A­l­t­m­ı­ş­l­a­r­ı­n­ ­e­d­e­b­i­ ­k­a­n­o­n­u­n­a­ ­a­y­k­ı­r­ı­ ­b­i­r­ ­p­e­n­c­e­r­e­

A­l­t­m­ı­ş­l­a­r­ı­n­ ­e­d­e­b­i­ ­k­a­n­o­n­u­n­a­ ­a­y­k­ı­r­ı­ ­b­i­r­ ­p­e­n­c­e­r­e­

‘Muhibban’ isimli edebiyat ve sanat mahfilimizle Çanakkale’deki şehitlikleri ve Troya Müzesi’ni ziyaret ettik. Troya’yı mutlaka görün ama öncesinde Rüstem Aslan’ın ‘Troya, Yeni Başlayanlar İçin’ kitabını okuyun. Behzat Ay’ın ‘Dor Ali’sinin, 57 yıl sonra Gufo Yayınları’ndan çıkması ise yılın en önemli edebiyat olaylarından biri.

Köy Enstitüsü kökenli babam, köy ve köylü sınıfı güzellemelerinin maalesef ‘sosyalizim’ sanıldığı bir dönemde konuya diğer enstitülü yazarlardan farklı bakmış, romanı bu nedenle kanonun dışında kalmıştı.

TANER AY

Geçtiğimiz hafta sonunda ‘Muhibban’ isimli edebiyat ve sanat mahfilimizle Çanakkale’deki şehitlikleri ve Troya Müzesi’ni ziyaret ettik. Bu gezimiz mecânîn-i kütüp arkadaşımız Ömer Arısoy’un önerisi ve Zeytinburnu Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleşti. Mahfilimize şehitliklerde Haluk Oral, Troya Müzesi’nde ise Rüstem Aslan ve Rıdvan Gölcük rehberlik ettiler. Arısoy’a, Oral’a, Aslan’a ve Gölcük’e müteşekkiriz. Gezimizde beni en fazla şaşırtan şey ise ilk defa gezdiğim Troya Müzesi oldu.

17kr02man.jpg

Rüstem Aslan’dan hep işitirdim, haklıymış, gerçekten dünya çapında bir müze kurulmuş. Ziyaretçileri antik şehirde sirkülasyon bandıyla kat kat gezdiren harika müze tasarımında, buluntular bir bütünlük oluşturacak şekilde, grafiklerle, diorama ekranlarla ve animasyonlarla sergileniyor. Troya Müzesi’ni mutlaka görün, ama ziyaretten önce de Rüstem Aslan’ın geçen yıl Doğan Kitap’tan çıkan ‘Troya, Yeni Başlayanlar İçin’ kitabını okuyun derim.

17kr02man1.jpg
Beşir Ayvazoğlu, Taner Ay ve Ömer Arısoy, Anzak Koyu’nda, Sfenks’in altında

Çanakkale’deki şehitlikleri daha öncede ziyaret etmiştim, yine aynı farklı duyguları yaşadım. Hüznüm elbette büyüktü, ama bu defa ondan daha fazla kırgınlığı ve kızgınlığı yaşadığımı belirtmeliyim. Biliyorsunuz, Anzak Koyu’nda, ilk mukavetimizin gerçekleştiği mahal, yol yapımı ve yol genişletme yüzünden yok edilmişti. Çıkarmanın gerçekleştiği sahilin o günkü doğal yapısını kaybedeli de epey oldu, ağaçlandırma ismiyle yapılan düzenlemeler ise, arazinin yapısını bütünüyle bozdu, siperler ve muharebe sahaları onların altında ‘görünmez’ oldular. Ayrıca, sembolik şehitlikleri hakiki şehitliklerinin önüne çıkacak şekildeki düzenlemelerin de doğru olmadığını, yıllardır söyler dururum. Yeri gelmişken, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı’ndan isteğimizi belirteyim: Alandaki can dostlarımız, köpeklerimiz, aç ve susuzlar. Her ziyaretçi otobüsünü kendilerine su verirler umuduyla heyecanla karşılıyorlar. Bâyezîd Kütüphânesi’nin müdürü Ramazan Minder ve Cengiz Özdemir onlara su verdiler, onlar da o kadar susamışlardı ki, kana kana içtiler. Ama, her otobüsten Ramazan ve Cengiz inmiyor, bu yüzden Alan Başkanlığı’nın her yere hayvanlarımız için mutlakla sabit su kapları koyması gerektiğini düşünüyorum. Bunu dışarıdan biri olarak söylemiyorum, rahmetli annemin amcasının Soğanlıdere’de şehit düşmüş ailesinden biri olarak kayda geçiyorum.

Behzat Ay’ın ‘Dor Ali’sinin, ilk yayımlanmasından elli yedi yıl sonra, sınırlı sayıda ve sadece ‘anımsatmak’ maksadıyla Gufo Yayınları’ndan çıkmasını, yılın en önemli edebiyat olaylarından biri olarak değerlendiriyorum. ‘Dor Ali’yi yayıma Samsunlu yazar dostumuz Mehmet Yılmaz hazırladı. Ayrıca, Yılmaz’ın ‘Dor Ali’ değerlendirmesinin hayli sıhhatli olduğunu da belirtmeliyim. Behzat Ay, Köy Enstitüsü kökenli ‘Sol Kemalist’ düşüncede bir yazar olmasına karşın, köye ve köylüye diğer Köy Enstitüsü kökenli yazarlardan farklı bakmıştı. Köy ve köylü sınıfı güzellemelerinin maalesef ‘sosyalizm’ sanıldığı dönemde, ‘Dor Ali’ bu nedenle kanonun dışında kaldı.

