D­o­l­a­r­ ­b­o­r­c­u­ ­o­l­a­n­l­a­r­ ­y­a­n­d­ı­!­ ­Ü­n­l­ü­ ­e­k­o­n­o­m­i­s­t­t­e­n­ ­o­l­a­y­ ­d­o­l­a­r­ ­t­a­h­m­i­n­i­:­ ­R­a­k­a­m­ ­v­e­r­d­i­

D­o­l­a­r­ ­b­o­r­c­u­ ­o­l­a­n­l­a­r­ ­y­a­n­d­ı­!­ ­Ü­n­l­ü­ ­e­k­o­n­o­m­i­s­t­t­e­n­ ­o­l­a­y­ ­d­o­l­a­r­ ­t­a­h­m­i­n­i­:­ ­R­a­k­a­m­ ­v­e­r­d­i­

Ünlü ekonomist Esfender Korkmaz, Merkez Bankası'nın faiz artışıyla ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Eksi reel faiz devam ettiği sürece Türkiye'nin istikrar sorunu yaşamaya devam edeceğini belirten Korkmaz, döviz cephesindeki belirsizliklerin yatırımları engellediğine dikkat çekti. Detaylar haberimizde...

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), politika faiz oranını yüzde 15'e çıkardı. Ancak, beklenenin aksine dolar kuru yukarı yönlü hareketini sürdürdü. Bu durum, ekonomi çevrelerinde gelecekte neler olacağına dair soru işaretlerini beraberinde getirdi. Ünlü ekonomist Esfender Korkmaz ise döviz cephesinde yaşanabilecekleri değerlendirdi.

Esfender Korkmaz, faiz konusunda reel faizin anlaşılması gerektiğini belirtiyor. Öncesinde enflasyon oranının yüzde 40 olduğu ve Merkez Bankası faizinin yüzde 8,5 olduğu düşünüldüğünde, reel faiz oranının eksi yüzde 22,5 olduğunu ifade ediyor. TCMB'nin politika faizini yüzde 15'e çıkarmasıyla birlikte, enflasyon oranına göre eksi reel faiz oranının eksi yüzde 17,86'ya gerilediğini söylüyor. Bu da negatif reel faizin devam ettiği anlamına geliyor.

Bu durumda Merkez Bankası, bankaları fonlarken onlara ilave bir satın alma gücü sağlamaya devam ediyor. Faiz kararı açıklandığında dolar kuru bir miktar düşse de, faiz kararının ardından tekrar yükselmeye başladı. Türkiye'nin risk oranını gösteren CDS oranı da benzer şekilde artış gösterdi.

Korkmaz'a göre merkez bankalarının faiz artışı kararı, gelecek dönemlerde faiz trendini ve olası faiz artışlarını belirlemek açısından önem taşır. TCMB'nin açıklamasında da "kurul politika faizini, enflasyonun orta vadede yüzde 5 hedefini sağlayacak şekilde oluşturacak" ifadesinin yer aldığını belirtiyor. Cumhurbaşkanı da enflasyonun düşürülmesi için faizlerin düşürülmesi gerektiğini söylemişti. Ancak TCMB, faiz oranlarının yönünü belirsiz bırakarak kararları "öngörülebilir ve veri odaklı" olması gerektiğini vurguluyor.

Belirsizlik, ekonomide en önemli istikrar sorunlarından biridir ve yatırımlara engel olur. Aynı zamanda eksi reel faiz, enflasyonu düşürme imkanını da sınırlar. Çünkü eksi reel faiz, TL'den dövize kaçışı hızlandırır, döviz talebini artırır ve kurun yükselmesine neden olur. Türkiye'de enflasyonun bugünkü seviyelere çıkmasının temel nedenlerinden biri yüksek döviz kuru olduğunu belirtiyor.

Parasal sıkılaştırma politikası, döviz talebini azaltır ve enflasyonu düşürmede etkili olabilir, ancak aynı zamanda piyasanın daralmasına neden olur. Ayrıca, özel ticari ilişkilerde de zaten dövizin TL'den daha çok kullanıldığını ifade ediyor.

Diğer yandan Türkiye'nin öncelikli sorunu ve faiz artışının gerekçesi döviz sorunudur. Şu anki koşullarda kısa vadede döviz sorununu çözmek için hızlı yabancı sermaye girişine veya IMF'ye ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Eksi reel faiz devam ettiği sürece, doğrudan yabancı yatırım sermayesinin gelmesi gerektiğini belirtiyor. Ancak demokratik ve hukuki altyapının güven oluşturmadığını ifade ediyor. Portföy yatırımlarının da gelmediğini çünkü borsanın aşırı kırılgan olduğunu ve mevduatta eksi reel faiz olduğunu söylüyor.

Eğer şok bir faiz artışıyla reel faiz verilseydi, sıcak para girişi olabileceğini ve kur ve enflasyon baskısının azalabileceğini belirtiyor. Reel faiz, tüketimin maliyetini artırarak toplam talebi kısaltır, TL'den döviz kaçışını durdurur ve döviz talebini azaltır. Ancak bu faiz artışının bankaların ellerindeki tahvillerin değerini düşüreceğini ve bankaların zarar yazmasına yol açacağını, ancak bankaların sermaye ve kârlılık durumunun iyi olduğunu ifade ediyor.

Bugünkü siyasi iktidarın ekonomik istikrarı kısa vadeli ve günü kurtarma perspektifiyle ele aldığını belirtiyor. 2003-2012 yılları arasında TL'nin değerli olmasına müdahale etmeyerek yüksek reel faiz nedeniyle bol miktarda sıcak para girişi olduğunu ifade ediyor. Değerli TL'nin üretimin ithal girdiye bağımlı olmasına neden olduğunu ve bu durumun cari açığı artırdığını göz ardı ettiklerini söylüyor. O dönemki hükümetlerin sıcak para girişine kapıldığını ve ihracat hedefi olarak belirlenen 500 milyar doların büyük bir kısmının ithal girdi olduğunu öngöremediklerini belirtiyor. Eğer şu anki kadronun aynı yaklaşımı sürdürdüğünü düşünürsek, sonuç almanın zor olduğunu ifade ediyor.

Ayrıca, 2018 yılında yaşanan kur şokunu ve enflasyonu, o dönemdeki ekonomi politikaları ve TCMB'nin reel faiz düzeyine çıkarmasıyla çözdüğünü hatırlatıyor. Ancak şu an yapılanların tam tersi bir yaklaşım olduğunu belirtiyor.

Eksi reel faiz devam ettiği sürece istikrar sorununun da devam edeceğini ifade ediyor. Bu durumda ekonomi çevrelerinde belirsizlik devam edecek ve yatırımlar da engellenecektir.

Popular Articles

Latest Articles