E­d­i­z­ ­H­u­n­ ­e­v­i­n­i­n­ ­k­a­p­ı­l­a­r­ı­n­ı­ ­H­ü­r­r­i­y­e­t­­e­ ­a­ç­t­ı­!­ ­­D­i­s­i­p­l­i­n­i­ ­b­a­n­a­ ­s­i­n­e­m­a­ ­ö­ğ­r­e­t­t­i­­

E­d­i­z­ ­H­u­n­ ­e­v­i­n­i­n­ ­k­a­p­ı­l­a­r­ı­n­ı­ ­H­ü­r­r­i­y­e­t­­e­ ­a­ç­t­ı­!­ ­­D­i­s­i­p­l­i­n­i­ ­b­a­n­a­ ­s­i­n­e­m­a­ ­ö­ğ­r­e­t­t­i­­

Bayramınızı kutlayarak başlamak istiyorum sohbetimize. Nasıl geçer sizin evde bayramlar?

- Bengü Hun: Bayramlar özeldir. Babaannem, dedem ve anneannem hayattayken mutlaka bayram ziyaretleri yapılırdı. Adada babaannemle dedem üst katımızda oturdukları için en güzel kıyafetlerimizi giyer, yanlarına giderdik. Çocukların en sevdiği şey, büyüklerden harçlık ya da çikolata almaktır. Ben o zamanki çikolataları bile hatırlıyorum.

Bir arada olurduk, sohbet ederdik. Ardından biz çocuklar ya bisiklete binerdik ya da dışarı çıkar oyun oynardık. Yaş aldıkça herkesin kendi düzeni oluştu. Bazen tatile gidiliyor, o zaman da telefonla görüşüyoruz. Ben aileme düşkün biriyim ve büyüklerimle beraber olmayı, sohbet etmeyi, onlardan bir şeyler öğrenmeyi seviyorum.

Bayram dışında da çok sık görüşen, birbirine bağlı bir aileyiz. Kardeşim yurtdışında yaşadığı için yazdan yaza gelebiliyor ama her zaman görüntülü görüşmeyle de olsa iletişim kuruyor.

- Berna Hun: Biz geniş bir aile değiliz ama çekirdek aile olarak mutluyuz, birbirimize kenetleniyoruz.

- Ediz Hun: İnternet dönemindeyiz. 40 yıl önce doğru dürüst kimseyle iletişim kuramıyorduk, şu anda elimizdeki telefonlarla dünyanın her yerinden herkesle anında konuşabiliyoruz. Bu teknoloji insan beyninde de farklı değişimler, yenilikler yarattı. İnsan tipi de çok değişti.

Ama Türklerde iki nokta hiç değişmedi. Birincisi konukseverlik. Anadolu veya İstanbul’da bir yere gitseniz, insanlar size en önem verdiği yiyecekleri ikram ederler.

İkinci husus da yaş almış insanlara olan saygı, hürmet değişmedi. Yaşlı bir insana karşı Türk toplumu hürmetkârdır. Bayram günleri, insanlar arasındaki kırgınlıkların bertaraf edilmesine bir zemin hazırlıyor. Mesela kırgın olduğum bir adam evime gelirse ona sarılırım, bağrıma basarım.

Hürriyet

HAYATIMA DİKKAT EDERİM KENDİME BAKARIM

Gençliğinizde de yakışıklılığınızla çok beğenilen bir sanatçıydınız, hâlâ öylesiniz. Formunuzu, sağlığınızı korumak için neler yapıyorsunuz?

- Ediz Hun: Yaş ilerledikçe, zihinsel ve bedensel bakım arttıkça insan ömrü artıyor. Hayatıma dikkat ederim, kendime bakarım.

Gençlik yıllarınızda da dikkat eder miydiniz?

- Ediz Hun: Tabii. Biz sanatçılar; Cüneyt (Arkın) olsun, Tarık (Akan) olsun hepimiz kendimize bakmak zorundaydık. Mesela uykusuz kalmışsınız, ertesi gün film çekeceksiniz. Bu doğru değil. Uyku da bir besin. Düzgün yaşamalısınız. Ben 22-23 yaşında girdim sinema sektörüne.

Berna’yla 30’lu yaşlarda tanıştık. Yani bekâr hayatım da oldu o süreye kadar. Ama hiçbir zaman kendini dağıtan biri olmadım. Genel olarak hep hareket halindeyim. Bir de metabolizmamız hızlı bizim. Yediğimizi yakıyoruz. Yağlı yemek yemiyoruz.

