“­K­r­e­ş­,­ ­K­a­n­a­l­ ­İ­s­t­a­n­b­u­l­’­u­ ­y­e­n­d­i­”­

“­K­r­e­ş­,­ ­K­a­n­a­l­ ­İ­s­t­a­n­b­u­l­’­u­ ­y­e­n­d­i­”­

“İcraat” ve “hizmet” kavramları belirli siyasi yaklaşımların tekelinde olageldi şimdiye kadar. Son beş yılda bu kavramlar ve etrafında şekillenen algılar sizce nasıl değişti?

İcraatı çok farklı ele alabiliriz. İnsanların gözünü boyayan; en pahalı, en büyük, en haşmetli şey icraat olarak algılanabilir. Günü kurtaran, sürdürülebilirlikten uzak, yapıldıktan sonra içi neyle doldurulacağı bilinmeyen koca kütleler inşa etmek… Ama biz, başka bir dönem açtık diyebilirim.

Biz çok yönlü fonksiyonları olan; içindeki insanı, bu insanın taleplerini hayal ederek tasarlıyoruz yapı ve projelerimizi. Aylarca tartışıyoruz… Bir sokak ya da beş sokak ötesinde kimler yaşar, içerisi ve dışarısı nasıl zenginleştirilir, yıllar içinde neye evrilir, yalnızca çevresindeki insanları etkileyen bir merkez mi yoksa daha geniş bir vizyonun ürünü mü olmalı gibi sorularla yaklaşıyoruz. Yani çok yönlü bir planlamayla hareket ediyoruz. Bence bu bir evrim, bence bir devrim. Tabii ki kaliteli yapmak ama en uygun maliyete bunu insanlara sunabilmek.

Seçim sonuçları İstanbulluların bu yaklaşımı benimsediklerini hatta belki de Türkiye’nin geri kalanında da benzer beklentilerin tetiklendiğini gösteriyor…

Bugün şunu görüyorum… Açtığımız her yer muhteşem rağbet görüyor. Sanırsınız ki orada insanlara hediyeler dağıtılıyor. Ben bir kutlama anı gibi düşünüyorum. Mesela Beykoz’daki Silolar… Orada yıllardır duran ve çürümeye terk edilmiş bir sahada artık 10-12 fonksiyonumuz var. Bazen günlük fotoğraflar geliyor. Maça girer gibi giriyor insanlar, maçtan çıkar gibi çıkıyor. Tam istediğimiz şey bu. Mecidiyeköy Meydanı’nı düşünün, insanların kaçarak uzaklaştıkları bir yerdi. Bugün yine etrafı caddelerle dolu, D100 karayolunun altında ama insanların cıvıl cıvıl zaman geçirdikleri bir alan. Küçücük Moda İskelesi ya da Bulgur Palas… Görünmeyen bu alanları şehir hayatına kazandırıyoruz. Ya da kreşler; çocukları, anneleri, babaları ve eğitimcileri içine alan başlı başına bir ekosistem. Hem eğitim hem de hafta sonları yine eğitim ve sosyalleşme alanları oldular. Çalışanlarının yüzde 98 oranında kadın olduğu bir mekanizma.

Mucitlik değil bu, işi bilen insanlara işi emanet etmekle ve moderasyon yapan liderlikle alakalı. Haklısınız, icraat kavramı değişti. Artık işin odağında insan olan işler icraat olarak anılıyor. Bunun somut örneği ne derseniz, 2011 genel seçimlerinde Türkiye’yi şaha kaldıracak diye vitrine koydukları ve 100 yılın projesi dedikleri Kanal İstanbul’un bu seçimde bahsinin bile geçmemesi. Küçümsedikleri, sıradan buldukları kreş, Kanal İstanbul’u yendi. İcraatın yeni özeti bu.

Yorgun, ümitsiz, geleceğe yönelik beklentilere yatırım yapmayan bir toplum için nasıl bir güçlenme vizyonu öngörüyorsunuz?

Atlattığımız her eşik, son beş yılda yaşadığımız seçimler umut ve umutsuzluk arasında gelgitler yaşattı bize. Bugünün siyasi iktidar anlayışının karşısında ben artık minimum yüzde 70’lik büyük bir muhalefet bloğunun oluştuğunu görüyorum. Bence en büyük umut bu. Muhalefet bloğu diyorum, kimse kendine mal etmemeli çünkü. Bu bize kazandıracak bir blok çünkü orada eşitliği, adaleti, özgürlüğü, “hak yemem hakkımı yedirmem” duruşunu konuşuyoruz. Yöneticilerin sadece yönetici olduğunu, kimsenin minnet etmemesi gereken kişiler olduğunu konuşuyoruz. Bu yüzden Türkiye’nin çok partili demokrasi tarihinde bir seçimle umutların bu kadar tırmandığı bir başka anı yoktur diye düşünüyorum.

Bu çok önemli bir başlangıç ve bu pozitif düşüncelerimin tek çıkış yolu var, o da başarı. Başarılı olursak bunlar mümkün olacak. O yüzden yine bu dönemde görev alan bütün siyasilere, özellikle başkanlara, yerel yöneticilere, kendi partim ve muhalefette olan partilerde olan yöneticilere fırsat buldukça şunu söylüyorum: “Tarihin en fazla misyon ve sorumluluk yüklediği insanlarız. O yüzden bildiğiniz ezberleri unutun, hep birlikte başarıyı nasıl yakalayacağımızı konuşalım.”