17kr02kitoop.jpg

‘Dor Ali’nin başka bir özelliği daha var: Baştan sona Samsun’da ve Bafra’da geçen, bildiğim kadarıyla, ilk roman olmasıdır. Kitabın kapak tasarımını da Remzi Kitabevi’nin ’66 yılındakine tercih ederim. Behzat Ay romanını ’62 yılında yazıp bitirmişti ama, kapaktaki fotoğraf ı ’68 yılında Amerikalı Doug Morris Cumhuriyet Meydanı’nda çekmiş. Bence romanın kahramanı olan Dor Ali, fotoğraftaki at arabacıya fazlasıyla benziyor.’Dor Ali’nin bu baskısını sadece rahmetli babamın ‘unutulan’ bir romanını ‘anımsatma’sı nedeniyle değil, Mehmet Yılmaz’ın takdimi ve de kapak tasarımıyla da önemsiyorum…

17kr02man2.jpg
Behzat Ay

1960’lı yıllardan itibaren Türk edebiyatında kendine has bir yer edinen Behzat Ay, Dor Ali romanında, Bafra’nın bir köyünden Samsun merkeze göç etmek zorunda kalan ve at arabacılığı ile hamallık gibi işlerde çalışan Dor Ali ile ailesinin hikâyesi üzerinden dönemin sosyo ekonomik yapısını başarılı bir şekilde okuruna aktarıyor. Dönemin edebiyatçılarının romana dair değerlendirmeleri ise şöyle:

BEHÇET NECATİGİL: Düzlek köyünden Dor Ali’nin, evini, tarlasını dağıtıp ailesiyle Samsun’a göçünü, orada arabacı ve küfeci olarak ekmeğini kazanma direncini anlatan bu köy romanında yazar, olayları toplumcu açıdan yorumlamaya çalıştığını fazlasıyla duyurur.

CEMAL SÜREYA: Toroslarla Orta Amerika’daki dağ zincirleri arasında eski jeolojik zamanlardan kalma bir akrabalık bağı var mıdır, bilinemez. Olsa da herhalde ilk zamanlardadır. Ama o, Toroslarda doğduğu halde bir Türk’ten çok bir Meksikalıyı andırmaktadır. Aslında Toroslarda değil, Antitoroslarda doğmuş. Bu yüzden olacak, görünümünde bir Eskimoluk da var galiba. Kısacası Behzat Ay Meksikalı bir Eskimo. Hele gözlük takınca.

Eylül ayı kitaplardan önce dergilerle geldi. Ayarsız dergisinin bu sayısında Oğuzhan Murat Öztürk’ün ‘Şehir Komikleri’ yazı dizisinin yedincisi, ‘Naşit’in Meraklı Bir Macerası’ var. Nefis bir dizi, Ayarsız’ı aldığımda yedi aydır ilk bu diziyi okuyorum. Göktürk Ömer Çakır’ın ‘Fragmanlar’ından ve Ömer Faruk’un denemesinden sonraysa iki çeviri hikâyeye daldım. Farsça’dan Turgut Say’ın çevirdiği Yusuf Ansari’nin ‘Boş Mezarlar’ına ve Rusça’dan Birsen Karaca’nın çevirdiği Lyudmila Petruşevskaya’nın ‘Doğanın Hâkimi’ne. Abdullah Ezik’i kısa dönem askere göndermiştik, Müge Ceyhan ile söyleşiyi ne ara yaptı, merak ediyorum. Ahmet Kubilay’ın ve M. Hayati Özkaya’nın denemeleri hoş. Benim ‘Şekerli misin vay vay, kaymaklı mısın vay vay’ isimli yazımsa, tahmin ettiğiniz gibi ‘Suriçi’nin Edebiyatı’ yazı dizimden.

17kr02man4.jpg

Şiraze’nin bu sayısıysa arşivlik, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı nedeniyle ‘Bir Asra Kitapla Bakmak’ dosyasını Kudret Ayşe Yılmaz ve M. Sedat Sert hazırlamışlar. Soruşturmaya, sırasıyla, Yakup Öztürk, Prof. Dr. Ahmet Özcan, Taner Ay, Prof. Dr. H. Abdullah Şengül, Ali Ayçil, Ali Sali, Erkan Şimşek, Prof. Dr. Ali Utku, Hakkı Özdemir, Prof. Dr. Mustafa Kara, Münir Üstün, Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya, Fahri Aral, Taner Beyoğlu, Ömer Lekesiz, Yunus Emre Özsaray ve Yusuf Turan Günaydın katkıda bulunmuş.

17kr02man3.jpg

Sonuçta ortaya Cumhuriyetimizin kültür politikasına ilişkin hayli geniş ve birbirinden farklı ‘bakış açısı’ çıkmış, eminim sizler de benim kadar seveceksiniz. Bu dosyanın dışında, İsmail Alper Kumsar’ın, Nevzat Çalıkuşu’nun ve Tahsin Yıldırım’ın yazıları dikkatimi ilk çekenler oldu. M. Sedat Sert’in ‘Dergiler Kimin Umurunda?’ başlıklı yazısınınsa, kapitalist edebiyat pazarının birkaç ‘çöp’ dergisini hariçte bırakıyorum, ‘amatör ruhlu’ kadim dergiciliğimizin müşterek sesi olduğu muhakkaktır.

Popular Articles

Latest Articles