Berna çok güzel yemek yapıyor. Kahvaltı çok önemli. Her gün yumurta yiyorum. Hayatta sistemi oturtmalı, programlı ve dengeli yaşamalısınız. Bir gün mesela arkadaşınızla eğlendiniz, geç yattınız, ertesi akşam onu telafi edeceksiniz. Tekrar geç yatarsanız sistem çökmeye başlar.

Kontrollü bir yapınız var...

- Ediz Hun: Ben planlı programlıyım. Mesela bugün yapacağım belli, yarın yapacağım belli. Sonraki haftalarda yapacaklarımı bile not alıyorum.

Hürriyet

NORVEÇ’TE BERNA SAYESİNDE BAŞARILI OLDUM

Radikal bir kararla bir süre yurtdışında yaşamanız, iki üniversite bitirmeniz de aslında sizin disiplinli yönünüzü ortaya koyuyor. Çok cesur bir karar, nasıl gelişti Norveç’e gitme fikri o zamanlar?

- Ediz Hun: Tabii çok radikal ve cesur bir karar. Hanıma “Seninle 3 senedir evliyiz. Ben Oslo Üniversitesi’ne gideceğim. Benimle gelecek misin?” diye sordum. O zamanlar yeni evliyiz, genç ve güzel bir kadın o da haliyle. Benimle gelmeyi kabul etti. Gelmeyebilirdi, ailesini bırakmak istemeyebilirdi. Ben Berna sayesinde başarılı oldum. Bir kuvvet oluyor yanınızda.

Bu, aranızdaki sevgi bağının da ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor...

- Ediz Hun: Tabii evlilikte anlaşmak çok önemli.

- Berna Hun: Bazı şeylere sabretmek lazım...

BABA-KIZ ARKADAŞ GİBİYİZ

Bayramın ilk günü, aynı zamanda Babalar Günü. Bengü Hanım’la nasıl bir baba-kız ilişkiniz var?

- Ediz Hun: Bana benzeyen bir karakteri olduğunu düşünüyorum. Fevri hareketlerim vardır, sinirlerimi zaman zaman kontrol edemiyorum. Mesela araba kullanırken, araçtan indiğim çok olur. Sinirli bir adamım.

Masum gözüküyorum ama öyle değilim. Bengü de biraz öyle. Sinirli, fevri tarafları var. Genel olarak birbirimizi severiz. Baba-kız ilişkisi güzel oluyor.

- Bengü Hun: Anne-oğul, baba-kız; bunlar özel ilişkiler. Kız çocuğunda babaya karşı bir hayranlık oluyor. Anneyle de yıllar içinde büyüdükçe, yaş aldıkça arkadaş olmaya başlıyorsun. Ama baba karşı cinsten gördüğün ilk figür olduğu için önemli bence kızların hayatında. Yaş aldıkça, karşı cinsle olan ilişkini de çok etkiliyor babanla ilişkin. Biz babamla hep arkadaş gibiydik.

Çatışmalı ilişkimiz olmadı. Ben şanslı çocuklardan biriyim. Sevgiyi tatmak, hissetmek, konuşabilmek ve paylaşabiliyor olmak anlamında şanslı bir ilişkimiz var. Bu yaşta da birlikte vakit geçiririz, baş başa da yemek yediğimiz olur. Hayat çok hızlı geçiyor. Babam “80 küsur yıl nasıl geçti anlamadım” diyor mesela.

- Ediz Hun: 30-40 yaşla bir fark yok gibi geliyor bana, dolayısıyla nasıl oldu geçti diyorum.

Hürriyet
Fotoğraflar: Murat ŞAKA

SİNEMA BENİM İÇİN BEŞ ÜNİVERSİTEYE BEDEL

Mesleğinizin duayenleri arasındasınız. Bu başarınızın sırrını neye bağlıyorsunuz?

- Ediz Hun: İşini iyi yapmak... Ben 79 yaşında tiyatro yapmaya başladım. 141 oyun oynadık.

Hep böyle başarı odaklı, hırslı mıydınız?

- Ediz Hun: Ben liseyi orta dereceyle zor geçtim, üniversiteyi ise ikincilikle bitirdim. Sinema beni değiştirdi. Bana disiplini öğretti.

