T­o­l­g­a­ ­Ç­e­v­i­k­:­ ­G­ü­l­d­ü­r­m­e­n­i­n­ ­a­l­t­ı­n­d­a­ ­y­a­ş­a­n­m­ı­ş­ ­s­ı­k­ı­n­t­ı­l­a­r­ ­y­a­t­ı­y­o­r­

T­o­l­g­a­ ­Ç­e­v­i­k­:­ ­G­ü­l­d­ü­r­m­e­n­i­n­ ­a­l­t­ı­n­d­a­ ­y­a­ş­a­n­m­ı­ş­ ­s­ı­k­ı­n­t­ı­l­a­r­ ­y­a­t­ı­y­o­r­

İlk kez bir araya geldik. O, görür görmez insanın yüzünde tebessüme neden olanlardan... Karşısındakini kırmamak için kendi kırılacak kadar da kibar. İşine çok bağlı. Çekime aklında bir sürü fikirle geliyor. Sonra da başlıyor anlatmaya...

32 senedir şovlarınla bizi güldürdün, sinema filmlerinde de hüzünlendirdin. İzleyenlere birçok duygu yaşattın. Sen geçen bunca zamanda hangi duyguları yaşadın?

Profesyonel olarak bu işe trajediyle başladım ama gülmek, güldürmek çok eğlenceli bir şey. Fakat gülme ve güldürmenin altında yaşanmış sıkıntılar yatıyor. Benim de trajedilerden komediye geçme sebebim aslında biraz öyle oldu. O yüzden gülmenin aile içinde çok olduğu ama hayatla çarpışırken daha trajik bir 32 sene geçirdim diyebilirim.

Neydi o trajedi?

Zor bir meslek. Profesyonel oluşum 1992. O zaman video kameralar bile fazla yoktu. Ulaşmanın, ulaşılmanın zor olduğu dönemlerde mesleğe başladık. Birazcık yorgunluk ve birazcık gülme isteğim vardı... İnsanların yüzünde tebessüm görmek bana enerji, büyük motivasyon ve şevk verdi.

Komedinin seni en güldürmeyen yanı neydi?

Bazen kulis kısmı beni güldürmüyor.

Neden?

Çünkü çok stresli. Bu iş seyircinin “Yüzde yüz güleceğiz” diye geldiği bir iş. Ama benim arkada yaşadığım stresi bilmiyorlar. Çünkü bir metne dayalı değil, “Allahım bugün de rezil olmadan eve gidelim” stresini yaşıyorum.

Sence seni sen yapan en büyük özelliğin ne?

Samimi olmak. Kalp kıracağımı bilsem bile gerçek fikrimi söylerim.

Hayat motton nedir?

Artık tam olarak mottom ‘Ammaaannn’... Çünkü bakıyorum kendimi iş mükemmel olsun diye ne çok üzmüşüm, sıkmışım. Sonra televizyonda bir şeyi açıyorum, birisi bir komedi programı yapıyor, eheyy... Diyorum ki ben kendimi boşuna yormuşum. Kendimi sıktım. Zaten benim bütün sıkıntılarım budur, kendimi sıkarım, kimseyi sıkmam.

Hürriyet

Şovlardan önce “Allahım bugün de rezil olmadan eve gidelim” stresini yaşıyorum.

‘Tolgshow’un 18 yıldır devam ediyor. Orada ezik, biraz şapşal, komik, bir yandan da acıyabileceğimiz bir karaktersin. O adam ne kadar sensin?

Bazen çok dalga geçtiğiniz bir şey, sizde olan bir özellik de, hasret olduğunuz veya gıpta ettiğiniz bir şey de olabilir.

Şapşallığa hasret olamazsın.

Olabilirsin. Bazen şapşallık güzel bir şeydir, hayatı çok güzel kılar. Bazıları “Cahillik çok büyük bir lüks” diyorlar ya. Bilmeyen o kadar güzel yaşıyor ki. Adam 12 çocuk yapıyor, dünya umurunda değil. Ben iki taneden sonra geleceklerini ne yapacağız diye düşünüyorum. Bunu yapan insan şapşal demiyorum, yanlış anlaşılmasın, mefhumları karşılaştırmak için söylüyorum. Bir şey mi döküldü, “Kurur ya” der, geçebilirsin. Ben “Acaba laminantı mı değiştirsek” noktasına gidiyorum. Şapşallığı özlüyor insan. Bu karakterin içinde de dolayısıyla hem yargıladığım, hem gıpta ettiğim, hem özlediğim hem de çok güldüğüm şeylerin hepsi var.

