgücüne katılımının sürekliliği için hayati önem taşıyor.

Zorluk ve mutluluklar

Katılımcılara göre anne olmanın beraberinde getirdiği en büyük üç zorluk sırasıyla şöyle: kişisel ve sosyal ihtiyaçları yeterince giderememek, çalışma hayatı ile anneliği beraber yürütmek, annelikle ilgili toplumsal tabular.

Kişisel ve sosyal ihtiyaçlarını yeterince gideremediğini söyleyen kadınlar arasından en düşük oran anne olduktan sonra çalışma hayatına atılan kadınlara, en yüksek oran ise anne olmadan önce çalışan fakat anne olduktan sonra çalışmaya başlamayan kadınlara ait. Toplumun “kariyerin çocuğa ayrılan zamandan çaldığı” yargısına ters düşecek şekilde, ekonomik özgürlüğün annenin zihinsel sağlığı ve yeterlik hissi üzerinde ne kadar etkili olduğunu bu rakamlar vesilesiyle görmek mümkün.

Katılımcıları anne olmakla ilgili en çok mutlu eden şey çocuklarının hayatlarına kattığı anlam. Anne olma hayalini gerçekleştirdiğini söyleyen kadınların oranıysa yüzde 50. X ve Y Kuşaklarının ebeveynleri olan Baby boomer’lar tarafından zaman zaman dillendirildiğini duyduğumuz “yaşlandığımda bana bakar” beklentisinin veya “neslimin devam edeceğini bilmek” tatmininin sırasıyla yüzde 22 ve 13 oranlarında kalarak bugünün anneleri tarafından pek de rağbet görmediğini söylemek mümkün.

Annelerin çocuklarıyla ilgili endişelerinin başında, tahmin edileceği üzere, gelecek endişesi geliyor. Ülke ekonomisi nedeniyle çocuklarının geleceğinin kendilerininkisinden kötü olacağından endişelenen annelerin oranı yüzde 70. Endişeler listesinin ikinci sırasındaysa doğal afetler ve iklim krizi nedeniyle çocuklarının geleceğinin kendilerininkisinden kötü olacağı endişesi var.

annelere-guven-veren-markalar-1

Güven veren markalar

Helikopter ebeveyn, hiper ebeveyn… Ebeveynlik terminolojisi son onyıllarda önceki dönemlere kıyasla hayli değişti şüphesiz. Kendi hallerine bırakılarak “etrafa karşı savunmasız” büyüyen çocuklar, kendi çocuklarına daha korunaklı bir hayat inşa etmek için bazen fazla korumacı davranabiliyor. Böyle bir atmosferde, çocuk için yapılan alışverişlerde de ebeveynler kendileri için yaptıkları alışverişlere kıyasla çok ama çok daha titiz bir araştırma sürecine girebiliyorlar.

Bu endişelere rağmen, bazı markalar, annelerin zihninde herhangi bir ön araştırmaya gerek bırakmayacak kadar güvenilir addediliyor. Çocuk giysisinde LC Waikiki, çocuk ayakkabısında adidas, atıştırmalıkta ETİ, şampuanda ve bebek bakım kreminde Mustela, temizleme ve bebek mendillerinde Sleepy, bebek mamasında Aptamil, bebek giysisinde ebebek, bebek ayakkabısında Vicco kategorilerinin en güvenilir markaları olarak öne çıkıyor.

annelere-guven-veren-markalar-2

Metadoloji

Annelere Güven Veren Markalar araştırması, FikriMühim tarafından MediaCat için 5-15 Nisan 2024 tarihleri arasında, Türkiye’nin 12 bölgesinde 74 ilde online görüşme tekniği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Toplam 1000 kadın ile gerçekleştirilen araştırma katılımcılarının yaş kırılımı yüzde 48 oranında 18-34 ve yüzde 52 oranında 35+ olarak hesaplanmıştır. Örneklemin yüzde 94’ü evli, yüzde 2’si bekâr ve yüzde 4’ü boşanmış annelerdir.

Her kategoride araştırma sonuçlarına göre ilk 3’te yer alan markalara yer verilmiştir.

Popular Articles

Latest Articles