Kırılma noktası olarak ne yaşadınız?

- Ediz Hun: Birkaç gün işe geç kaldım, mesleğe başladığım ilk zamanlarda. Mesela Ayhan Işık çok dakikti. Baktım bana sette sitem etmeye başladılar, kendime kızdım. Sinema benim için beş üniversiteye bedeldir.

Zaten ondan sonra Norveç’e gittim ve o disiplinimle üniversiteyi ikinci bitirdim. Okul heyeti bana “kal” diye teklifte bulundu. Ama annemle babamın yaşı ilerlemişti, dönmek istedim.

MÜHİM OLAN YAŞARKEN TAKDİRLERE MAZHAR OLMAK

Nasıl bir dizi projesi gelse yeşil ışık yakarsınız?

- Ediz Hun: Ben profesyonel bir aktörüm. Sizin yaşınızdaki bir kızla aşk filmi çekecek halim yok. Farklı bir karakter, onu ortaya koyabileceğim bir iş olursa, izleyiciye “Aferin Ediz’e, bu rolün de üstesinden geldi” dedirtebileceğim bir iş gelirse olur. Ama benim yaşımdaki insanlara ya baba, ya amca rolü geliyor. Onlar da gücü olmayan, hafif roller oluyor.

Sizin aklınızdaki nasıl bir rol?

- Ediz Hun: Mesela bir deli rolü veya aksi, yaşlı ama aynı zamanda duygulu bir karakter olsa, çalışırım tabii. Ben başarımı göstermek istiyorum. Zaten belli bir yere gelmişim. Ben 10 sene çalışmasam da cenazem kalabalık kalkacak. O problem değil. Mühim olan ben yaşarken sizin takdirlerinize mazhar olayım yaptığım işle. Hayatı ciddiye alacaksınız, o zaman başarı geliyor.

130’A YAKIN FİLMİM VAR TİYATRO TEKLİFİ 2019’DA GELDİ

Tiyatro için neden bu kadar beklediniz?

- Ediz Hun: Ben 1960’lı yıllarda birçok tiyatro sanatçısıyla çalıştım. O isimlerden biri de Nedret Güvenç’ti. Bana o zamanlar “Ediz Bey diksiyonunuz güzel, Türkçeyi iyi konuşuyorsunuz, tiyatro da yapın” demişti. Ama bunun için bir teklif gelmesi gerekiyordu. Aradan yıllar geçti. 2019 yılının mart ayında telefonuma bir mesaj geldi. Ak’la Kara Tiyatrosu’nun sahipleri Pelin Özdural ve Savaş Özdural, benimle görüşmek istediklerini söyledi. Kendileriyle buluştuk ve “On Kişiydiler” adlı oyunu konuştuk. 130’a yakın filmim var ama hiç tiyatro yapmamıştım. 3 ay kendimi eve kapattım, 62 sayfayı ezberledim. İşinizi iyi yaparsanız, unutulmuyorsunuz. Toplamda 141 oyun sergiledik.

Yeşilçam’ın en yakışıklı jönlerindensiniz. “Jön olduğum için şu karakteri canlandıramadım, keşke onu da oynasaydım” dediğiniz bir rol oldu mu?

- Ediz Hun: Türkiye’de daha önceki devirlerde yaşamış, benim çok sevdiğim insanlar var. Mesela Mithat Paşa, Namık Kemal, nispeten bana yakın yaşamış olan Tevfik Fikret... Onların otobiyografik filmlerini yapmak isterdim.

ROL GEREĞİ ÇOK YUMRUK YEDİM CÜNEYT’İN DE HER TARAFI KIRIKTI

◊ Yeşilçam yıllarında yaşadığınız talihsiz bir olay var mı?

- Ediz Hun: Rol gereği çok yumruk yiyip düştüm. Devamlı dirsek üzerine düşmekten kolum hasar aldı. Bir kolumu dümdüz açamıyorum. Bir seferinde de attan düşmüştüm, belimde kas yırtılması oldu. Ben nispeten iyi sayılırım da Cüneyt’in (Arkın) her tarafı kırıktı. Bunlar gençlikte çıkmıyor, sonradan çıkıyor.

BU TANINMIŞLIĞI ORHAN AKSOY’A BORÇLUYUM

Sinema sektöründe sizin için yeri çok ayrı olan biri var mı?