Ezberleri nasıl bozacaksınız?

Bu ezberlerin bozulmasında çok önemli bir planımız, bir şehir vizyonumuz var: Vizyon 2050. 2019 öncesinde adımlarını atmaya başlamıştık. İlk defa geleceği bu denli düşünen ve tasarlama gayreti içerisinde olan bir yönetim var. Ve “Bunu ben tasarlıyorum” demiyor, “Sizinle birlikte tasarlayacağız” diyor. Tüm toplum dinamiklerini işin içerisine katarak yol yürüme gayreti içerisinde. Bu anlamda bu büyük bir kazanım. Ezberleri bozalım kavramı bizim için şunu ifade ediyor: Bilindik siyasetçi tavrından uzaklaşalım. Örneğin, popülist bir yaklaşım içinde asla olmayalım ama halkçı olalım, insanların içinde olalım, dertlerini dinleyelim. Çözüm bulmaya çalışalım, bulduklarımızı anlatalım, bulamadığımızı vatandaşa anlatalım. Bir şeffaflık içerisinde süreci yürütelim. İstanbul’u öyle bir tasarlayalım ki, İstanbul hem küresel krizlere cevap bulan bir yerde dursun hem de birçok yerel krizin çözümüne örnek teşkil eden uygulamalar yapsın. Bu; iklimle, çevreyle, göç kriziyle, depremle ya da yereldeki ulaşım sorunuyla ilgili olabilir. Yeni kentleşen ve bir anda kırsaldan kente göç eden insanların, başta çocukların, gençlerin, kadınların kente uyum sağlamaları ve kentin dirençli yapısına katkı veren insanlar olmaları, kentin kırılgan hatlarını değil de güçlü hatlarını oluşturan bireylere dönüşmeleri… Bütün bunlar aslında olağanüstü fırsat alanları İstanbul adına. Kurduğumuz her mekanizmanın insanların yaşamını bir anda nasıl değiştirdiğini görüyoruz. Evet, İstanbul Türkiye’nin motivasyon gücü. Önümüzdeki beş yılda ortaya koyacağımız ulusal ve evrensel hamlelerimizle dünyaya mesaj veren bir yerde olmayı mutlaka başaracağımıza inanıyorum.

Seçimler yılı diye tarif edilen 2024 yılı bence demokraside yaptığı sıçramayla, sosyal demokratların dünyada elde ettikleri en yüksek oy oranına erişmeleriyle podyumda birinci sıraya oturan bir seçim oldu. Bundan sonra elde edeceği hamlelerle bunu daha da yukarıya tırmandıracağız.

Gelecek beş yılda İstanbul’un öncelikleri neler olacak?

“İstanbul’un önceliği şu” demek mümkün değil. O kadar zor bir şehir ki bu şehir. Ulaşım önemli bir konu. Düşünsenize, “65 kilometre metroyu bitirdik ve halihazırda 80 kilometre hattımız devam ediyor” dediğimde, misafir ettiğimiz Almanya cumhurbaşkanı bile ıslık çalarcasına tepki gösterdi çünkü mucize gibi bir şey. Ama yoksullukla mücadele de önemli bir konu. Emeklilerin ihtiyaçları, çocukların beklentileri de bir o kadar önemli. Atık yönetimi, kentsel dönüşüm, yeşil alanlar ve deprem. O bakımdan başlığımız çok. Ama bütün bunların her biri İstanbul modeli diye tarif ettiğimiz mekanizmanın bir parçası. Modelimizi biliyoruz. Bu modelimizle başarılı olduğumuzda zaten İstanbul’un çok yönlü değişimini sağlıyor olacağız.

Dediğim gibi formülü çözülmüş bir projenin başındaki uzman gibiyim. Ya da bir problemi çözmüş bir matematik öğrencisi gibi düşünebilirsiniz. Çünkü gerçekten geçtiğimiz beş yılda birçok konunun temelini kurduk. Artık inşa etmekle, yaratıcılığı kullanmakla geçecek etkin bir dönem bizi bekliyor. İşimiz bu anlamda bir nebze daha kolay. Bu bakımdan ben çok umutlu bir beş yıla girdiğimizi düşünüyorum.

İş dünyası başta olmak üzere siyaset dışı aktörlerden beklentileriniz neler?

Türkiye’nin siyasi sıkışmışlığı ve baskıları ne yazık ki bazı aktörlerle bir araya gelmemizi engelledi. Ama bu seçimin büyük bir kırılma yaratabileceğine hatta yarattığına inanıyorum. İBB çatısı ya da İBB’yi yöneten benim partimin çatısı elbette bütün bu sorunları çözmeye yetmez. Ama şehir halkını, iş dünyasını, akademiyi, sivil toplum ve meslek odalarını çözüm sürecinin bir parçası yaparsanız, bu katılımcı anlayışla zaten sorunlarının büyük bir kısmını çözmüş olursunuz.

İstanbul’daki özel sektörün dünya çapındaki kabiliyetlerini şehir yaşamına yansıtabildiği bir senaryonun gerçekleşmesi halinde, yani bu katılımcılığa açık olunduğu takdirde, yarattığımız başarıların üzerine yenilerini inşa edeceğimiz bir zaman dilimi olacağını düşünüyorum. Zaten buna açık platformlarımız var, kurduk.

Popular Articles

Latest Articles