Ş­a­n­g­h­a­y­ ­Ö­r­g­ü­t­ü­’­n­d­e­n­ ­s­o­n­r­a­ ­B­R­I­C­S­ ­t­a­r­t­ı­ş­m­a­s­ı­n­a­ ­h­a­z­ı­r­ ­m­ı­y­ı­z­?­

Ş­a­n­g­h­a­y­ ­Ö­r­g­ü­t­ü­’­n­d­e­n­ ­s­o­n­r­a­ ­B­R­I­C­S­ ­t­a­r­t­ı­ş­m­a­s­ı­n­a­ ­h­a­z­ı­r­ ­m­ı­y­ı­z­?­

Türkiye’nin BRICS’e duyduğu ilginin şimdiden bazı kaşların kalkmasına yol açtığını gözlemek mümkün. ABD’nin Ankara’daki Büyükelçisi Jeff Flake’in önceki gün Reuters ajansına yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin BRICS’e katılmayacağını ümit ediyorum. Ancak böyle bir adım Türkiye’nin kendisini Batı ile birlikte konumlandırmasını değiştirmeyecektir” şeklindeki konuşması, meselenin Atlantik ötesinden nasıl görüldüğünü yeteri kadar açıklayıcıdır.

Bu tartışmayı değerlendirmeden önce çok kısaca BRICS’in kimliğine bakalım. BRICS, 2009 yılında Rusya’nın öncülüğünde Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan ve Brezilya gibi dünyanın dört önemli gücünün öncelikle küresel ekonomide ve politikada daha çok söz sahibi olmak üzere bir araya gelerek kurdukları bir uluslararası işbirliği yapılanması. Kurulduğunda dört ülkenin adının ilk harfinden yola çıkılarak BRIC deniyordu. Ertesi yıl Güney Afrika’nın da katılımıyla adı BRICS oldu.

BRICS, öncelikle Batılı ekonomilerin ve aynı doğrultudaki ülkelerin oluşturduğu “Kuzey”in küresel ekonomi üzerinde sahip olduğu ağırlığı karşı bir itirazın, denge arayışının ifadesi. Bu ülkeler, kendi aralarında işbirliğini yoğunlaştırarak, bir dizi kurumsal düzenlemeye giderek küresel ekonomide “Kuzey”e bir karşı ağırlık oluşturmayı hedefliyorlar.

İlginçtir ki bu örgüt kısa zamanda uluslararası alanda büyük bir ilgi yaratmış ve pek çok ülke üye olmak için BRICS’in kapısını çalmıştır. BRICS, kapılarını yeni üyelere açmaya geçen yıl karar vermiş ve bu yıl başından itibaren dört yeni ülke, İran, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Etyopya’nın katılımıyla BRICS’in üye sayısı dokuza çıkmıştır.

Örgüt artık “BRICS+” olarak adlandırılıyor ve genişlemeye açık görünüyor. Çok sayıda ülkenin girmek için sırada beklediği anlaşılıyor.

ERDOĞAN’A GÖRE ‘STATÜKO DIŞI  PLATFORM’

BRICS dediğimizde temsil ettiği büyüklüğü teslim etmek gerekiyor. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 45’i burada. Dünya ekonomisinde toplam gayrisafi hasılanın yüzde 37.3’ü yine bu kümeye ait.

Türkiye bu tür uluslararası işbirliği yapılanmalarına eskiden beri ilgi duyuyor. Zaten Fidan’ın geçen hafta bir BRICS toplantısına katılımı Türkiye açısından bir ilk değildi. Bundan önce ilk kez Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2018 yılı temmuz ayında BRICS’in Güney Afrika’da düzenlenen zirvesine İslam İşbirliği Örgütü’nün dönem başkanı olarak katılmıştı.

Erdoğan, burada yaptığı konuşmada toplantıyı “Türkiye ile BRICS arasında işbirliğinin geliştirilmesi için bir fırsat olarak gördüklerini” söylemiş, “BRICS ülkeleriyle özellikle ekonomi, ticaret, yatırım ve kalkınma alanlarında beraber çalışmak istiyoruz” demişti.

Erdoğan, aynı zamanda BRICS Kalkıma Bankası ve İş Konseyi ile Türkiye’deki kurumlar arasında iş birlikleri tesis edebileceklerini de kaydetmişti.

İlginç bir nokta, Erdoğan’ın “daha adil, daha tarafsız yeni bir uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu oluşturulması amacıyla BRICS ile ortak hareket edilebileceğini” söylemesiydi. BRICS’i “statüko dışı işbirliği platformu” olarak nitelendirmişti Cumhurbaşkanı.

FİDAN: ‘BRICS ÖNEMLİ BİR ARAÇ’

Dışişleri Bakanı Fidan’ın son açıklamalarıyla konu yeniden gündeme gelmiştir. Fidan, önce geçen hafta pazartesi günü Pekin’de “Çin ve Küreselleşme Merkezi” adlı düşünce kuruluşunda “Türkiye’nin AB ile gümrük birliği içinde olmakla birlikte, aynı zamanda BRICS gibi farklı platformlarda çeşitli ortaklarla yeni işbirliği imkanlarını araştırdığını” söylemiştir.