- Ediz Hun: Orhan Aksoy çok önemli bir yönetmendir. Gerek Hülya’nın (Koçyiğit), gerekse benim halk tarafından benimsenmemizi sağlayan kişidir.

Bu tanınmışlığı Orhan Aksoy’a borçluyuz. Vefaya çok itibar ederim, vefasızlığa çok reaksiyon gösteririm. Zaten 10 sene sonra kimse kalmayacak.

Bu sene beni fit görüyorsunuz, seneye nasıl olacağım acaba? Bitiyor...

O sinema da zaten yok artık. Bütün dünyada yok. Olamaz da...

EVLİLİĞİN ÇOK İYİSİ OLUR MÜKEMMELİ OLMAZ

1973’te evlenmişsiniz, dile kolay 51 yıl... Berna Hanım özellikle size sormak isterim, Ediz Bey Türkiye’nin sayılı jönlerinden biri. Onun popülaritesi ve hayran kitlesine rağmen evliliğinizi yürütmek zor olmadı mı?

- Berna Hun: Hayır, gayet rahat yönettik. Benim açımdan bir kıskançlık durumu filan olmadı.

- Ediz Hun: Oğlan mazbut!

- Berna Hun: Mazbut olmasa ne olurdu?

- Ediz Hun: Ayrılık mukadder olurdu.

- Berna Hun: Bu işler karşılıklı anlayışla devam ediyor. Ben hostestim, evlenince işimden ayrıldım. O zamanlar evliyken mesleği yapmaya müsaade etmiyorlardı. Zor bir meslek.

Nasıl bir eştir Ediz Bey?

- Berna Hun: İyi bir eştir.

- Ediz Hun: Hiç bana bunları söylemiyor, size söylüyor!

- Berna Hun: Nüktedandır, güldürür, çok iyidir. Eşimden memnunum.

Peki ya siz mutlu evliliğinizin sırrı hakkında neler söylemek istersiniz Ediz Bey?

- Ediz Hun: Tarih 26 Aralık 1969. Ertem Eğilmez ve Hülya Koçyiğit’le beraber Uludağ’da “Kalbimin Efendisi” filmini çekiyoruz. Yılbaşı yaklaştığı için tatile girdik. İstanbul’a döndüm. O dönem Cihangir’de oturuyordum. Bir akşam kapı çaldı, baktım üç hanım. Türk Hava Yolları’ndan geldiklerini, düzenleyecekleri baloya beni de davet etmek istediklerini söylediler. Ben de iş durumuma göre net cevap verebilmek için bir telefon numarası istedim.

Aralarından Berna ev telefonunu verdi. Tabii o zamanlar cep telefonu yok. Ben iş yoğunluğundan arayamadım. Mart ayında Berna’nın numarası gözüme ilişti. Özür dilemek için aradım. “Gelemediğim için özür dilerim, bir kahve içelim mi?” dedim. Önce “Yoğunum” dedi. Ardından sözleştik ve bir araya geldik.

Zamanla arkadaşlığımız ilerledi. Evcimen bir kadın. Gözü yukarılarda, şatafat içinde yaşamda olmayan, mütevazı, terbiyeli bir kız. “Bu kızla evlenilir” dedim. 2 yıl sonra da evlendik. O gün bugündür beraberiz. Evliliğin çok iyisi olur, mükemmeli olmaz. İki ayrı insansınız. Ama karşılıklı saygıyla işi en iyi şekilde götürme imkânı oluyor. Seneler aktı geçti.

Onunla tanıştığımız gün dünmüş gibi geliyor. Sanki 30 yaşında gibiyim. Hayat, kalp atışları gibidir, inişleri çıkışları vardır. Bu inişleri soğukkanlılıkla kabullenip çıkışına hazırlık açısından kuvvetli bir iradeye sahip olacaksınız. Hayatı dikkatli şekilde etüt etmek, dik durmak lazım.

PEMBE DEĞİL GRİDİR HAYAT

Siz bunu hayatınızın hangi döneminde öğrendiniz?

- Ediz Hun: Ben hayatımın ortalarında, 40’lı yaşlarda öğrendim. Ondan evvel daha farklı düşünüyordum. Ama gördüm ki düşündüğüm gibi pembe değil, gridir hayat. Bazen o gri size çok hoş gözükür, bazen de üzüntü verir. Kuvvetli olmanız lazım...

 

Popular Articles

Latest Articles