Seni en iyi tanımlayan sözcük nedir?

Bunu benim söylemem yanlış olur ama “İşinin manyağı” diyen olabilir takıntılarım olduğu için.

Nedir takıntıların?

Sabahın 6.00’sında da yatsam 7.00’de kalkarım. “Güneşi üstüne doğurma, erken kalk” derler ya, benim ‘güne, günden önce başlamalıyım’ takıntım var.

ANADAN ÜRYAN SOYUNDUM, ARKASI CAMMIŞ

Asi bir görünümün de yok ama dövmelerin var. Kaç tane?

9- 10 tane falan var. Bu asilikten değil, kıymetli bir sanat.

Hayatta en büyük meydan okuman neydi?

‘Tolgshow’... Çünkü ya hep ya hiçti, çok riskliydi. Tutmasaydı bir daha komik bir şeye yeltenemezdim.

Hayatta en çok maruz kaldığın şey ne oldu?

Akıl verme.

Oyunculuk dışında tutkun ne?

Müzik, güzel şarkı söyleyebilen insanlara da çok gıpta ederim. Bir de atölyemde marangozluk işleri yapıyorum, rahatlatıyor.

Şimdiye kadar yaparken yakalandığın ve en utandığın şey neydi?

Amerika’da saçma sapan bir organizatör bize önayak oldu, öyle bir kulis bulduki bize, yani benim bayağı para harcayıp yeni kulis yapmam lazımdı. Neyse, ben terlediğim için anadan üryan soyundum. Döndüm, arkası cammış ve arkada da çalışanlar varmış. Çok da utandım.

Hürriyet

EŞİM BANA ARADA ‘GRİ KURT’ DİYOR

32 yıldır tanınıp bu kadar magazinden uzak yaşamayı nasıl beceriyorsun?

Ben evcimenim, işten direkt eve...

20 yıldır Özge Hanım’la evlisin. Nasıl tanıştınız?

O zaman ‘Cambaz’ diye bir mekân vardı. Sahibi Rıza Sönmez’le sohbet ediyorduk. Özge de kuzeniyle gelmişti. Beni televizyondan izlemeyi severmiş. Birden “Öyle değil mi Tolga Çevik” diye laf attı. “Kim bu manyak acaba” dedim. “Merhaba” deyince “Merhaba, oturabilir miyim” dedi, oturdu. Rıza bizi tanıştırdı. 10 dakika sonra “Biz seninle evleneceğiz, biliyorsun değil mi” dedim, “Biliyorum” dedi ve evlendik.

Neydi sana bunu söyleten?

Çok doğru baktı.

Komik misinizdir evde?

Komik didişiriz, çocuklar da seyreder, güler, bizimle dalga geçerler.

Lakaplarınız var mıdır?

Yok ya. O bana arada ‘Gri Kurt’ diyor, artık saçlar falan grileşti ya, dalga geçiyor, ben de ona ‘Popitom’ diyorum.

Kızınız Tuna 18, oğlunuz Tan 19 yaşında. Babalığın sana verdiği en büyük ders ne oldu?

Dikkatli yaşamak. Evlenmeden de önce bize babamız hep “Oğlum, eşine ve çocuklarına anlatamayacağın bir şey yaşama” derdi. Ben de öyle yaşamaya çalıştım. Şimdi Özge de ben de çocuklarımızdan hiçbir şey saklamayız.

Hürriyet

 

DOBRA DOBRA ANLATIP, EVE GİDİP AĞLIYORDUR

Bir röportajında “Görünmezliğin elinden gittiği zaman hayat zorlaşabiliyor” demişsin... Sen görünmez olmak mı isterdin?