Pekin’deki çıkışını Fidan’ın bu hafta başında Rusya’daki temasları izlemiştir. Fidan, salı günü Rusya’nın Nijniy Novgorod kentinde BRICS’e üye ülkelerin dışişleri bakanlarının kendi aralarında yaptıkları toplantıdan sonra davetli olan üçüncü ülkelerden mevkidaşlarıyla bir araya geldikleri buluşmaya katılmıştır.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un ev sahipliğindeki bu toplantıya Bahreyn, Bangladeş, Belarus, Cezayir, Endonezya, Kazakistan, Küba, Laos, Moritanya, Nijerya, Tayland, Sri Lanka, Venezuela ve Vietnam dışişleri bakanları katılmıştır.

Fidan, bu toplantıda yaptığı konuşmada Türkiye’nin BM ve çok taraflı örgütlerde reform yönünde çaba sarf ettiğini anlattıktan sonra “Bu bağlamda BRICS ile işbirliğimize değer veriyoruz. BRICS içindeki çeşitliliğinin kalkınma ve istikrarı artırmak için önemli bir araç olduğuna inanıyoruz” demiştir.

PUTİN: ‘TÜRKİYE’NİN BRICS’E İLGİSİNDEN MEMNUNUZ’

Fidan, aynı gün Moskova’ya geçmiş ve Kremlin’de Rusya lideri Vladimir Putin tarafından kabul edilmiştir. Kremlin’in görüşmeden sonraki açıklaması Putin’in Türkiye’nin BRICS’e ilgisinden memnuniyetini ortaya koymuştur.

Açıklamaya göre, Putin “Türkiye’nin BRICS’in çalışmalarına yönelik ilgisini memnuniyetle karşılıyoruz. Bu birliğin ülkeleri ile birlikte olma isteğini mutlaka her şekilde destekleyeceğiz” diye konuşmuştur.

Bu arada Fidan Rusya’dan döndükten sonra önceki gün Ankara’da Brezilya Dışişleri Bakanı Mauro Vieria ile görüşmesinin ardından Rusya’daki BRICS toplantısı hakkında şu açıklamayı yapmıştır:

“BRICS gündemini anlamak ve üyelerin görüşlerini ilk elden dinlemek bakımından oldukça faydalı oldu. BRICS’in küresel ekonomik sistemde yaklaşım, kimlik ve siyaset çeşitliliğini arttıran bir örgüt olduğunu bir kez daha gördük. BRICS, mevcut sistemin çeşitlenmesi bakımından bizim değerlendirmemize göre önemli bir işlev üstlenmekte.”

ÜYELİK BAŞVURUSUNA GİDER Mİ?

Bütün bu açıklamaları yan yana koyduğumuzda Türkiye’nin BRICS ile işbirliğini ilerletmeye istekli olduğu aşikârdır. Ancak bu isteğin BRICS’e üye olmaya dönük resmi bir başvuruya kadar uzanıp uzanmayacağı hususunda henüz bir açıklık yoktur.

Türkiye OECD’ye üye olduğu ve aynı zamanda AB ile Gümrük Birliği rejimi içinde bulunduğundan, BRICS’e üye olarak katılıp bazı yükümlükler üstlenmesinin ne gibi sonuçlar doğuracağı sorusu üzerinde etraflıca düşünülmesi gerekiyor.

Buna karşılık Türkiye’nin yine Çin ve Rusya’nın yer aldığı Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olmayıp kuruluşa “diyalog ortağı” statüsünde katılmasında olduğu gibi farklı bir statünün oluşturulması da gündeme gelebilir.

GERÇEK AİDİYET DEMOKRASİLER COĞRAFYASI OLMALI

Kuşkusuz, başka alanlarda üstlendiği kurumsal yükümlülükler açısından bir sorun yaratmadığı takdirde, dünya ticaretindeki payını artırması hedefine katkıda bulunduğu sürece Türkiye’nin uluslararası işbirliklerinde çeşitlendirmeye gitmesinde bir sakınca olmaması gerekir.

Çok yönlülük, on yıllardır Türkiye’nin dış politikasında ve dünyayla ilişkilerinde, Batı’ya dönük ana doğrultu korunmakla birlikte, başat bir yöneliş olagelmiştir. Yerkürenin her noktası Türkiye için potansiyel bir çıkar alanıdır.

Ancak çıkarlarla değerler arasındaki dengeyi unutmamak koşuluyla... Türkiye çıkarlarını her istikamette çeşitlendirmeye çalışmalıdır ama son tahlilde Türkiye’nin gerçek aidiyetinin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü coğrafyası olduğunu unutmamalıyız.

Popular Articles

Latest Articles