Ben görünüp, çok büyük olmayıp ama bir yandan “Buradaydı demin, değil mi” denilecek adamı korumaya çok özen gösteriyorum. Yani “Ooo geliyor” deyip 150 metreden o duyguyu verdiğin zaman bir süre sonra o salonların dolmadığını görürsün. Çünkü uzaklaşmaya başlarsın.

Şöhretin kaybettirdiği şeyler neler?

Artık günümüzde 7,5 saniyede şöhret oluyorsun. TikTok’ta bir yerlerini açıyorsun, akşama reklam alıyorsun. Şöhret başka bir şey. Sevilmek, tanınmış olmak için çok çaba sarf etmen lazım. Bizim mesleğimizi gerçekten aşkla yapanların da en büyük derdi sevilmek. Beni sevsinler, bir şey daha yapayım, yine sevsinler. Kaybettiğin dersen, bazı dostlar kaybettim. Çünkü onların eğlendiği saatlerde ben işteydim. Bunu garip algıladılar.

Hayatta en büyük arzun sevilmek mi?

Hep öyledir, bir insanın “Aman beni sevmezlerse sevmesinler” diyerek gerçekten yaşayabileceğini zannetmiyorum. Mesela biri der ki: “Hiç kimse beni sevmiyor ama olsun, ben doğruları söylüyorum.” Bence burada dobra dobra anlatıyordur, eve gidip ağlıyordur. Beni arkadaşlarım bilir; gösteri sırasında biri saatine baksa hastası mı var, çok mı sıkıldı, eve mi gitmek istiyor diye takarım. 32 senedir de öyle bir şey yaşayınca geceleri uyuyamam.

Zor değil mi ya?

Zor, mesleğin getirdiği bir şart diye anlatmıyorum, bu benim takıntım, hastalığım.

Hürriyet

TÜRK DİZİLERİNİ İZLEMEYİ ÇOK BECEREMİYORUM

Uzun zamandır ulusal kanallarda ve sinemada yoksun. Bir şeylere mi kırıldın?

Yoo, her sene film yapmalıyım, acayip bir sinemacı olmalıyım gibi takıntılarım yok. Ben sahnede mutlu oluyorum, sonraki her şey bonus. Benden sadece sahneyi alma.

Ekranı nasıl değerlendiriyorsun?

Dijital dünyada ekran diye bir şey kalmadı. Herkes bir şeyleri cep telefonundan seyrediyor, dolayısıyla ekranın artık ya level (seviye) atlaması ya da kaderine razı gelmesi lazım. “Bize bir program yapın ama şaka yaparken gömleği çıkarmayın” diyorlar, o zaman siz ana haber sunmaya devam edin. Bizim yaptığımız meslek hür bir meslek.

Yerli dizilere bakıyor musun?

Bakmıyorum çünkü büyük ihtimalle o dizi bittiğinde oradaki oyuncu öbür hafta öbür diziye devam edecek. Cazip gelmiyor. Bir de bu ara diziler, mesaj vereceğiz tadında, siyasi içerikler falan... Siyasetten anlamadığım için hazzetmiyorum, o yüzden çok beceremiyorum Türk dizilerini izlemeyi.

Mizah nasıl evrildi yıllar içinde?

Evriliyor, evet. Mizah, siyaset, sanat, üsluplar değişecek. Bunları zaman gösterecek. Bütün bu teknolojiye, argoları rahatça kullanmamıza ve insanların bunu kabul etmesine rağmen dönüp dolaşıp mizahımızın belki yüzde 80’ini Charlie Chaplin’den alıyoruz. Hele fiziksel komedyensen, bir şey yapıyorsan ve güldürmüyorsan lütfen hemen DVD’lerini aç, Charlie Chaplin’i seyret. Adam zaten 1910’da konuyu kapatmış. İnsan bedeninin ve duygusunun yapabileceği şeyler sınırlı, hepsini yapmış o dönem, şimdi biz süslüyoruz. Benim sahnede yaptığım da Kavuklu ve Pişekâr. Mars’tan bir şey getirmedim ki, ben onu irdeledim, biraz modernize ettim. Bazı şeyler ilk bulunuyor, bunu bulmuşlar, bitti. Hiç yalan söylemeyelim kendimize.  

Popular Articles

Latest Articles